
illâ `ibâde-llâhi-lmuḫleṣîn.
Türkçe:
Allah'ın içtenliğe erdirilmiş temiz kulları başkadır.
İngilizce:
But the sincere (and devoted) Servants of Allah,-
Fransızca:
sauf les serviteurs élus d'Allah,
Almanca:
Ausgenommen sind ALLAHs auserwählte Diener,
Rusça:
Это не относится лишь к избранным (или искренним) рабам Аллаха.
Arapça:
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sadece Allah'ın ihlaslı kulları müstesnadır.
Diyanet Vakfı:
(Bu azaptan) Ancak Allah'ın halis kulları istisna edilecek.

ülâike lehüm rizḳum ma`lûm.
Türkçe:
Onlar için belirlenmiş bir rızık vardır.
İngilizce:
For them is a Sustenance determined,
Fransızca:
Ceux-là auront une rétribution bien connue :
Almanca:
für die ist ein bekanntes Rizq bestimmt:
Rusça:
Именно им уготован известный удел -
Arapça:
أُولَٰئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte onlar için belli bir rızık vardır.
Diyanet Vakfı:
Bunlar için bilinen bir rızık vardır.

fevâkih. vehüm mükramûn.
Türkçe:
Çeşit çeşit meyveler vardır. İkramla karşılanan kişilerdir onlar.
İngilizce:
Fruits (Delights); and they (shall enjoy) honour and dignity,
Fransızca:
des fruits, et ils seront honorés,
Almanca:
Obst! Und sie sind Gewürdigte
Rusça:
фрукты. Им будут оказаны почести
Arapça:
فَوَاكِهُ ۖ وَهُم مُّكْرَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.
Diyanet Vakfı:
(Türlü türlü) meyveler vardır. Ve onlar ağırlanırlar.

fî cennâti-nne`îm.
Türkçe:
Nimetlerle dolu cennetlerdedirler.
İngilizce:
In Gardens of Felicity,
Fransızca:
dans les Jardins du délice,
Almanca:
in den Dschannat des Wohlergehens
Rusça:
в Садах блаженства.
Arapça:
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.
Diyanet Vakfı:
Naim cennetlerinde.

`alâ sürurim müteḳâbilîn.
Türkçe:
Karşılıklı koltuklar üzerindedirler.
İngilizce:
Facing each other on Thrones (of Dignity):
Fransızca:
sur des lits, face à face.
Almanca:
auf Liegen einander gegenüber.
Rusça:
Они будут возлежать на ложах друг против друга.
Arapça:
عَلَىٰ سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlar) Karşılıklı tahtlar üzerindedirler.
Diyanet Vakfı:
Tahtlar üzerinde karşılıklı otururlar.

yüṭâfü `aleyhim bike'sim mim me`în.
Türkçe:
Kaynaktan doldurulmuş kadehler dolandırılır çevrelerinde.
İngilizce:
Round will be passed to them a Cup from a clear-flowing fountain,
Fransızca:
On fera circuler entre eux une coupe d'eau remplie à une source
Almanca:
Und ihnen wird Wein aus einer Quelle serviert,
Rusça:
Их будут обходить с чашей родникового напитка (вина),
Arapça:
يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِّن مَّعِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır.
Diyanet Vakfı:
Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.

beyḍâe leẕẕetil lişşâribîn.
Türkçe:
Bembeyaz, içenlere lezzet sunan kadehler.
İngilizce:
Crystal-white, of a taste delicious to those who drink (thereof),
Fransızca:
blanche, savoureuse à boire,
Almanca:
weiß und wohlschmeckend für die Trinkenden.
Rusça:
белого, доставляющего удовольствие пьющим.
Arapça:
بَيْضَاءَ لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır.
Diyanet Vakfı:
Berraktır, içenlere lezzet verir.

lâ fîhâ gavlüv velâ hüm `anhâ yünzefûn.
Türkçe:
Sersemletme/baş ağrısı yok onda. Sarhoş da olmazlar ondan.
İngilizce:
Free from headiness; nor will they suffer intoxication therefrom.
Fransızca:
Elle n'offusquera point leur raison et ne les enivrera pas.
Almanca:
Weder enthält er (der Wein) Betäubendes, noch werden sie trunken sein.
Rusça:
Он не лишает рассудка и не опьяняет.
Arapça:
لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onda ne bir zararlı sonuç vardır, ne de sarhoşluk verir.
Diyanet Vakfı:
O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar.

ve`indehüm ḳâṣirâtu-ṭṭarfi `în.
Türkçe:
Yanlarında, gözlerini onlara dikmiş, iri gözlü dilberler vardır.
İngilizce:
And besides them will be chaste women, restraining their glances, with big eyes (of wonder and beauty).
Fransızca:
Et Ils auront auprès d'eux des belles aux grandes yeux, au regard chaste,
Almanca:
Und bei ihnen sind des Blickes Zurückhaltende mit großen Augen,
Rusça:
Возле них будут гурии, потупляющие взоры, большеглазые,
Arapça:
وَعِندَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yanlarında iri gözlü, bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar vardır.
Diyanet Vakfı:
Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır.

keennehünne beyḍum meknûn.
Türkçe:
Korunmuş yumurtalar gibidir onlar.
İngilizce:
As if they were (delicate) eggs closely guarded.
Fransızca:
semblables au blanc bien préservé de l'oeuf .
Almanca:
als wären sie im Nest aufbewahrte Eier.
Rusça:
подобные оберегаемому яйцу.
Arapça:
كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler.
Diyanet Vakfı:
Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.
Pages
