043. Zuhruf - (Gösteriş) Az-Zukhruf-- الزخرف

velleẕî nezzele mine-ssemâi mâem biḳader. feenşernâ bihî beldetem meytâ. keẕâlike tuḫracûn.

Türkçe:
Gökten bir ölçüye bağlı olarak/bir kaderle su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hayata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.
İngilizce:
That sends down (from time to time) rain from the sky in due measure;- and We raise to life therewith a land that is dead; even so will ye be raised (from the dead);-
Fransızca:
Celui qui a fait descendre l'eau du ciel avec mesure et avec laquelle Nous ranimons une cité morte [aride]. Ainsi vous serez ressuscités;
Almanca:
Auch Derjenige, Der vom Himmel Wasser nach Bestimmung fallen ließ, dann ließen WIR damit eine tote Landschaft erstehen. Solcherart werdet ihr hervorgebracht.
Rusça:
Он ниспослал с неба воду в меру, и ею Мы оживили мертвую землю. Таким же образом вы будете выведены из могил.
Arapça:
وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَنشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ تُخْرَجُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah gökten belli bir ölçüye göre su indirdi. Biz onunla ölü bir memlekete yeniden hayat verdik. İşte siz de kabirlerinizden böyle diriltilip çıkarılacaksınız.
Diyanet Vakfı:
Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O'dur. Biz onunla (kupkuru), ölü memlekete hayat veririz. İşte siz de böylece (mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız.

velleẕî ḫaleḳa-l'ezvâce küllehâ vece`ale leküm mine-lfülki vel'en`âmi mâ terkebûn.

Türkçe:
Tüm çiftleri de yaratan O'dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi;
İngilizce:
That has created pairs in all things, and has made for you ships and cattle on which ye ride,
Fransızca:
Celui qui a créé les couples dans leur totalité et a fait pour vous, des vaisseaux et des bestiaux, des montures,
Almanca:
Auch Derjenige, Der die Zweiheiten allesamt erschuf, und für euch von den Schiffen und den An'am machte, was ihr besteigt,
Rusça:
Он сотворил всякие пары животных и растений и создал для вас среди кораблей и скотины те, на которых вы ездите,
Arapça:
وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir.
Diyanet Vakfı:
Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti.

litestevû `alâ żuhûrihî ŝümme teẕkürû ni`mete rabbiküm iẕe-steveytüm `aleyhi veteḳûlû sübḥâne-lleẕî seḫḫara lenâ hâẕâ vemâ künnâ lehû muḳrinîn.

Türkçe:
Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlaya da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık."
İngilizce:
In order that ye may sit firm and square on their backs, and when so seated, ye may celebrate the (kind) favour of your Lord, and say, "Glory to Him Who has subjected these to our (use), for we could never have accomplished this (by ourselves),
Fransızca:
afin que vous vous installiez sur leurs dos, et qu'ensuite, après vous y être installés, vous vous rappeliez le bienfait de votre Seigneur et que vous disiez : "Gloire à Celui qui nous a soumis tout cela alors que nous n'étions pas capables de les dominer.
Almanca:
damit ihr euch auf ihren Rücken/Decks zurechtsetzt, dann euch an die Wohltat eures HERRN erinnert, wenn ihr euch darauf zurechtgesetzt habt, und sagt: "subhanal-ladhi sach-chara lana hadha wama kunna lahu muqrinin
Rusça:
чтобы вы поднимались на их спины (или палубы), а затем поминали милость вашего Господа после того, как поднялись на них, и говорили: "Пречист Тот, Кто подчинил нам это, ведь мы сами на такое были неспособны.
Arapça:
لِتَسْتَوُوا عَلَىٰ ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz: "Bunları bizim hizmetimize veren Allah'ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi."
Diyanet Vakfı:
Ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleşince, Rabbinizin ni'metini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.

veinnâ ilâ rabbinâ lemünḳalibûn.

Türkçe:
"Ve gerçekten biz, halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz."
İngilizce:
And to our Lord, surely, must we turn back!
Fransızca:
C'est vers notre Seigneur que nous retournerons".
Almanca:
wa inna ila rab-bina lamun-qalibun ."
Rusça:
Воистину, мы вернемся к нашему Господу".
Arapça:
وَإِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten biz Rabbimize döneceğiz.
Diyanet Vakfı:
Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz (demelisiniz).

vece`alû lehû min `ibâdihî cüz'â. inne-l'insâne lekefûrum mübîn.

Türkçe:
Kullarından O'na bir pay çıkardılar/bir parça isnat ettiler. Hiç kuşkusuz, insan apaçık bir nankördür.
İngilizce:
Yet they attribute to some of His servants a share with Him (in his godhead)! truly is man a blasphemous ingrate avowed!
Fransızca:
Et ils Lui firent de Ses serviteurs une partie [de Lui-Même]. L'homme est vraiment un ingrat déclaré !
Almanca:
Und sie schrieben Ihm von Seinen Dienern ein Teil zu. Gewiß, der Mensch ist doch ein deutlicher äußerst Kufr-Betreibender.
Rusça:
Они (многобожники) сделали некоторых из Его рабов частью Его (приписали Ему детей и сотоварищей). Воистину, человек явно неблагодарен.
Arapça:
وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا ۚ إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Buna rağmen insanlar, Allah'ın kullarından bir kısmını O'nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir nankördür.
Diyanet Vakfı:
Ama onlar, kullarından bir kısmını, O'nun bir cüzü kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.

emi-tteḫaẕe mimmâ yaḫlüḳu benâtiv veaṣfâküm bilbenîn.

Türkçe:
Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendine ayırdı da oğullarla seçkinleşmeyi size mi bıraktı?
İngilizce:
What! has He taken daughters out of what He himself creates, and granted to you sons for choice?
Fransızca:
Ou bien Se serait-Il attribué des filles parmi ce qu'Il crée et accordé à vous par préférence des fils ?
Almanca:
Oder ER nahm sich von dem, was ER erschuf, Töchter und bevorzugt euch mit Söhnen?!
Rusça:
Неужели из Своих творений Он взял Себе дочерей, а вас почтил сыновьями?
Arapça:
أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُم بِالْبَنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa O, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de erkek çocukları size mi seçti?
Diyanet Vakfı:
Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?!

veiẕâ büşşira eḥadühüm bimâ ḍarabe lirraḥmâni meŝelen żalle vechühû müsveddev vehüve keżîm.

Türkçe:
Onlardan biri, Rahman'a benzer gösterdiği/Rahman'a isnat ettiği kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur.
İngilizce:
When news is brought to one of them of (the birth of) what he sets up as a likeness to (Allah) Most Gracious, his face darkens, and he is filled with inward grief!
Fransızca:
Or, quand on annonce à l'un d'eux (la naissance) d'une semblable de ce qu'il attribue au Tout Miséricordieux, son visage s'assombrit d'un chagrin profond.
Almanca:
Und wenn einem von ihnen frohe Botschaft überbracht wird über das, was er Dem Allgnade Erweisenden als Gleichnis prägte, blieb sein Gesicht verfinstert, während er voller Groll ist.
Rusça:
Когда кому-либо из них сообщают весть о рождении той, которую они приписывают Милостивому, его лицо чернеет, и он сдерживает свой гнев.
Arapça:
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlardan biri Rahman olan Allah'a isnad ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.
Diyanet Vakfı:
Onlardan biri, Rahman'a isnat ettiği kız çocuğuyla müjdelenince, hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir.

evemey yüneşşeü fi-lḥilyeti vehüve fi-lḫiṣâmi gayru mübîn.

Türkçe:
Süs içinde yetiştirilen, fakat çekişme ve savaşta yetersiz kalanı, öyle mi?
İngilizce:
Is then one brought up among trinkets, and unable to give a clear account in a dispute (to be associated with Allah)?
Fransızca:
Quoi ! Cet être (la fille) élevé au milieu des parures et qui, dans la dispute, est incapable de se défendre par une argumentation claire et convaincante ?
Almanca:
Etwa diejenigen, die mit Schmuck aufwachsen, (schreiben sie Ihm zu), und die beim Disputieren nicht deutlich sind?!
Rusça:
Неужели они приписывают Аллаху ту, которую растят в нарядах и которая не способна ясно говорить при тяжбе?
Arapça:
أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O'na isnad ediyorlar?
Diyanet Vakfı:
Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar? (Onları Allah'ın parçası mı sayıyorlar?)

vece`alü-lmelâikete-lleẕîne hüm `ibâdü-rraḥmâni inâŝâ. eşehidû ḫalḳahüm. setüktebü şehâdetühüm veyüs'elûn.

Türkçe:
Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler.
İngilizce:
And they make into females angels who themselves serve Allah. Did they witness their creation? Their evidence will be recorded, and they will be called to account!
Fransızca:
Et ils firent des Anges qui sont les serviteurs du Tout Miséricordieux des [êtres] féminins ! étaient-ils témoins de leur création ? Leur témoignage sera alors inscrit; et ils seront interrogés.
Almanca:
Und sie machten die Engel, welche die Diener Des Allgnade Erweisenden sind, zu Weiblichen. Waren sie etwa bei ihrer Erschaffung Zeugen?! Ihr Zeugnis wird niedergeschrieben, und sie werden zur Rechenschaft gezogen.
Rusça:
Они сделали ангелов, которые являются рабами Милостивого, женщинами. Разве они присутствовали при их сотворении? Их свидетельство будет записано, и они будут спрошены.
Arapça:
وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَٰنِ إِنَاثًا ۚ أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ ۚ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar Rahman olan Allah'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Onlar, Rahman'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.

veḳâlû lev şâe-rraḥmânü mâ `abednâhüm. mâ lehüm biẕâlike min `ilm. in hüm illâ yaḫruṣûn.

Türkçe:
Bir de dediler ki: "Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık." Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.
İngilizce:
("Ah!") they say, "If it had been the will of (Allah) Most Gracious, we should not have worshipped such (deities)!" Of that they have no knowledge! they do nothing but lie!
Fransızca:
Et ils dirent : "Si le Tout Miséricordieux avait voulu, nous ne les aurions pas adorés". Ils n'en ont aucune connaissance; ils ne font que se livrer à des conjectures.
Almanca:
Und sie sagten: "Hätte Der Allgnade Erweisende es nicht gewollt, hätten wir ihnen nicht gedient!" Darüber verfügen sie über keinerlei Wissen, gewiß, sie lügen nur.
Rusça:
Они сказали: "Если бы Милостивый пожелал, то мы не поклонялись бы им". У них нет об этом никакого знания, и они всего лишь лгут.
Arapça:
وَقَالُوا لَوْ شَاءَ الرَّحْمَٰنُ مَا عَبَدْنَاهُم ۗ مَّا لَهُم بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar: "Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık." dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
Diyanet Vakfı:
Ve dediler ki: Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

Pages

043. Zuhruf - (Gösteriş) Az-Zukhruf-- الزخرف beslemesine abone olun.