
illâ men ḫaṭife-lḫaṭfete feetbe`ahû şihâbün ŝâḳib.
Türkçe:
Yüce konseyden bir söz çalıp çarpan olabilirse de onun peşine hemen delici, alevli bir yıldız takılır.
İngilizce:
Except such as snatch away something by stealth, and they are pursued by a flaming fire, of piercing brightness.
Fransızca:
Sauf celui qui saisit au vol quelque [information]; il est alors pourchassé par un météore transperçant.
Almanca:
außer demjenigen, der etwas Aufzuschnappendes aufschnappt, dann ihm eine durchdringende Flamme folgte.
Rusça:
Но если кто из дьяволов выхватит слово, то за ним последует яркий пылающий огонь.
Arapça:
إِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alev takip eder.
Diyanet Vakfı:
Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder.

festeftihim ehüm eşeddü ḫalḳan em men ḫalaḳnâ. innâ ḫalaḳnâhüm min ṭînil lâzib.
Türkçe:
Şimdi sor onlara: Yaratış ve yaratılış bakımından onlar mı daha güçlüdür, yoksa bizim yarattığımız şuurlular mı? Gerçek şu ki, biz onları bir cıvık çamurdan yarattık.
İngilizce:
Just ask their opinion: are they the more difficult to create, or the (other) beings We have created? Them have We created out of a sticky clay!
Fransızca:
Demande-leur s'ils sont plus difficiles à créer que ceux que Nous avons créés ? Car Nous les avons créés de boue collante !
Almanca:
So frage sie nach einer Fatwa, ob ihre Schöpfung schwieriger ist, oder das, was WIR sonst erschufen? Gewiß, WIR erschufen sie aus klebrigem Lehm.
Rusça:
Спроси их (людей), они созданы прочнее или то, что Мы сотворили? Воистину, Мы сотворили их из липкой глины.
Arapça:
فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَا ۚ إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şimdi onlara sor: "Yaradılışça kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?" Gerçekten biz onları cıvık bir çamurdan yarattık.
Diyanet Vakfı:
Şimdi sor onlara! Yaratma bakımından onlar mı daha zor, yoksa bizim yarattığımız (insanlar) mı? Şüphesiz biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.

bel `acibte veyesḫarûn.
Türkçe:
Ama sen şaşırdın, onlarsa alay ediyorlar.
İngilizce:
Truly dost thou marvel, while they ridicule,
Fransızca:
Mais tu t'étonnes, et ils se moquent !
Almanca:
Nein, sondern du bist verwundert, und sie verspotten,
Rusça:
Но ты удивлен, а они глумятся.
Arapça:
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat sen onlara şaşıyorsun, ama onlar (seninle) eğleniyorlar.
Diyanet Vakfı:
Hayır, sen şaşıyorsun. Halbuki onlar alay ediyorlar.

veiẕâ ẕükkirû lâ yeẕkürûn.
Türkçe:
Düşünüp taşınmaya çağrıldıklarında düşünmüyorlar.
İngilizce:
And, when they are admonished, pay no heed,-
Fransızca:
Et quand on le leur rappelle (le Coran), ils ne se rappellent pas;
Almanca:
und wenn sie ermahnt werden, besinnen sie sich nicht,
Rusça:
Когда же им напоминают, они отказываются помнить.
Arapça:
وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine hatırlatıldığında da düşünmüyorlar.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar.

veiẕâ raev âyetey yestesḫirûn.
Türkçe:
Bir ayetle yüzyüze geldiklerinde, dudak büküp eğleniyorlar.
İngilizce:
And, when they see a Sign, turn it to mockery,
Fransızca:
et quand ils voient un prodige, ils cherchent à s'en moquer,
Almanca:
und wenn sie eine Aya sehen, machen sie sich äußerst lustig.
Rusça:
Когда же они видят знамение, то высмеивают его.
Arapça:
وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir mucize gördükleri zaman da eğlenceye alıyorlar.
Diyanet Vakfı:
Bir mucize görseler alay ederler.

veḳâlû in hâẕâ illâ siḥrum mübîn.
Türkçe:
Şöyle dediler: "Bu, apaçık bir büyüden başka şey değildir."
İngilizce:
And say, "This is nothing but evident sorcery!
Fransızca:
et disent : "Ceci n'est que magie évidente.
Almanca:
Und sie sagten: "Dies ist nichts anderes als eindeutige Magie:
Rusça:
Они говорят: "Это - всего лишь очевидное колдовство.
Arapça:
وَقَالُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve diyorlar ki: "Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir."
Diyanet Vakfı:
Bu ancak açık bir büyüdür, derler.

eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbev ve`iżâmen einnâ lemeb`ûŝûn.
Türkçe:
"Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı? Biz gerçekten diriltilecek miyiz?"
İngilizce:
What! when we die, and become dust and bones, shall we (then) be raised up (again)
Fransızca:
Lorsque nous serons morts et que nous deviendrons poussière et ossements, serons-nous ressuscités ?
Almanca:
Wenn wir starben und zu Erde und Knochen wurden, werden wir etwa doch erweckt?
Rusça:
Неужели мы будем воскрешены после того, как умрем и станем прахом и костями?
Arapça:
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman mı biz tekrar dirilecekmişiz?
Diyanet Vakfı:
"Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, diriltileceğiz?"

eveâbâüne-l'evvelûn.
Türkçe:
"Önceki atalarımız da mı?"
İngilizce:
And also our fathers of old?
Fransızca:
ainsi que nos premiers ancêtres ? "
Almanca:
Auch unsere ersten Ahnen?"
Rusça:
Или же наши отцы?"
Arapça:
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Önceki atalarımız da mı?..
Diyanet Vakfı:
"İlk atalarımızda mı (diriltilecek)?"

ḳul ne`am veentüm dâḫirûn.
Türkçe:
De ki: "Evet! Ve, siz de! Aşağılanmış, ezilmiş olarak."
İngilizce:
Say thou: "Yea, and ye shall then be humiliated (on account of your evil)."
Fransızca:
Dis : "Oui ! et vous vous humilierez".
Almanca:
Sag: "Ja, doch! Und ihr seid dann erniedrigt."
Rusça:
Скажи: "Да, и вы будете унижены!"
Arapça:
قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَاخِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Evet, hem de sizler çok aşağılanmış olarak (dirileceksiniz)."
Diyanet Vakfı:
De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak (diriltileceksiniz).

feinnemâ hiye zecratüv vâḥidetün feiẕâ hüm yenżurûn.
Türkçe:
Müthiş bir komut sesidir O. Onlar öylece bakakalacaklar.
İngilizce:
Then it will be a single (compelling) cry; and behold, they will begin to see!
Fransızca:
Il n'y aura qu'un seul Cri, et voilà qu'ils regarderont,
Almanca:
Und es ist nichts anderes als ein einziger Schrei, sogleich sehen sie.
Rusça:
Раздастся один только глас, и все они будут смотреть.
Arapça:
فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنظُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü O (sura üfürmek) zorlu bir kumandadan ibarettir ki, derhal onların gözleri açılıverir.
Diyanet Vakfı:
O (diriltme) korkunç. bir sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri açılıp etrafa bakacaklar.
Pages
