
veḳâlû yâ veylenâ hâẕâ yevmü-ddîn.
Türkçe:
Şöyle derler: "Vay başımıza! Din günüdür bu!"
İngilizce:
They will say, "Ah! Woe to us! This is the Day of Judgment!"
Fransızca:
et ils diront : "Malheur à nous ! c'est le jour de la Rétribution".
Almanca:
Und sie sagten: "Unser Untergang! Dies ist der Tag des Din ."
Rusça:
Они скажут: "Горе нам! Это - День воздаяния!"
Arapça:
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَٰذَا يَوْمُ الدِّينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eyvah bizlere! İşte bu hesap günüdür. derler.
Diyanet Vakfı:
(Durumu gören kafirler:) Eyvah bize! Bu ceza günüdür, derler.

hâẕâ yevmü-lfaṣli-lleẕî küntüm bihî tükeẕẕibûn.
Türkçe:
O yalanlayıp durduğunuz ayrım günüdür bu.
İngilizce:
(A voice will say,) "This is the Day of Sorting Out, whose truth ye (once) denied!"
Fransızca:
"C'est le jour du Jugement que vous traitiez de mensonge".
Almanca:
"Dies ist der Tag des Richtens, den ihr zu verleugnen pflegtet.
Rusça:
Это - День различения, который вы считали ложью.
Arapça:
هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlara): "İşte bu, sizin yalanlamakta olduğunuz (iyi ve kötüyü) ayırt etme günüdür" denir.
Diyanet Vakfı:
İşte bu; yalanlamış olduğunuz hüküm günüdür.

uḥşürü-lleẕîne żalemû veezvâcehüm vemâ kânû ya`büdûn.
Türkçe:
Toplayın o zulmedenleri; eşlerini de. O tapınıp durmuş olduklarını da toplayın:
İngilizce:
Bring ye up, it shall be said, "The wrong-doers and their wives, and the things they worshipped-
Fransızca:
"Rassemblez les injustes et leurs épouses et tout ce qu'ils adoraient,
Almanca:
Versammelt diejenigen, die Unrecht begingen, ihre Ehepartner und das, dem sie dienten
Rusça:
Соберите беззаконников и им подобных и тех, кому они поклонялись
Arapça:
۞ احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru.
Diyanet Vakfı:
(Allah, meleklerine emreder:) "Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve tapmış olduklarını toplayın".

min dûni-llâhi fehdûhüm ilâ ṣirâṭi-lceḥîm.
Türkçe:
Allah'tan başka tapınmış olduklarını. Sürün onları cehennemin yoluna.
İngilizce:
Besides Allah, and lead them to the Way to the (Fierce) Fire!
Fransızca:
en dehors d'Allah. Puis conduisez-les au chemin de la Fournaise.
Almanca:
anstelle von ALLAH. Dann führt sie auf den Weg der Hölle.
Rusça:
вместо Аллаха, и укажите им на путь в Ад.
Arapça:
مِن دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطِ الْجَحِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru.
Diyanet Vakfı:
"Allah'tan başka. Onlara cehennemin yolunu gösterin".

veḳifûhüm innehüm mes'ûlûn.
Türkçe:
Durdurun onları, çünkü hepsi sorguya çekilecekler.
İngilizce:
But stop them, for they must be asked:
Fransızca:
Et arrêtez-les : car ils doivent être interrogés".
Almanca:
Und sperrt sie ein! Sie werden zur Rechenschaft gezogen.
Rusça:
Остановите их, и они будут спрошены:
Arapça:
وَقِفُوهُمْ ۖ إِنَّهُم مَّسْئُولُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler.
Diyanet Vakfı:
"Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!

mâ leküm lâ tenâṣarûn.
Türkçe:
Neniz var da birbirinize yardım etmiyorsunuz?
İngilizce:
What is the matter with you that ye help not each other?'
Fransızca:
"Pourquoi ne vous portez-vous pas secours mutuellement" ?
Almanca:
Weshalb steht ihr einander nicht bei?!
Rusça:
"Что с вами? Почему вы не помогаете друг другу?"
Arapça:
مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlara): "Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?" (denilir.)
Diyanet Vakfı:
Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?

bel hümü-lyevme müsteslimûn.
Türkçe:
Edemezler! Bugün hepsi teslim bayrağını çekmiş durumdadır.
İngilizce:
Nay, but that day they shall submit (to Judgment);
Fransızca:
Mais ce jour-là, ils seront complètement soumis,
Almanca:
Nein, sondern sie sind heute Kapitulanten."
Rusça:
О нет! Сегодня они будут покорны.
Arapça:
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.
Diyanet Vakfı:
Evet, onlar o gün zilletle boyun eğeceklerdir.

veaḳbele ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍiy yetesâelûn.
Türkçe:
Birbirlerine dönerek bir şeyler sorup duruyorlar.
İngilizce:
And they will turn to one another, and question one another.
Fransızca:
et les uns se tourneront vers les autres s'interrogeant mutuellement;
Almanca:
Und die einen von ihnen wandten sich zu den anderen hin und fragten,
Rusça:
Они будут обращаться друг к другу с вопросами.
Arapça:
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, birbirine dönmüş soruşuyorlar.
Diyanet Vakfı:
(İşte bu duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı, diğerlerine yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar.

ḳâlû inneküm küntüm te'tûnenâ `ani-lyemîn.
Türkçe:
Dediler: "Siz bize sağ taraftan geliyordunuz."
İngilizce:
They will say: "It was ye who used to come to us from the right hand (of power and authority)!"
Fransızca:
Ils diront : "C'est vous qui nous forciez (à la mécréance)" .
Almanca:
sie sagten: "Gewiß, ihr pflegtet an uns von der Rechten heranzukommen."
Rusça:
Они скажут: "Вы приходили к нам справа".
Arapça:
قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar: "Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz" derler.
Diyanet Vakfı:
(Uyanlar, uydukları adamlara:) Siz bize sağdan gelirdiniz (sureti haktan görünürdünüz) derler.

ḳâlû bel lem tekûnû mü'minîn.
Türkçe:
Ötekiler dediler: "Hayır, siz zaten inanmıyordunuz?"
İngilizce:
They will reply: "Nay, ye yourselves had no Faith!
Fransızca:
"C'est vous plutôt (diront les chefs) qui ne vouliez pas croire.
Almanca:
Sie sagten: "Nein, sondern ihr wart keine Mumin!
Rusça:
Они ответят: "О нет! Вы сами не были верующими.
Arapça:
قَالُوا بَل لَّمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(İleri gelenler de) derler ki: "Hayır, siz inanmamıştınız."
Diyanet Vakfı:
(Ötekiler de:) "Bilakis, derler, siz inanan kimseler değildiniz".
Pages
