
feimmâ neẕhebenne bike feinnâ minhüm münteḳimûn.
Türkçe:
Ya biz, seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız;
İngilizce:
Even if We take thee away, We shall be sure to exact retribution from them,
Fransızca:
Soit que Nous t'enlevons [te ferons mourir] et alors Nous Nous vengerons d'eux;
Almanca:
Und entweder würden WIR dich weggehen lassen, dann werden WIR gewiß an ihnen Vergeltung üben,
Rusça:
Мы можем забрать тебя, но Мы все равно непременно отомстим им.
Arapça:
فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer biz seni onlara azap gelmeden önce alıp götürsek bile onlardan intikam alırız.
Diyanet Vakfı:
Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız.

ev nüriyenneke-lleẕî ve`adnâhüm feinnâ `aleyhim muḳtedirûn.
Türkçe:
Yahut da onlara yönelttiğimiz tehdidi sana gösteririz. Biz onlarla başa çıkacak güçteyiz.
İngilizce:
Or We shall show thee that (accomplished) which We have promised them: for verily We shall prevail over them.
Fransızca:
Ou bien que Nous te ferons voir ce que Nous leur avons promis [le châtiment]; car Nous avons sur eux un pouvoir certain.
Almanca:
oder WIR würden dir das zeigen, was WIR ihnen androhten, so sind WIR gewiß ihnen gegenüber allmächtig.
Rusça:
Мы также может показать тебе то, что обещали им, ведь Мы властны над ними.
Arapça:
أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yahut da onlara vaad ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara azap etmeye gücümüz yeter.
Diyanet Vakfı:
Yahut onlara vadettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.

festemsik billeẕî ûḥiye ileyk. inneke `alâ ṣirâṭim müsteḳîm.
Türkçe:
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
İngilizce:
So hold thou fast to the Revelation sent down to thee; verily thou art on a Straight Way.
Fransızca:
Tiens fermement à ce qui t'a été révélé car tu es sur le droit chemin.
Almanca:
So halte richtig fest an dem, was dir alsWahy zuteil wurde. Gewiß, du bist auf einem geradlinigen Weg.
Rusça:
Придерживайся того, что внушено тебе в откровении. Воистину, ты - на прямом пути.
Arapça:
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur'an'a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin.
Diyanet Vakfı:
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın.

veinnehû leẕikrul leke veliḳavmik. vesevfe tüs'elûn.
Türkçe:
Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.
İngilizce:
The (Qur'an) is indeed the message, for thee and for thy people; and soon shall ye (all) be brought to account.
Fransızca:
C'est certainement un rappel [le Coran] pour toi et ton peuple. Et vous en serez interrogés.
Almanca:
Und gewiß, er ist eine Ehre für dich und für deine Leute. Und ihr werdet zur Rechenschaft gezogen.
Rusça:
Это - Напоминание о тебе и твоем народе (или для тебя и твоего народа), и вы будете спрошены.
Arapça:
وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ ۖ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.

ves'el men erselnâ min ḳablike mir rusülinâ. ece`alnâ min dûni-rraḥmâni âlihetey yü`bedûn.
Türkçe:
Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız?
İngilizce:
And question thou our messengers whom We sent before thee; did We appoint any deities other than (Allah) Most Gracious, to be worshipped?
Fransızca:
Et demande à ceux de Nos messagers que Nous avons envoyés avant toi, si Nous avons institué, en dehors du Tout Miséricordieux, des divinités à adorer ?
Almanca:
Und frage diejenigen, die WIR vor dir von Unseren Gesandten entsandten: "Machten WIR etwa anstelle von Dem Allgnade Erweisenden Gottheiten, denen gedient wurde?!"
Rusça:
Спроси тех посланников, которых Мы отправили до тебя, сделали ли Мы помимо Милостивого других богов, которым можно поклоняться?
Arapça:
وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَٰنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah'tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız?
Diyanet Vakfı:
Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor! Rahman'dan başka tapılacak tanrılar (edinin diye) emretmiş miyiz?

veleḳad erselnâ mûsâ biâyâtinâ ilâ fir`avne vemeleihî feḳâle innî rasûlü rabbi-l`âlemîn.
Türkçe:
Yemin olsun, Mûsa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun üst düzey adamlarına gönderdik de onlara dedi ki: "Ben âlemlerin Rabbi'nin resulüyüm."
İngilizce:
We did send Moses aforetime, with Our Signs, to Pharaoh and his Chiefs: He said, "I am a messenger of the Lord of the Worlds."
Fransızca:
Nous avons effectivement envoyé Moïse avec Nos miracles, à Pharaon et à ses notables. Il dit : "Je suis le Messager du Seigneur de l'univers".
Almanca:
Und gewiß, bereits entsandten WIR Musa mit Unseren Ayat zu Pharao und seinen Entscheidungsträgern, dann sagte er: "Gewiß, ich bin der Gesandte Des HERRN aller Schöpfung."
Rusça:
Мы уже отправили Мусу (Моисея) с Нашими знамениями к Фараону и его знати, и он сказал: "Воистину, я - посланник Господа миров".
Arapça:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki, biz Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik. Musa: "Ben gerçekten âlemlerin Rabbi olan Allah'ın peygamberiyim." dedi.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun ileri gelen adamlarına göndermiştik de Musa: Ben alemlerin Rabbinin elçisiyim, demişti.

felemmâ câehüm biâyâtinâ iẕâ hüm minhâ yaḍḥakûn.
Türkçe:
Mûsa onlara ayetlerimizi getirdiğinde onlar bu ayetlere gülüyorlardı.
İngilizce:
But when he came to them with Our Signs, behold they ridiculed them.
Fransızca:
Puis lorsqu'il vint à eux avec Nos miracles, voilà qu'ils en rirent.
Almanca:
Und als er zu ihnen mit Unseren Ayat kam, sogleich lachten sie ihn aus.
Rusça:
Когда же он явился к ним с Нашими знамениями, они стали смеяться над ними.
Arapça:
فَلَمَّا جَاءَهُم بِآيَاتِنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa onlara mucizelerimizi getirince onlar hemen bu mucizelere gülüverdiler.
Diyanet Vakfı:
Onlara ayetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi.

vemâ nürîhim min âyetin illâ hiye ekberu min uḫtihâ. veeḫaẕnâhüm bil`aẕâbi le`allehüm yerci`ûn.
Türkçe:
Onlara gösterir olduğumuz her ayet-alâmet, kızkardeşi ayet-alâmetten mutlaka daha büyüktür. Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır.
İngilizce:
We showed them Sign after Sign, each greater than its fellow, and We seized them with Punishment, in order that they might turn (to Us).
Fransızca:
Chaque miracle que Nous leur montrions était plus probant que son précédent. Et Nous les saisîmes par châtiment, peut-être reviendront-ils [vers Nous].
Almanca:
Und WIR zeigen ihnen nicht eine Aya außer daß sie noch größer als ihre Vorläuferin ist. Und WIR belangten sie mit der Peinigung, damit sie umkehren.
Rusça:
Какое бы из знамений Мы ни показывали им, оно превосходило предыдущее. Мы подвергли их мучениям, чтобы они могли вернуться на прямой путь.
Arapça:
وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا ۖ وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık.
Diyanet Vakfı:
Onlara gösterdiğimiz her bir ayet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.

veḳâlû yâ eyyühe-ssâḥiru-d`u lenâ rabbeke bimâ `ahide `indeke innenâ lemühtedûn.
Türkçe:
Dediler ki: "Ey büyücü! Sana verdiği söz aşkına, Rabbine bizim için bir yakarıver; biz artık doğru yola gireceğiz."
İngilizce:
And they said, "O thou sorcerer! Invoke thy Lord for us according to His covenant with thee; for we shall truly accept guidance."
Fransızca:
Et ils dirent : "ô magicien ! Implore pour nous ton Seigneur au nom de l'engagement qu'Il a pris envers toi. Nous suivrons le droit chemin".
Almanca:
Und sie sagten: "Du Magier! Richte Bittgebete an deinen HERRN mit dem, wozu ER dich verpflichtete, wir sind gewiß rechtgeleitet!"
Rusça:
Они сказали: "О колдун! Помолись за нас твоему Господу согласно завету, который Он заключил с тобой, и тогда мы обязательно последуем прямым путем".
Arapça:
وَقَالُوا يَا أَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar azâbı görünce: "Ey sihirbaz! Sende olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine dua et. Biz gerçekten doğru yola gireceğiz." dediler.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine dediler ki: Ey büyücü! Sana verdiği ahde göre bizim için Rabbine dua et; çünkü biz artık doğru yola gireceğiz.

felemmâ keşefnâ `anhümü-l`aẕâbe iẕâ hüm yenküŝûn.
Türkçe:
Fakat kendilerinden azabı kaldırdığımızda hemen yan çizmeye başladılar.
İngilizce:
But when We removed the Penalty from them, behold, they broke their word.
Fransızca:
Puis quand Nous eûmes écarté d'eux le châtiment, voilà qu'ils violèrent leurs engagements.
Almanca:
Und als WIR ihnen die Peinigung wegnahmen, da waren sie wortbrüchig.
Rusça:
Когда же Мы спасли их от мучений, они тотчас нарушили данное слово.
Arapça:
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden dönüverdiler.
Diyanet Vakfı:
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, sözlerinden dönüverdiler.
Pages
