As-Saaffat—الصافات

inne hâẕâ lehüve-lfevzü-l`ażîm.

Türkçe:
Doğrusu bu, büyük başarının ta kendisidir.
İngilizce:
Verily this is the supreme achievement!
Fransızca:
C'est cela, certes, le grand succès.
Almanca:
Gewiß, dies ist doch der eigentliche gewaltige Erfolg.
Rusça:
Это и есть великое преуспеяние!
Arapça:
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte bu büyük kurtuluştur.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur.

limiŝli hâẕâ felya`meli-l`âmilûn.

Türkçe:
Çalışanlar, böylesi için çalışsınlar.
İngilizce:
For the like of this let all strive, who wish to strive.
Fransızca:
C'est pour une chose pareille que doivent oeuvrer ceux qui oeuvrent.
Almanca:
Für genau dieses sollen die Tuenden tun."
Rusça:
Ради такого пусть трудятся труженики!
Arapça:
لِمِثْلِ هَٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çalışanlar işte böyle bir kurtuluş için çalışsınlar.
Diyanet Vakfı:
Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar.

eẕâlike ḫayrun nüzülen em şeceratü-zzeḳḳûm.

Türkçe:
Ödül ve ikram olarak, bu mu daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı?
İngilizce:
Is that the better entertainment or the Tree of Zaqqum?
Fransızca:
Est-ce que ceci est meilleur comme séjour, ou l'arbre de Zaqqoum ?
Almanca:
Ist dies eine bessere Unterkunft oder der Zaqqum-Baum?!
Rusça:
Это угощение лучше или дерево заккум?
Arapça:
أَذَٰلِكَ خَيْرٌ نُّزُلًا أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nasıl, bu mu daha hayırlı konukluk için, yoksa zakkum ağacı mı?
Diyanet Vakfı:
Şimdi ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?.

innâ ce`alnâhâ fitnetel liżżâlimîn.

Türkçe:
O ağaç ki, zalimler için onu bir fitne yaptık.
İngilizce:
For We have truly made it (as) a trial for the wrong-doers.
Fransızca:
Nous l'avons assigné en épreuve aux injustes.
Almanca:
Gewiß, WIR machten ihn als Fitna für die Unrecht-Begehenden.
Rusça:
Мы сделали его искушением для беззаконников.
Arapça:
إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) yaptık.
Diyanet Vakfı:
Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.

innehâ şeceratün taḫrucü fî aṣli-lceḥîm.

Türkçe:
Cehennemin ta dibinden çıkan bir ağaçtır o.
İngilizce:
For it is a tree that springs out of the bottom of Hell-Fire:
Fransızca:
C'est un arbre qui sort du fond de la Fournaise.
Almanca:
Gewiß, er ist ein Baum, der aus dem Abgrund der Hölle hervorsprießt.
Rusça:
Это - дерево, которое растет из основания Ада.
Arapça:
إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O bir ağaçtır ki cehennemin dibinde çıkar.
Diyanet Vakfı:
Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.

ṭal`uhâ keennehû ruûsü-şşeyâṭîn.

Türkçe:
Tomurcukları tıpkı şeytanların başlarıdır.
İngilizce:
The shoots of its fruit-stalks are like the heads of devils:
Fransızca:
Ses fruits sont comme des têtes de diables.
Almanca:
Seine Blütenstände sind so, als wären sie Köpfe der Satane.
Rusça:
Плоды его - словно головы дьяволов.
Arapça:
طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُءُوسُ الشَّيَاطِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Tomurcukları şeytanların başları gibidir.
Diyanet Vakfı:
Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir.

feinnehüm leâkilûne minhâ femâliûne minhe-lbüṭûn.

Türkçe:
Onlar ondan mutlaka yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklar.
İngilizce:
Truly they will eat thereof and fill their bellies therewith.
Fransızca:
Ils doivent certainement en manger et ils doivent s'en remplir le ventre.
Almanca:
Dann gewiß, sie werden doch davon essen, dann werden sie davon die Bäuche voll füllen.
Rusça:
Они будут пожирать их и наполнять ими свои животы.
Arapça:
فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır.
Diyanet Vakfı:
(Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.

ŝümme inne lehüm `aleyhâ leşevbem min ḥamîm.

Türkçe:
Sonra onların, o yedikleri üzerine kaynar su karıştırılmış bir içecekleri vardır.
İngilizce:
Then on top of that they will be given a mixture made of boiling water.
Fransızca:
Ensuite ils auront par-dessus une mixture d'eau bouillante.
Almanca:
Gewiß, dann ist für sie darauf doch eine Mischung mit siedendem Wasser bestimmt.
Rusça:
Потом они (плоды заккума) будут смешаны для них с кипятком.
Arapça:
ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِّنْ حَمِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra üzerine onlar için kaynar bir içecek vardır.
Diyanet Vakfı:
Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.

ŝümme inne merci`ahüm leile-lceḥîm.

Türkçe:
Sonra onların dönüşleri doğrudan doğruya cehennemedir.
İngilizce:
Then shall their return be to the (Blazing) Fire.
Fransızca:
Puis leur retour sera vers la Fournaise.
Almanca:
Dann ist ihre Rückkehr doch zur Gluthitze.
Rusça:
А потом их вернут в Ад.
Arapça:
ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra da dönecekleri yer, şüphesiz cehennemdir.
Diyanet Vakfı:
Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır.

innehüm elfev âbâehüm ḍâllîn.

Türkçe:
Çünkü onlar, babalarını sapıtmış kişiler halinde bulmalarına rağmen,
İngilizce:
Truly they found their fathers on the wrong Path;
Fransızca:
C'est qu'ils ont trouvé leurs ancêtres dans l'égarement,
Almanca:
Gewiß, sie fanden ihre Ahnen abirrend vor,
Rusça:
Воистину, они нашли своих отцов заблудшими
Arapça:
إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءَهُمْ ضَالِّينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü onlar, atalarını sapıklıkta buldular.
Diyanet Vakfı:
Kuşkusuz onlar atalarını dalalette buldular.

Pages

As-Saaffat—الصافات beslemesine abone olun.