
em âteynâhüm kitâbem min ḳablihî fehüm bihî müstemsikûn.
Türkçe:
Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar?
İngilizce:
What! have We given them a Book before this, to which they are holding fast?
Fransızca:
Ou bien, leur avions-Nous donné avant lui [le Coran] un Livre auquel ils seraient fermement attachés ?
Almanca:
Oder ließen WIR ihnen etwa eine Schrift vor ihm (dem Quran), so daß sie an ihr festhalten?!
Rusça:
Разве Мы даровали им до этого Писание, которого они придерживаются?
Arapça:
أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?

bel ḳâlû innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim mühtedûn.
Türkçe:
Hayır, sadece şunu söylemişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerini izleyerek biz de doğruya ve güzele varacağız."
İngilizce:
Nay! they say: "We found our fathers following a certain religion, and we do guide ourselves by their footsteps."
Fransızca:
Mais plutôt ils dirent : "Nous avons trouvé nos ancêtres sur une religion, et nous nous guidons sur leurs traces".
Almanca:
Nein, sondern sie sagten: "Gewiß, wir fanden unsere Ahnen auf einem Weg vor, und wir sind ihren Spuren doch nach geleitet."
Rusça:
О нет! Они сказали: "Воистину, мы нашли своих отцов на этом пути, и мы верно следуем по их стопам".
Arapça:
بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, onlar sadece: "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler.
Diyanet Vakfı:
Hayır! "Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz" derler.

vekeẕâlike mâ erselnâ min ḳablike fî ḳaryetim min neẕîrin illâ ḳâle mütrafûhâ innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim muḳtedûn.
Türkçe:
İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol alacağız."
İngilizce:
Just in the same way, whenever We sent a Warner before thee to any people, the wealthy ones among them said: "We found our fathers following a certain religion, and we will certainly follow in their footsteps."
Fransızca:
Et c'est ainsi que Nous n'avons pas envoyé avant toi d'avertisseur en une cité sans que ses gens aisés n'aient dit : "Nous avons trouvé nos ancêtres sur une religion et nous suivons leurs traces".
Almanca:
Und solcherart entsandten WIR nicht vor dir zu einer Ortschaft einen Warner, ohne daß ihre Luxurierenden sagten: "Wir fanden unsere Ahnen auf einem Weg vor, und wir sind ihren Spuren folgend."
Rusça:
Таким же образом, какого бы предостерегающего увещевателя Мы ни отправляли до тебя в какое-либо селение, его изнеженные роскошью жители обязательно говорили: "Воистину, мы нашли своих отцов на этом пути, и мы верно следуем по их стопам".
Arapça:
وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.
Diyanet Vakfı:
Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi.

ḳâle evelev ci'tüküm biehdâ mimmâ vecettüm `aleyhi âbâeküm. ḳâlû innâ bimâ ürsiltüm bihî kâfirûn.
Türkçe:
Uyarıcı dedi: "Peki, ben size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha iyi yol göstereni getirmiş olsam da mı?" Dediler: "Doğrusu, biz seninle gönderilen şeyi tanımıyoruz."
İngilizce:
He said: "What! Even if I brought you better guidance than that which ye found your fathers following?" They said: "For us, we deny that ye (prophets) are sent (on a mission at all)."
Fransızca:
Il dit : "Même si je viens à vous avec une meilleure direction que celle sur laquelle vous avez trouvé vous ancêtres ? " Ils dirent : "Nous ne croyons pas au message avec lequel vous avez été envoyés" .
Almanca:
Sag: "Selbst dann, wenn ich euch etwas Rechtleitenderes brachte als das, wobei ihr eure Ahnen vorgefunden habt?" Sie sagten: "Gewiß, wir sind dem gegenüber, womit ihr entsandt wurdet, kufrbetreibend!"
Rusça:
Он сказал: "А если я принес вам то, что более верно, чем то, на чем вы нашли ваших отцов?" Они сказали: "Мы не веруем в то, с чем вы посланы".
Arapça:
۞ قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَىٰ مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءَكُمْ ۖ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gönderilen uyarıcı; "Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?" deyince, onlar: "Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz." dediler.
Diyanet Vakfı:
Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din)den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkar ediyoruz.

fenteḳamnâ minhüm fenżur keyfe kâne `âḳibetü-lmükeẕẕibîn.
Türkçe:
Bunun üzerine onlardan öc aldık. Bir bak, nice olmuştur o yalanlayanların sonu!
İngilizce:
So We exacted retribution from them: now see what was the end of those who rejected (Truth)!
Fransızca:
Nous Nous vengeâmes d'eux. Regarde ce qu'il est devenu de ceux qui criaient au mensonge.
Almanca:
Dann übten WIR Vergeltung an ihnen. So siehe, wie das Anschließende der äußerst Lügenden war?!
Rusça:
Мы отомстили им. Посмотри же, каким был конец обвинявших во лжи.
Arapça:
فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ ۖ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu!
Diyanet Vakfı:
Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?

veiẕ ḳâle ibrâhîmü liebîhi veḳavmihî innenî berâüm mimmâ ta`büdûn.
Türkçe:
Bir zaman İbrahim, babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."
İngilizce:
Behold! Abraham said to his father and his people: "I do indeed clear myself of what ye worship:
Fransızca:
Et lorsqu'Abraham dit à son père et à son peuple : "Je désavoue totalement ce que vous adorez,
Almanca:
Und (erinnere daran), als Ibrahim zu seinem Vater und seinen Leuten sagte: "Gewiß, ich sage mich los von dem, was ihr dient,
Rusça:
Вот Ибрахим (Авраам) сказал своему отцу и народу: "Воистину, я не имею отношения к тому, чему вы поклоняетесь,
Arapça:
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِّمَّا تَعْبُدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani İbrahim babasına ve kavmine: "Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım.
Diyanet Vakfı:
Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.

ille-lleẕî feṭaranî feinnehû seyehdîn.
Türkçe:
"Yalnız beni yaratana kulluk ederim. Bana, O kılavuzluk edecektir."
İngilizce:
(I worship) only Him Who made me, and He will certainly guide me.
Fransızca:
à l'exception de Celui qui m'a créé, car c'est Lui en vérité qui me guidera".
Almanca:
außer von Demjenigen, Der mich erschuf, denn ER wird mich rechtleiten."
Rusça:
кроме Того, Кто сотворил меня. Воистину, Он поведет меня прямым путем".
Arapça:
إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir." dedi.
Diyanet Vakfı:
Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir.

vece`alehâ kelimetem bâḳiyeten fî `aḳibihî le`allehüm yerci`ûn.
Türkçe:
O, sözünü, kendinden sonra yaşayacak bir mesaj yaptı ki, insanlar hakka dönebilsinler.
İngilizce:
And he left it as a Word to endure among those who came after him, that they may turn back (to Allah).
Fransızca:
Et il en fit une parole qui devait se perpétuer parmi sa descendance. Peut-être reviendront-ils ?
Almanca:
Und er machte es zu einem bleibenden Wort unter seinen Nachkommen, damit sie umkehren.
Rusça:
Он сделал это (свидетельство о том, что нет божества, кроме Аллаха) словом, пребывающим в его потомстве, чтобы они могли вернуться на прямой путь.
Arapça:
وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler.
Diyanet Vakfı:
Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler.

bel metta`tü hâülâi veâbâehüm ḥattâ câehümü-lḥaḳḳu verasûlüm mübîn.
Türkçe:
Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim.
İngilizce:
Yea, I have given the good things of this life to these (men) and their fathers, until the Truth has come to them, and a messenger making things clear.
Fransızca:
Mais à ces gens ainsi à leurs ancêtres, J'ai accordé la jouissance jusqu'à ce que leur vinrent la Vérité (le Coran) et un Messager explicite.
Almanca:
Nein, sondern ICH gewährte diesen und ihren Ahnen Verbrauchsgüter, bis zu ihnen die Wahrheit und ein deutlicher Gesandter kam.
Rusça:
Но Я позволил им и их отцам пользоваться благами до тех пор, пока к ним не явились истина и разъясняющий посланник.
Arapça:
بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.
Diyanet Vakfı:
Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.

velemmâ câehümü-lḥaḳḳu ḳâlû hâẕâ siḥruv veinnâ bihî kâfirûn.
Türkçe:
Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Bu bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!"
İngilizce:
But when the Truth came to them, they said: "This is sorcery, and we do reject it."
Fransızca:
Et quand la Vérité leur vint, ils dirent : "C'est de la magie et nous n'y croyons pas".
Almanca:
Und als zu ihnen die Wahrheit kam, sagten sie: "Dies ist Magie, und wir sind doch dem gegenüber äußerst kufr-betreibend."
Rusça:
Когда же истина явилась к ним, они сказали: "Это - колдовство, и мы не веруем в него".
Arapça:
وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine hak geldiği zaman onlar: "Bu bir büyüdür doğrusu biz onu tanımıyoruz." dediler.
Diyanet Vakfı:
Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler.
Pages
