Ali Bulaç - Türkçe Kur'an-ı Kerim - القرآن الكريم

 
00:00
Örnek: 33
Örneğin: Cennet
Sûre Adı: 026. Şuarâ - (Şairler) Ash-Shuara—الشعراء
S/A Ali Bulaç Arapça Ano
26/45 Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.

فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ

2 977
26/46 Anında büyücüler secdeye kapandılar.

فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ

2 978
26/47 (Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.

قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ

2 979
26/48 Musa'nın ve Harun'un Rabbine.

رَبِّ مُوسَىٰ وَهَارُونَ

2 980
26/49 (Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım."

قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ

2 981
26/50 Hiç zararı yok" dediler. "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz.

قَالُوا لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ

2 982
26/51 Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.

إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَن كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ

2 983
26/52 Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.

۞ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ

2 984
26/53 Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.

فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ

2 985
26/54 Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;

إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ

2 986
26/55 Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.

وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ

2 987
26/56 'Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi).

وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ

2 988
26/57 Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;

فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

2 989
26/58 Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.

وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ

2 990
26/59 İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.

كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ

2 991
26/60 Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.

فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ

2 992
26/61 İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.

فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَىٰ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ

2 993
26/62 (Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."

قَالَ كَلَّا ۖ إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ

2 994
26/63 Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.

فَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ ۖ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ

2 995
26/64 Ötekileri de buraya yaklaştırdık.

وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ

2 996
26/65 Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.

وَأَنجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ

2 997
26/66 Sonra ötekileri suda boğduk.

ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ

2 998
26/67 Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

2 999
26/68 Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

3 000
26/69 Onlara İbrahim'in haberini de aktar-oku:

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ

3 001
26/70 Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti.

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ

3 002
26/71 Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz."

قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ

3 003
26/72 Dedi ki: "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?"

قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ

3 004
26/73 Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?

أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ

3 005
26/74 Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk.

قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ

3 006
26/75 (İbrahim) Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?"

قَالَ أَفَرَأَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ

3 007
26/76 Hem siz, hem de eski atalarınız?

أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ

3 008