An-Nahl—النحل

velleẕîne yed`ûne min dûni-llâhi lâ yaḫlüḳûne şey'ev vehüm yuḫleḳûn.

Türkçe:
Allah dışında yakardıklarınız hiçbir şey yaratamazlar; onların kendileri yaratılmaktadır.
İngilizce:
Those whom they invoke besides Allah create nothing and are themselves created.
Fransızca:
Et ceux qu'ils invoquent en dehors d'Allah ne créent rien, et ils sont eux-mêmes créés.
Almanca:
Und diejenigen, an die sie anstelle von ALLAH Bittgebete richten, erschaffen nichts, sondern sie werden selbst erschaffen.
Rusça:
А те, к кому они обращаются с молитвами вместо Аллаха, не могут ничего сотворить, тогда как сами они были сотворены.
Arapça:
وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kâfirlerin Allah'tan başka yalvardıkları (putlar) ise, hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar, kendileri yaratılmışlardır.
Diyanet Vakfı:
Allah'ı bırakıp da taptıkları (putlar), hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır.

emvâtün gayru aḥyâ'. vemâ yeş`urûne eyyâne yüb`aŝûn.

Türkçe:
Hayat bulmaz ölülerdir onlar. Ne zaman dirilteceklerini bile bilmezler.
İngilizce:
(They are things) dead, lifeless: nor do they know when they will be raised up.
Fransızca:
Ils sont morts, et non pas vivants, et ils ne savent pas quand ils seront ressuscités.
Almanca:
Sie sind Leblose, keine Lebendigen. Und sie merken nicht, wann sie erweckt werden.
Rusça:
Они мертвы, не живы и не знают, когда они будут воскрешены.
Arapça:
أَمْوَاتٌ غَيْرُ أَحْيَاءٍ ۖ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O putlar, hep ölüdürler, diri değildirler ve insanların öldükten sonra ne zaman dirileceklerini de bilmezler.
Diyanet Vakfı:
Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

ilâhüküm ilâhüv vâḥid. felleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati ḳulûbühüm münkiratüv vehüm müstekbirûn.

Türkçe:
Tanrınız bir tek tanrıdır. Böyle iken, âhirete inanmayanlar, kibre saplandıkları için kalpleri inkârcı olmuştur.
İngilizce:
Your Allah is one Allah: as to those who believe not in the Hereafter, their hearts refuse to know, and they are arrogant.
Fransızca:
Votre Dieu est un Dieu unique. Ceux qui ne croient pas en l'au-delà leurs coeurs nient (l'unicité d'Allah) et ils sont remplis d'orgueil.
Almanca:
Euere Gottheit ist eine einzige Gottheit. Und diejenigen, die keinen Iman an das Jenseits verinnerlichen - ihre Herzen leugnen es und sie sind sich in Arroganz Erhebende.
Rusça:
Ваш Бог - Бог Единственный. Но сердца тех, которые не верует в Последнюю жизнь, отвергают истину, а сами они - высокомерные гордецы.
Arapça:
إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۚ فَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ قُلُوبُهُم مُّنكِرَةٌ وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İlâhınız bir tek ilâhtır. Bununla beraber ahirete inanmayanların kalbleri inkârcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir.
Diyanet Vakfı:
İlahınız bir tek Tanrıdır. Fakat ahirete inanmayanlar var ya, onların kalpleri inkarcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir.

lâ cerame enne-llâhe ya`lemü mâ yüsirrûne vemâ yü`linûn. innehû lâ yüḥibbü-lmüstekbirîn.

Türkçe:
Hiç kuşkusuz Allah, onların sakladıklarını da açığa vurduklarını da biliyor. Hiç kuşkusuz, O, büyüklük taslayanları sevmiyor.
İngilizce:
Undoubtedly Allah doth know what they conceal, and what they reveal: verily He loveth not the arrogant.
Fransızca:
Nul doute qu'Allah sait ce qu'ils cachent et ce qu'ils divulguent. Et assurément Il n'aime pas les orgueilleux.
Almanca:
Zweifellos eindeutig ist es, daß ALLAH das kennt, was sie verheimlichen und was sie offenlegen. Gewiß, ER liebt nicht die sich in Arroganz Erhebenden.
Rusça:
Несомненно, Аллах знает то, что вы утаиваете, и то, что вы обнародуете. Воистину, Он не любит высокомерных.
Arapça:
لَا جَرَمَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Doğrusu Allah, kendilerini büyük görüp hakkı kabul etmeyenleri sevmez.
Diyanet Vakfı:
Hiç şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez.

veiẕâ ḳîle lehüm mâẕâ enzele rabbüküm ḳâlû esâṭîru-l'evvelîn.

Türkçe:
Onlara, "Rabbiniz ne indirdi" dendiğinde şöyle dediler: "Öncekilerin masallarını."
İngilizce:
When it is said to them, "What is it that your Lord has revealed?" they say, "Tales of the ancients!"
Fransızca:
Et lorsqu'on leur dit : "Qu'est-ce que votre Seigneur a fait descendre ? " Ils disent : "Des légendes anciennes ! "
Almanca:
Und wenn ihnen gesagt wird: "Was sandte euer HERR hinab?" Sagten sie: "Die Legenden der Vorfahren."
Rusça:
Когда им говорят: "Что ниспослал вам Господь?" - они говорят: "Сказки древних народов!"
Arapça:
وَإِذَا قِيلَ لَهُم مَّاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ ۙ قَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara: "Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman "Öncekilerin efsanelerini" dediler.
Diyanet Vakfı:
Onlara: Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman, "Öncekilerin masallarını" derler.

liyaḥmilû evzârahüm kâmiletey yevme-lḳiyâmeti vemin evzâri-lleẕîne yüḍillûnehüm bigayri `ilm. elâ sâe mâ yezirûn.

Türkçe:
Şunun için ki, onlar, kıyamet günü kendi günahlarını tamamen yüklendikten başka, ilimsizlik yüzünden saptırdıkları kişilerin günahlarının bir kısmını da yüklenecekler. Bakın, ne kötü şey yükleniyorlar!
İngilizce:
Let them bear, on the Day of Judgment, their own burdens in full, and also (something) of the burdens of those without knowledge, whom they misled. Alas, how grievous the burdens they will bear!
Fransızca:
Qu'ils portent donc, au Jour de la Résurrection, tous les fardeaux de leurs propres oeuvres ainsi qu'une partie de fardeaux de ceux qu'ils égarent, sans le savoir; combien est mauvais [le fardeau] qu'ils portent !
Almanca:
Sie werden gewiß ihre Verfehlungen, vollständig am Tag der Auferstehung auf sich nehmen sowie von den Verfehlungen derjenigen, die sie verleitet haben ohne Wissen. Ja! Erbärmlich ist es, was sie an Verfehlungen auf sich nehmen.
Rusça:
Пусть они понесут свою ношу целиком в Последний день, а также ношу тех невежд, которых они ввели в заблуждение. Как же отвратительна их ноша!
Arapça:
لِيَحْمِلُوا أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۙ وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ أَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunu söylemelerinin sebebi şu: Kıyamet günü, kendi günahlarını tam olarak yüklendikten başka, bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat edin, yüklendikleri günah ne kötüdür!
Diyanet Vakfı:
Kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak taşımaları ve bilgisizce saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından da bir kısmını yüklenmeleri için (öyle derler). Bak ki yüklenecekleri şey ne kötüdür!

ḳad mekera-lleẕîne min ḳablihim feete-llâhü bünyânehüm mine-lḳavâ`idi feḫarra `aleyhimü-ssaḳfü min fevḳihim veetâhümü-l`aẕâbü min ḥayŝü lâ yeş`urûn.

Türkçe:
Onlardan öncekiler tuzak kurmuşlardı. Bunun üzerine Allah, binalarına temellerinden çarpmış da üstlerindeki tavan tepelerine çökmüştü. Azap onlara hiç fark edemedikleri yerden gelmişti.
İngilizce:
Those before them did also plot (against Allah's Way): but Allah took their structures from their foundations, and the roof fell down on them from above; and the Wrath seized them from directions they did not perceive.
Fransızca:
Ceux qui ont vécu avant eux, certes, ont comploté, mais Allah attaqua les bases mêmes de leur bâtisse. Le toit s'écroula au-dessus d'eux et le châtiment les surprit d'où ils ne l'avaient pas senti.
Almanca:
Bereits haben diejenigen vor ihnen Intrigen geplant, dann ließ ALLAH das von ihnen Aufgebaute von den Fundamenten herausreißen, so fiel das Dach über ihnen auf sie herunter, und die Peinigung überkam sie, von wo sie dies nicht merken konnten.
Rusça:
Козни строили еще те, которые жили до них, но Аллах разрушил основание их строения. Крыша обрушилась на них сверху, и мучения постигли их оттуда, откуда они их не ожидали.
Arapça:
قَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَى اللَّهُ بُنْيَانَهُم مِّنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِن فَوْقِهِمْ وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlardan öncekiler de tuzak kurdular. Fakat Allah onların binalarını temelinden sarstı, çatı tepelerinden üzerlerine çöktü ve azap onlara farkedemedikleri bir yönden geldi.
Diyanet Vakfı:
Onlardan öncekiler de (peygamberlere) hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara, farkedemedikleri bir yerden gelmişti.

ŝümme yevme-lḳiyâmeti yuḫzîhim veyeḳûlü eyne şürakâiye-lleẕîne küntüm tüşâḳḳûne fîhim. ḳâle-lleẕîne ûtü-l`ilme inne-lḫizye-lyevme vessûe `ale-lkâfirîn.

Türkçe:
Sonra, kıyamet günü onları rezil edecek ve diyecek: "Kendileri için kavga çıkarıp ayrılığa düştüğünüz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar diyecekler ki: "Bugün rezillik ve kötülük, gerçeği inkâr edenleredir."
İngilizce:
Then, on the Day of Judgment, He will cover them with shame, and say: "Where are My 'partners' concerning whom ye used to dispute (with the godly)?" Those endued with knowledge will say: "This Day, indeed, are the Unbelievers covered with shame and misery,-
Fransızca:
Puis, le Jour de la Résurrection, Il les couvrira d'ignominie, et [leur] dira : "Où sont Mes associés pour lesquels vous combattiez ? " - Ceux qui ont le savoir diront : "L'ignominie et le malheur tombent aujourd'hui sur les mécréants".
Almanca:
Dann wird ER sie am Tag der Auferstehung erniedrigen und sagen: "Wo sind Meine angeblichen Partner, derentwegen ihr feindselig eingestellt wart?!" Diejenigen, denen Wissen zuteil wurde, sagten: "Gewiß, die Erniedrigung und das Schlimme an diesem Tag sind auf den Kafir,
Rusça:
А потом, в День воскресения, Он опозорит их и скажет: "Где же Мои сотоварищи, о которых вы спорили?" Те, которым было даровано знание, скажут: "Воистину, сегодня неверующих постигнут позор и зло".
Arapça:
ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تُشَاقُّونَ فِيهِمْ ۚ قَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra kıyamet günü Allah, O kâfirleri rezil rüsvay edecek ve diyecek ki: "Hani uğrunda müminlere karşı düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar: "Şüphesiz bugünün rezilliği ve kötülüğü kâfirleredir." diyeceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Sonra kıyamet gününde (Allah), onları rezil eder ve der ki: "Kendileri hakkında (müminlere) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar derler ki: "Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kafirleredir."

elleẕîne teteveffâhümü-lmelâiketü żâlimî enfüsihim. feelḳavu-sseleme mâ künnâ na`melü min sû'. belâ inne-llâhe `alîmüm bimâ küntüm ta`melûn.

Türkçe:
Öz benliklerine zulmedip durdukları bir sırada, meleklerin vefat ettirdikleri kişiler şöyle diyerek teslim bayrağını çekerler: "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk." İş hiç de öyle değil. Allah, sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilmektedir.
İngilizce:
(Namely) those whose lives the angels take in a state of wrong-doing to their own souls. Then would they offer submission (with the pretence), "We did no evil (knowingly)." (The angels will reply), "Nay, but verily Allah knoweth all that ye did;
Fransızca:
Ceux à qui les Anges ôtent la vie, alors qu'ils sont injustes envers eux-mêmes, se soumettront humiliés, (et diront) : "Nous ne faisions pas de mal ! " - "Mais, en fait, Allah sait bien ce que vous faisiez".
Almanca:
denjenigen, welche die Engel einziehen, während sie gegen sich selbst noch Unrecht begingen." So fügten sie sich demütig: "Wir pflegten doch nichts Schlechtes zu tun." Doch, mit Sicherheit! Gewiß, ALLAH ist allwissend über das, was ihr zu tun pflegtet.
Rusça:
Те, кого ангелы умертвили, когда они грешили во вред себе, проявят показную покорность и скажут: "Мы не совершили никакого зла". Им ответят: "О нет! Воистину, Аллаху известно о том, что вы совершали.
Arapça:
الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنفُسِهِمْ ۖ فَأَلْقَوُا السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِن سُوءٍ ۚ بَلَىٰ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(O kâfirler), kendilerine zulmetmiş kimseler olarak, meleklerin, canlarını aldıkları kimselerdir. O vakit onlar şöyle diyerek teslim olurlar: "Biz, bir kötülükten dolayı yapmıyorduk." (Onlara): "Hayır, Allah sizin ne maksatla yaptığınızı elbette çok iyi bilendir."
Diyanet Vakfı:
Kendilerine haksızlık ederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler: Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk, diyerek teslim olurlar. (Melekler onlara şöyle der:) "Hayır, Allah, sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir."

fedḫulû ebvâbe cehenneme ḫâlidîne fîhâ. felebi'se meŝve-lmütekebbirîn.

Türkçe:
Hadi, girin cehennem kapılarından; sürekli kalacaksınız orada. Gerçekten kötü yermiş kibre sapanların barınağı.
İngilizce:
So enter the gates of Hell, to dwell therein. Thus evil indeed is the abode of the arrogant.
Fransızca:
Entrez donc par les portes de l'Enfer pour y demeurer éternellement. Combien est mauvaise la demeure des orgueilleux !
Almanca:
Also tretet ein in die Tore von Dschahannam, darin ewig bleibend. Und gewiß erbärmlich ist der Aufenthaltsort der Arroganten.
Rusça:
Войдите во врата Геенны и пребудьте там вечно. Как же скверна обитель возгордившихся!"
Arapça:
فَادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا ۖ فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin denir. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!
Diyanet Vakfı:
"O halde, içinde ebedi kalacağınız cehennemin kapılarından girin! Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!"

Pages

Subscribe to An-Nahl—النحل