Al-Hijr—الحجر

innâ naḥnü nezzelne-ẕẕikra veinnâ lehû leḥâfiżûn.

Türkçe:
Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz.
İngilizce:
We have, without doubt, sent down the Message; and We will assuredly guard it (from corruption).
Fransızca:
Nous ne faisons descendre les Anges qu'avec la vérité; et alors, il ne leur sera pas accordé de répit [a ces impies].
Almanca:
Gewiß, WIR sind es Derjenige, Der die Ermahnung (den Quran) nach und nach hinabsandte, und gewiß, WIR sind ihm gegenüber zweifelsohne bewahrend.
Rusça:
Воистину, Мы ниспослали Напоминание, и Мы оберегаем его.
Arapça:
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.
Diyanet Vakfı:
Kur an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.

veleḳad erselnâ min ḳablike fî şiye`i-l'evvelîn.

Türkçe:
Yemin olsun ki, senden öncekilerin o ilk kümeleri içine de nebiler gönderdik biz!
İngilizce:
We did send messengers before thee amongst the religious sects of old:
Fransızca:
En vérité c'est Nous qui avons fait descendre le Coran, et c'est Nous qui en sommes gardien .
Almanca:
Und gewiß, bereits haben WIR vor dir (Gesandte) unter den früheren gleichgesinnten Gruppen entsandt.
Rusça:
Мы уже отправляли до тебя посланников к прежним общинам.
Arapça:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun, senden önceki milletler arasında da peygamberler gönderdik.
Diyanet Vakfı:
Andolsun, senden önceki milletler arasında da elçiler gönderdik.

vemâ ye'tîhim mir rasûlin illâ kânû bihî yestehziûn.

Türkçe:
Onlara bir Tanrı elçisi gelir gelmez, onunla mutlaka alay ederlerdi.
İngilizce:
But never came a messenger to them but they mocked him.
Fransızca:
Et nous avons certes envoyé, avant toi, [des Messagers] parmi les peuples des Anciens .
Almanca:
Und kein Gesandter kam zu ihnen, ohne daß sie ihn verspotteten.
Rusça:
Какой бы посланник ни приходил к ним, они издевались над ним.
Arapça:
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara hiçbir peygamber gelmiyordu ki onunla alay etmiş olmasınlar.
Diyanet Vakfı:
Onlara bir peygamber gelmeyedursun, hemen onunla alay ederlerdi.

keẕâlike neslükühû fî ḳulûbi-lmücrimîn.

Türkçe:
Biz ona, günaha batmışların gönüllerinde böyle bir yol veririz.
İngilizce:
Even so do we let it creep into the hearts of the sinners -
Fransızca:
Et pas un Messager ne leur est venu sans qu'ils s'en soient moqués.
Almanca:
Solcherart lassen WIR es in die Herzen der schwer Verfehlenden eindringen.
Rusça:
Таким же образом Мы насаждаем его (неверие) в сердцах грешников.
Arapça:
كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz o küfrü suçluların kalbine işte böyle sokarız.
Diyanet Vakfı:
İşte böylece biz onu, (inkarcılığı) suçluların kalplerine sokarız.

lâ yü'minûne bihî veḳad ḫalet sünnetü-l'evvelîn.

Türkçe:
Ona inanmazlar. Oysaki, öncekilerin yol ve yöntemleri gözlerinin önünden geçmiştir.
İngilizce:
That they should not believe in the (Message); but the ways of the ancients have passed away.
Fransızca:
C'est ainsi que Nous faisons pénétrer (la mécréance) dans les coeurs des coupables.
Almanca:
Sie verinnerlichen den Iman an ihn nicht. Und bereits verging das Beispiel der Früheren.
Rusça:
Они не веруют в него (Коран), хотя уже были примеры первых поколений.
Arapça:
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kur'âna iman etmezler, halbuki öncekilerin sünneti (inanmadıkları için başlarına gelenler) gelip geçmiştir.
Diyanet Vakfı:
Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala buna (Kur'an'a) inanmıyorlar.

velev fetaḥnâ `aleyhim bâbem mine-ssemâi feżallû fîhi ya`rucûn.

Türkçe:
Üzerlerine gökten bir kapı açsak da oradan yükseliyor olsalardı.
İngilizce:
Even if We opened out to them a gate from heaven, and they were to continue (all day) ascending therein,
Fransızca:
Ils ne croiront pas en lui [le Messager ou le Coran] bien que se soit accompli le sort traditionnel des anciens.
Almanca:
Und würden WIR über ihnen ein Tor vom Himmel öffnen, durch das sie im Tageslicht hinaufsteigen könnten,
Rusça:
И даже если бы Мы разверзли для них врата небесные, чтобы они поднялись туда,
Arapça:
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ السَّمَاءِ فَظَلُّوا فِيهِ يَعْرُجُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,
Diyanet Vakfı:
Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,

leḳâlû innemâ sükkirat ebṣârunâ bel naḥnü ḳavmüm mesḥûrûn.

Türkçe:
Kesinlikle şöyle diyeceklerdi: "Bizim gözlerimiz döndürüldü, bakışlarımız sarhoş edildi. Belki de biz büyüye çarptırılmış bir toplumuz."
İngilizce:
They would only say: "Our eyes have been intoxicated: Nay, we have been bewitched by sorcery."
Fransızca:
Et même si Nous ouvrions pour eux une porte du ciel, et qu'ils pussent y monter,
Almanca:
würden sie gewiß sagen: "Nur unsere Blicke wurden verwirrt. Nein, sondern wir sind verzauberte Leute!"
Rusça:
они непременно сказали бы: "Наши взоры затуманены, а сами мы околдованы".
Arapça:
لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gözlerimiz perdelendi, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır derler.
Diyanet Vakfı:
"Gözlerimiz boyandı, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır" derler.

veleḳad ce`alnâ fi-ssemâi bürûcev vezeyyennâhâ linnâżirîn.

Türkçe:
Yemin olsun, biz gökte burçlar oluşturduk ve onu/onları, seyredenler için süsledik.
İngilizce:
It is We Who have set out the zodiacal signs in the heavens, and made them fair-seeming to (all) beholders;
Fransızca:
ils diraient : "Vraiment nos yeux sont voilés. Mais plutôt, nous sommes des gens ensorcelés".
Almanca:
Und gewiß, bereits haben WIR im Himmel Sternbilder eingesetzt und für die Betrachter schön gemacht.
Rusça:
Воистину, Мы воздвигли на небе созвездия и украсили его для тех, кто смотрит.
Arapça:
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun biz, gökte birtakım burçlar yarattık ve bakanlar için onu süsledik.
Diyanet Vakfı:
Andolsun, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve seyr edenler için onu süsledik.

veḥafiżnâhâ min külli şeyṭânir racîm.

Türkçe:
Ve onu/onları, her kovulup taşlanmış şeytandan koruduk.
İngilizce:
And (moreover) We have guarded them from every cursed devil:
Fransızca:
Certes Nous avons placé dans le ciel des constellations et Nous l'avons embelli pour ceux qui regardent.
Almanca:
Auch haben WIR sie vor jedem verdammten Satan bewahrt,
Rusça:
Мы предохранили его от всякого изгнанного и побиваемого дьявола.
Arapça:
وَحَفِظْنَاهَا مِن كُلِّ شَيْطَانٍ رَّجِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve göğü taşlanan bütün şeytanlardan koruduk.
Diyanet Vakfı:
Onları, taşlanmış (kovulmuş) her şeytandan koruduk.

illâ meni-steraḳa-ssem`a feetbe`ahû şihâbüm mübîn.

Türkçe:
Ancak kulak hırsızlığı eden olur; onun peşine de parlak bir ateş alevi düşer.
İngilizce:
But any that gains a hearing by stealth, is pursued by a flaming fire, bright (to see).
Fransızca:
Et Nous l'avons protégé contre tout diable banni.
Almanca:
außer vor demjenigen, der lauschte, dem dann eine leuchtende erkennbare Feuerflamme folgte.
Rusça:
А если он станет подслушивать украдкой, то за ним последует яркий светоч.
Arapça:
إِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ancak kulak hırsızlığı eden şeytan hariç, onu apaçık bir alev sütunu takip eder.
Diyanet Vakfı:
Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna. Onun da peşine açık bir alev sütunu düşmüştür.

Pages

Al-Hijr—الحجر beslemesine abone olun.