
hârûne eḫî.
Arapça:
هَارُونَ أَخِي
Türkçe:
Kardeşim Hârun'u."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kardeşim Harun'u (ver).
Diyanet Vakfı:
Kardeşim Harun'u.
İngilizce:
Aaron, my brother;
Fransızca:
Aaron, mon frère,
Almanca:
Harun, meinen Bruder,
Rusça:
брата моего Харуна (Аарона).
Açıklama:

üşdüd bihî ezrî.
Arapça:
اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي
Türkçe:
"Onunla sırtımı kuvvetlendir!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onunla arkamı kuvvetlendir.
Diyanet Vakfı:
Onun sayesinde arkamı kuvvetlendir.
İngilizce:
Add to my strength through him,
Fransızca:
accrois par lui ma force !
Almanca:
stärke mich mit ihm
Rusça:
Умножь благодаря ему силу мою
Açıklama:

veeşrikhü fî emrî.
Arapça:
وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي
Türkçe:
"Onu işime ortak kıl!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Elçilik) işimde onu bana ortak et.
Diyanet Vakfı:
Ve onu işime ortak kıl.
İngilizce:
And make him share my task:
Fransızca:
et associe-le à ma mission,
Almanca:
und beteilige ihn an meiner Angelegenheit,
Rusça:
и позволь ему разделить со мной мою миссию,
Açıklama:

key nüsebbiḥake keŝîrâ.
Arapça:
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا
Türkçe:
"Taki seni çokça tespih edelim!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ki seni çok tesbih edelim.
Diyanet Vakfı:
Böylece seni bol bol tesbih edelim.
İngilizce:
That we may celebrate Thy praise without stint,
Fransızca:
afin que nous Te glorifions beaucoup,
Almanca:
damit wir Dich 2 viel lobpreisen
Rusça:
чтобы мы славили Тебя многократно
Açıklama:

veneẕkürake keŝîrâ.
Arapça:
وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا
Türkçe:
"Seni çokça analım!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Seni çok analım.
Diyanet Vakfı:
Ve çok çok analım seni.
İngilizce:
And remember Thee without stint:
Fransızca:
et que nous T'invoquions beaucoup.
Almanca:
und dir viel gedenken.
Rusça:
и поминали Тебя многократно.
Açıklama:

inneke künte binâ beṣîrâ.
Arapça:
إِنَّكَ كُنتَ بِنَا بَصِيرًا
Türkçe:
"Kuşkusuz sen, bizi görmektesin."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphe yok ki sen bizi görüp duruyorsun."
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz sen bizi görmektesin.
İngilizce:
For Thou art He that (ever) regardeth us.
Fransızca:
Et Toi, certes, Tu es Très Clairvoyant sur nous".
Almanca:
Gewiß, DU bist uns immer allsehend."
Rusça:
Воистину, Ты видишь нас".
Açıklama:

ḳâle ḳad ûtîte sü'leke yâ mûsâ.
Arapça:
قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسَىٰ
Türkçe:
Buyurdu: "İstediğin sana verildi, ey Mûsa!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah buyurdu: "Ey Musa! Dilediğin (şeyler) sana verildi."
Diyanet Vakfı:
Allah: Ey Musa! dedi, istediğin sana verildi.
İngilizce:
(Allah) said: "Granted is thy prayer, O Moses!"
Fransızca:
[Allah] dit : "Ta demande est exaucée, ô Moïse.
Almanca:
ER sagte: "Bereits wurde dir deine Bitte gewährt, Musa!"
Rusça:
Он сказал: "О Муса (Моисей)! Ты уже получил то, что попросил.
Açıklama:

veleḳad menennâ `aleyke merraten uḫrâ.
Arapça:
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَىٰ
Türkçe:
"Yemin olsun, sana bir kez daha lütufta bulunmuştuk."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun biz, sana diğer bir defa daha ihsan etmiştik
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk.
İngilizce:
And indeed We conferred a favour on thee another time (before).
Fransızca:
Et Nous t'avons déjà favorisé une première fois,
Almanca:
Und gewiß, bereits erwiesen WIR dir ein anderes Mal Wohltaten,
Rusça:
Мы и прежде оказывали тебе милость,
Açıklama:

iẕ evḥaynâ ilâ ümmike mâ yûḥâ.
Arapça:
إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ أُمِّكَ مَا يُوحَىٰ
Türkçe:
Hani, annene vahyedileni şöyle vahyetmiştik:
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani bir vakit ilham edilmesi gereken (ancak ilham ile bilinebilen) şu ilhamı annene verdik:
Diyanet Vakfı:
Bir zaman, vahyedilecek şeyi annene (şöyle) vahyetmiştik:
İngilizce:
Behold! We sent to thy mother, by inspiration, the message:
Fransızca:
lorsque Nous révélâmes à ta mère ce qui fut révélé :
Almanca:
als WIR deiner Mutter Wahy zuteil werden ließen von dem, was als Wahy erteilt wird:
Rusça:
когда внушили твоей матери откровение:
Açıklama:

eni-ḳẕifîhi fi-ttâbûti faḳẕifîhi fi-lyemmi felyülḳihi-lyemmü bissâḥili ye'ḫuẕhü `adüvvül lî ve`adüvvul leh. veelḳaytü `aleyke meḥabbetem minnî. velituṣne`a `alâ `aynî.
Arapça:
أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ ۚ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَىٰ عَيْنِي
Türkçe:
"Onu tabuta koyup ırmağa bırak! Irmak onu sahile götürsün ki, benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri onu alsın. Üzerine kendimden bir sevgi bıraktım ki, gözümün önünde yetiştirilesin."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu (Musa'yı) tabut içine koy da denize bırak. Deniz de onu sahile atsın. Onu hem bana düşman, hem ona düşman olan biri alsın. Bir de benim gözetimim altında yetiştirilmen için, üzerine katımdan bir sevgi bırakmıştım. (Ey Musa!)
Diyanet Vakfı:
Musa'yı sandığa koy; sonra onu denize (Nil'e) bırak; deniz onu kıyıya atsın da, benim düşmanım ve onun düşmanı olan biri onu alsın. (Ey Musa! Sevilmen) ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendimden sevgi verdim.
İngilizce:
Throw (the child) into the chest, and throw (the chest) into the river: the river will cast him up on the bank, and he will be taken up by one who is an enemy to Me and an enemy to him': But I cast (the garment of) love over thee from Me: and (this) in order that thou mayest be reared under Mine eye.
Fransızca:
"Mets-le dans le coffret, puis jette celui-ci dans les flots pour qu'ensuite le fleuve le lance sur la rive; un ennemi à Moi et à lui le prendra". Et J'ai répandu sur toi une affection de Ma part , afin que tu sois élevé sous Mon oeil.
Almanca:
"Lege ihn in die Holzkiste, dann wirf sie in den Fluß, dann wird der Fluß sie ans Ufer spülen, dann nimmt ihn ein Feind von Mir und ein Feind von ihm." Und ICH machte dich beliebt und damit du unter Meiner Aufsicht erzogen wirst.
Rusça:
"Положи его в сундук и пусти его по реке, и река выбросит его на берег. Его подберет Мой враг и его враг". Я одарил тебя Своей любовью, и тебя взрастили у Меня на Глазах.
Açıklama:
Pages
