
iẕi-l'aglâlü fî a`nâḳihim vesselâsil. yüsḥabûn.
Türkçe:
O zaman, boyunlarında bukağılar, zincirler, sürüklenecekler,
İngilizce:
When the yokes (shall be) round their necks, and the chains; they shall be dragged along-
Fransızca:
quand, des carcans à leur cous et avec des chaînes ils seront traînés
Almanca:
wenn die Fesseln um ihre Hälse sind, sowie die Ketten. Sie werden gezogen
Rusça:
когда с оковами на шеях и в цепях их поволокут
Arapça:
إِذِ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُ يُسْحَبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O zaman boyunlarında halkalar ve zincirler olduğu halde sürükleneceklerdir.
Diyanet Vakfı:
O zaman boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde, sürüklenecekler,

fi-lḥamîmi ŝümme fi-nnâri yüscerûn.
Türkçe:
Kaynar suyun içine. Sonra da ateşte yakılacaklar.
İngilizce:
In the boiling fetid fluid: then in the Fire shall they be burned;
Fransızca:
dans l'eau bouillante; et qu'ensuite ils brûleront dans le Feu.
Almanca:
in die Gluthitze, dann werden sie im Feuer angezündet.
Rusça:
в кипяток, а потом разожгут в Огне.
Arapça:
فِي الْحَمِيمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kaynar suda, sonra da ateşte kaynatılacaklardır.
Diyanet Vakfı:
Kaynar suda, sonra da ateşte yakılacaklardır.

ŝümme ḳîle lehüm eyne mâ küntüm tüşrikûn.
Türkçe:
Sonra onlara şöyle denecek: "Ortak koştuklarınız nerede?"
İngilizce:
Then shall it be said to them: "Where are the (deities) to which ye gave part-worship-
Fransızca:
Puis on leur dira : "Où sont ceux que vous associez
Almanca:
Dann wird zu ihnen gesagt: "Wo ist das, was ihr an Schirk betrieben habt
Rusça:
Потом им скажут: "Где те, кого вы приобщали в сотоварищи
Arapça:
ثُمَّ قِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تُشْرِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra da onlara: "Nerede o ortak koştuklarınız?" denilecek.
Diyanet Vakfı:
Sonra onlara: Allah'ı bırakıp da koştuğunuz ortaklar nerededir? denilecek.

min dûni-llâh. ḳâlû ḍallû `annâ bel lem nekün ned`û min ḳablü şey'â. keẕâlike yüḍillü-llâhü-lkâfirîn.
Türkçe:
"Allah'ın berisinden taptıklarınız nerede?" Diyecekler ki: "Bizden uzaklaşıp kayboldular. Doğrusu biz, daha önce hiçbir şeye yakarmıyormuşuz." Allah, inkâr edenleri işte böyle saptırır.
İngilizce:
In derogation of Allah? They will reply: "They have left us in the lurch: Nay, we invoked not, of old, anything (that had real existence)." Thus does Allah leave the Unbelievers to stray.
Fransızca:
à Allah ? " "Ils se sont écartés de nous, diront-ils. Ou plutôt, nous n'invoquions rien, auparavant". Ainsi Allah égare-t-il les mécréants.
Almanca:
anstelle von ALLAH." Sie sagten: "Sie verloren uns. Nein, sondern wir pflegten vorher nichts anzurufen." Solcherart läßt ALLAH die Kafir abirren.
Rusça:
к Аллаху?" Они скажут: "Они скрылись от нас. Да и не молились мы раньше никому". Так Аллах вводит в заблуждение неверующих.
Arapça:
مِن دُونِ اللَّهِ ۖ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَل لَّمْ نَكُن نَّدْعُو مِن قَبْلُ شَيْئًا ۚ كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ الْكَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O Allah'tan başkaları (nerede denilecek). Onlar da diyecekler ki: "Hepsi bizden uzaklaşıp gittiler. Daha doğrusu biz bundan önce hiçbir şeye ibadet etmiyormuşuz." İşte Allah, o kâfirleri böyle şaşırtır.
Diyanet Vakfı:
O Allah'tan başka (taptıklarınız). Onlar da:"Bizden uzaklaştılar, zaten biz önceleri hiçbir şeye tapmıyorduk", diyecekler. İşte Allah kafirleri böyle şaşırtır.

ẕâliküm bimâ küntüm tefraḥûne fi-l'arḍi bigayri-lḥaḳḳi vebimâ küntüm temraḥûn.
Türkçe:
Bütün bunlar, yeryüzünde haksız yere sevinç şımarıklığına düşmeniz, kasılıp kabarmanız yüzündendir.
İngilizce:
That was because ye were wont to rejoice on the earth in things other than the Truth, and that ye were wont to be insolent.
Fransızca:
Voilà le prix de votre exultation sur terre, sans raison, ainsi que de votre joie immodérée.
Almanca:
Dies dafür, daß ihr auf Erden mit dem Unwahren euch zu vergnügen pflegtet, und dafür, daß ihr freudenerregt zu sein pflegtet.
Rusça:
Это вам за то, что вы ликовали на земле безо всякого права и превозносились.
Arapça:
ذَٰلِكُم بِمَا كُنتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَمْرَحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun sebebi şudur: Çünkü siz yeryüzünde haksız yere seviniyor ve güveniyordunuz.
Diyanet Vakfı:
Bu, sizin yeryüzünde haksız olarak şımarmanızdan ve aşırı derecede sevinip böbürlenmenizden ötürüdür.

üdḫulû ebvâbe cehenneme ḫâlidîne fîhâ. febi'se meŝve-lmütekebbirîn.
Türkçe:
Girin cehennemin kapılarından; uzun süre kalacaksınız içeride. Kibirlenenlerin barınağı ne de kötüymüş!
İngilizce:
Enter ye the gates of Hell, to dwell therein: and evil is (this) abode of the arrogant!
Fransızca:
Franchissez les portes de l'Enfer pour y demeurer éternellement. Qu'il est mauvais le lieu de séjour des orgueilleux !
Almanca:
"Betretet die Tore von Dschahannam als 3 Ewige darin!" Und erbärmlich ist die Bleibe der Arroganten.
Rusça:
Входите во врата Геенны и пребывайте там вечно. Как же скверна обитель возгордившихся!"
Arapça:
ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا ۖ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçlerinde ebedî olarak kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Bak ne kötü o kibirlenenlerin yeri?
Diyanet Vakfı:
İçinde ebedi kalmak üzere cehennemin kapılarından girin! Kibirlenenlerin dönüp gidecekleri yer ne çirkindir!

faṣbir inne va`de-llâhi ḥaḳḳun. feimmâ nüriyenneke ba`ḍa-lleẕî ne`idühüm ev neteveffeyenneke feileynâ yürce`ûn.
Türkçe:
Sen sabret! Çünkü Allah'ın vaadi haktır. Onları tehdit ettiğimiz şeyin bir kısmını belki sana gösteririz, belki de seni vefat ettiririz. Sonunda onlar bize döndürülecekler.
İngilizce:
So persevere in patience; for the Promise of Allah is true: and whether We show thee (in this life) some part of what We promise them,- or We take thy soul (to Our Mercy) (before that),-(in any case) it is to Us that they shall (all) return.
Fransızca:
Endure donc. La promesse d'Allah est vraie. Que Nous te montrions une partie de ce dont Nous les menaçons ou que Nous te fassions mourir (avant cela)... c'est vers Nous qu'ils seront ramenés.
Almanca:
Also übe dich in Geduld! Gewiß, ALLAHs Versprechen ist wahr. Und entweder zeigen WIR dir etwas von dem, was WIR ihnen androhen, oder WIR lassen deine (Seele) einziehen, so werden sie danach zu Uns zurückgebracht.
Rusça:
Будь же терпелив, ибо обещание Аллаха истинно. Мы можем показать тебе часть того, что обещаем им, а можем упокоить тебя до этого. Они все равно будут возвращены к Нам.
Arapça:
فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ ۚ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Sen sabret, şüphesiz Allah'ın vaadi haktır, mutlaka gerçekleşecektir. Onlara yaptığımız tehdidin bir kısmını sana göstersek de veya seni vefat ettirsek de onlar mutlaka döndürülüp bize getirileceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Onun için (Resulüm), sen sabret! Şüphesiz Allah'ın vadi gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını ya sana gösteririz, yahut seni daha önce vefat ettiririz. Nasıl olsa onlar bize döneceklerdir.

veleḳad erselnâ rusülem min ḳablike minhüm men ḳaṣaṣnâ `aleyke veminhüm mel lem naḳṣuṣ `aleyk. vemâ kâne lirasûlin ey ye'tiye biâyetin illâ biiẕni-llâh. feiẕâ câe emru-llâhi ḳuḍiye bilḥaḳḳi veḫasira hünâlike-lmübṭilûn.
Türkçe:
Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik. Onların bir kısmının hayat ve hatırasını sana anlattık, bir kısmının hayat ve hatırasından sana bahsetmedik. Hiçbir resulün, Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Allah'ın emri geldiğinde, hakla hükmedilir ve gerçeği hükümsüz kılmaya çalışanlar orada hüsrana uğrarlar.
İngilizce:
We did aforetime send messengers before thee: of them there are some whose story We have related to thee, and some whose story We have not related to thee. It was not (possible) for any messenger to bring a sign except by the leave of Allah: but when the Command of Allah issued, the matter was decided in truth and justice, and there perished, there and then those who stood on Falsehoods.
Fransızca:
Certes, Nous avons envoyé avant toi des Messagers. Il en est dont Nous t'avons raconté l'histoire; et il en est dont Nous ne t'avons pas raconté l'histoire. Et il n'appartient pas à un Messager d'apporter un signe [ou verset] si ce n'est avec la permission d'Allah. Lorsque le commandement d'Allah viendra, tout sera décidé en toute justice; et ceux qui profèrent des mensonges sont alors les perdants.
Almanca:
Und gewiß, bereits entsandten WIR Gesandte vor dir. Von ihnen sind manche, über die WIR dir berichteten, und von ihnen sind manche, über die WIR dir nicht berichteten. Und es steht keinem Gesandten zu, eine Aya zu bringen außer mit ALLAHs Zustimmung. Und wenn ALLAHs Bestimmung gekommen ist, wird mit der Gerechtigkeit gerichtet, und dort werden die des Unwahren Verbreitenden verlieren.
Rusça:
Мы уже отправляли посланников до тебя. Среди них есть такие, о которых Мы рассказали тебе, и такие, о которых Мы не рассказывали тебе. Все посланники показывали знамения только с дозволения Аллаха. Когда же явится веление Аллаха, будет вынесен истинный приговор, и тогда приверженцы лжи окажутся в убытке.
Arapça:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ مِنْهُم مَّن قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُم مَّن لَّمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ ۗ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَن يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ فَإِذَا جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki biz senin önünden nice peygamberler göndermişizdir. Onlardan kimini sana anlatmışız, kimini de anlatmamışızdır. Hiçbir peygamber, Allah'ın izni olmaksızın bir mucize getiremez. Allah'ın emri gelince de hak yerine getirilir. Batıl bir dava peşinde koşanlar, işte bu noktada hüsrana uğrarlar.
Diyanet Vakfı:
Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir ayeti kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de hak uygulanır ve o zaman batılı seçenler hüsrana uğrayacaklardır.

allâhü-lleẕî ce`ale lekümü-l'en`âme literkebû minhâ veminhâ te'külûn.
Türkçe:
Bir kısmından binek edinesiniz, bir kısmından yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratan, O Allah'tır.
İngilizce:
It is Allah Who made cattle for you, that ye may use some for riding and some for food;
Fransızca:
C'est Allah qui vous a fait les bestiaux pour que vous en montiez et que vous en mangiez,
Almanca:
ALLAH ist Derjenige, Der für euch An'am machte, damit ihr auf manchen von ihnen reitet, und von ihnen speist.
Rusça:
Аллах - Тот, Кто создал для вас скотину, чтобы на некоторых из них вы ездили верхом, а другими питались.
Arapça:
اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kimine binesiniz, kimini de yiyesiniz diye sizin için o yumuşak başlı hayvanları yaratan Allah'tır.
Diyanet Vakfı:
Allah, kimine binesiniz, kimini yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratandır.

veleküm fîhâ menâfi`u veliteblügû `aleyhâ ḥâceten fî ṣudûriküm ve`aleyhâ ve`ale-lfülki tuḥmelûn.
Türkçe:
O hayvanlarda sizin için daha nice faydalar vardır. Onları binek yaparak, gönüllerinizdeki arzuya ulaşırsınız. Hem onlar üzerinde hem gemiler üzerinde taşınırsınız.
İngilizce:
And there are (other) advantages in them for you (besides); that ye may through them attain to any need (there may be) in your hearts; and on them and on ships ye are carried.
Fransızca:
et vous y avez des profits et afin que vous atteigniez sur eux une chose nécessaire qui vous tenait à cur . C'est sur eux et sur les vaisseaux que vous êtes transportés.
Almanca:
Und für euch gibt es in ihnen Nutzen, und damit ihr durch sie ein Bedürfnis in euren Brüsten erfüllt, und auf ihnen und auf dem Schiff werdet ihr getragen.
Rusça:
Они приносят вам пользу, и на них вы достигаете того, чего желают ваши сердца. На них и на кораблях вас перевозят.
Arapça:
وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فِي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sizin için onlarda daha nice menfaatler vardır. Onların üzerinde gönüllerinizdeki bir arzuya erersiniz. Hem onlar üzerinde, hem de gemiler üzerinde taşınırsınız.
Diyanet Vakfı:
Onlarda sizin için daha nice faydalar vardır. Gönüllerinizdeki bir arzuya, onlara binerek ulaşırsınız. Onların ve gemilerin üstünde taşınırsınız.
Pages
