040. Mü'min - (Bağışlayan) Ghafir — غافر

veyâ ḳavmi mâ lî ed`ûküm ile-nnecâti veted`ûnenî ile-nnâr.

Türkçe:
"Ey toplumum! Sebep ne ki; ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz."
İngilizce:
And O my people! How (strange) it is for me to call you to Salvation while ye call me to the Fire!
Fransızca:
ô mon peuple, mais qu'ai-je à vous appeler au salut, alors que vous m'appelez au Feu ?
Almanca:
Und meine Leute! Wieso rufe ich euch zur Rettung, während ihr mich zum Feuer ruft?!
Rusça:
О мой народ! Почему я зову вас к спасению, а вы зовете меня в Огонь?
Arapça:
۞ وَيَا قَوْمِ مَا لِي أَدْعُوكُمْ إِلَى النَّجَاةِ وَتَدْعُونَنِي إِلَى النَّارِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem ey kavmim! Niçin ben sizi kurtuluşa davet ederken, siz beni ateşe davet ediyorsunuz?
Diyanet Vakfı:
Ey kavmim! Nedir bu hal? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.

ted`ûnenî liekfüra billâhi veüşrike bihî mâ leyse lî bihî `ilm. veenâ ed`ûküm ile-l`azîzi-lgaffâr.

Türkçe:
"Siz beni, Allah'a nankörlük etmeye ve hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyi O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Bense sizi o Azîz ve Gaffâr olana davet ediyorum."
İngilizce:
Ye do call upon me to blaspheme against Allah, and to join with Him partners of whom I have no knowledge; and I call you to the Exalted in Power, Who forgives again and again!
Fransızca:
Vous m'invitez à nier à Allah et à Lui donner des associés dont je n'ai aucun savoir, alors que je vous appelle au Tout Puissant, au Grand Pardonneur.
Almanca:
Ihr ruft mich, um ALLAH gegenüber Kufr zu betreiben und Ihm gegenüber Schirk mit dem zu begehen, worüber ich über kein Wissen verfüge. Und ich rufe euch doch zu Dem Allwürdigen, Dem Allvergebenden.
Rusça:
Вы призываете меня не веровать в Аллаха и приобщать к Нему в сотоварищи то, о чем у меня нет знания. Я же призываю вас к Могущественному, Всепрощающему.
Arapça:
تَدْعُونَنِي لِأَكْفُرَ بِاللَّهِ وَأُشْرِكَ بِهِ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَأَنَا أَدْعُوكُمْ إِلَى الْعَزِيزِ الْغَفَّارِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz beni Allah'ı inkâr etmeye ve bence hiç ilimde yeri olmayan şeyleri O'na ortak koşmaya davet ediyorsunuz. Ben ise sizi o çok güçlü ve çok bağışlayıcı olan Allah'a davet ediyorum.
Diyanet Vakfı:
Siz beni, Allah'ı inkar etmeye ve hiç tanımadığım nesneleri O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, aziz ve çok bağışlayan Allah'a davet ediyorum.

lâ cerame ennemâ ted`ûnenî ileyhi leyse lehû da`vetün fi-ddünyâ velâ fi-l'âḫirati veenne meraddenâ ile-llâhi veenne-lmüsrifîne hüm aṣḥâbü-nnâr.

Türkçe:
"Sizin beni çağırdığınız şeye, ne dünyada ne de âhirette asla ve asla dua edilemez/onun dünyada ve âhirette çağrı hakkı yoktur. Dönüşümüz-varışımız Allah'adır. Aşırılığa sapanlarsa ateş halkının ta kendileridir."
İngilizce:
Without doubt ye do call me to one who is not fit to be called to, whether in this world, or in the Hereafter; our return will be to Allah; and the Transgressors will be Companions of the Fire!
Fransızca:
Nul doute que ce à quoi vous m'appelez ne peut exaucer une invocation ni ici-bas ni dans l'au-delà. C'est vers Allah qu'est notre retour, et les outranciers sont eux les gens du Feu.
Almanca:
Zweifellos eindeutig ist es, daß das, wozu ihr mich ruft, über kein Bittgebet weder im Diesseits, noch im Jenseits verfügt, und daß unser Zurückgebracht- Sein zu ALLAH ist, und daß die Maßlosen doch die Weggenossen des Feuers sind.
Rusça:
Нет сомнения в том, что то, к чему вы меня призываете, не заслуживает молитв ни в этом мире, ни в Последней жизни, и что нам предстоит вернуться к Аллаху, и что преступающие границы дозволенного окажутся обитателями Огня.
Arapça:
لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآخِرَةِ وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hiç inkâr edilemez ki, gerçekten sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da, ahirette de bir davet hakkı yoktur. Hepimizin dönüşü Allah'adır. Şüphesiz haddi aşanların hepsi cehennemliktir.
Diyanet Vakfı:
Gerçek şu ki, sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da ahirette de davete değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz Allah'adır, aşırı gidenler de ateş ehlinin kendileridir.

feseteẕkürûne mâ eḳûlü leküm. veüfevviḍu emrî ile-llâh. inne-llâhe beṣîrum bil`ibâd.

Türkçe:
"Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Allah, kullarını iyice görmektedir."
İngilizce:
Soon will ye remember what I say to you (now), My (own) affair I commit to Allah: for Allah (ever) watches over His Servants.
Fransızca:
Bientôt vous vous rappellerez ce que vous dis; et je confie mon sort à Allah. Allah est, certes Clairvoyant sur les serviteurs.
Almanca:
So werdet ihr euch doch noch daran erinnern, was ich euch sage. Und ich überlasse meine Angelegenheit ALLAH. Gewiß ALLAH ist allsehend die Diener."
Rusça:
Вы вспомните то, о чем я вам говорю. Я вверяю свое дело Аллаху. Воистину, Аллах видит рабов".
Arapça:
فَسَتَذْكُرُونَ مَا أَقُولُ لَكُمْ ۚ وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz benim söylediklerimi sonra anlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını görür, gözetir.
Diyanet Vakfı:
Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.

feveḳâhü-llâhü seyyiâti mâ mekerû veḥâḳa biâli fir`avne sûü-l`aẕâb.

Türkçe:
Allah, o adamı ötekilerin kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini de azabın en beteri kuşattı.
İngilizce:
Then Allah saved him from (every) ill that they plotted (against him), but the burnt of the Penalty encompassed on all sides the People of Pharaoh.
Fransızca:
Allah donc le protégea des méfaits de leurs ruses, alors que le pire châtiment cerna les gens de Pharaon :
Almanca:
Dann schützte ALLAH ihn vor den Bosheiten dessen, was sie an List planten. Und Pharaos Leute umgab das Schlimme der Peinigung,
Rusça:
Аллах защитил его от зла того, что они замыслили, а род Фараона окружили (или поразили) скверные мучения -
Arapça:
فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا ۖ وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un adamlarını ise, o kötü azab kuşattı.
Diyanet Vakfı:
Nihayet Allah, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden bu zatı korudu, Firavun'un kavmini ise kötü azap kuşatıverdi.

ennâru yü`raḍûne `aleyhâ gudüvvev ve`aşiyyâ. veyevme teḳûmü-ssâ`ah. edḫilû âle fir`avne eşedde-l`aẕâb.

Türkçe:
Sabah-akşam, ateşe arz olunurlar. Kıyamet koptuğu gün de şöyle denir: "Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!"
İngilizce:
In front of the Fire will they be brought, morning and evening: And (the sentence will be) on the Day that Judgment will be established: "Cast ye the People of Pharaoh into the severest Penalty!"
Fransızca:
le Feu, auquel ils sont exposés matin et soir . Et le jour où l'Heure arrivera (il sera dit) : "Faites entrer les gens de Pharaon au plus dur du châtiment".
Almanca:
das Feuer. Sie werden ihm morgens und abends ausgesetzt. Und an dem Tag, wenn die Stunde anbricht: "Lasst Pharaos Leute zur qualvollsten Peinigung eintreten."
Rusça:
Огонь, в который их ввергают утром и после полудня. А в День наступления Часа подвергните род Фараона самым жестоким мучениям!
Arapça:
النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا ۖ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, sabah akşam ateşe arzolunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir).
Diyanet Vakfı:
Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun (denilecek)!

veiẕ yeteḥâccûne fi-nnâri feyeḳûlu-ḍḍu`afâü lilleẕîne-stekberû innâ künnâ leküm tebe`an fehel entüm mugnûne `annâ neṣîbem mine-nnâr.

Türkçe:
O vakit onlar ateş içinde çekişir dururlar. Horlanan takım, böbürlenen takıma şöyle der: "Biz sizin uydularınız olmuştuk. Şimdi şu ateşin bir kısmını olsun bizden uzak tutabilir misiniz?"
İngilizce:
Behold, they will dispute with each other in the Fire! The weak ones (who followed) will say to those who had been arrogant, "We but followed you: Can ye then take (on yourselves) from us some share of the Fire?
Fransızca:
Et quand ils se disputeront dans le Feu, les faibles diront à ceux qui s'enflaient d'orgueil : "Nous vous avions suivis : pourriez-vous nous préserver d'une partie du feu ? "
Almanca:
Und (erinnere daran), wenn sie im Feuer miteinander disputieren, dann sagen die Schwachen zu denjenigen, die sich in Arroganz erhoben: "Gewiß, wir waren für euch Folgende, werdet ihr uns einen Anteil vom Feuer abnehmen?"
Rusça:
Когда они будут препираться друг с другом в Огне, слабые скажут тем, которые превозносились: "Мы следовали за вами. Не избавите ли вы нас от доли Огня?"
Arapça:
وَإِذْ يَتَحَاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنتُم مُّغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِّنَ النَّارِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hele ateş içinde birbirlerini protesto ederlerken, zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara: "Hani bizler size tabi idik. Şimdi siz bizden bir ateş nöbetini savabiliyor musunuz?" derler.
Diyanet Vakfı:
(Kafirler) ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar, o büyüklük taslayanlara: Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını bizden savabilir misiniz? derler.

ḳâle-lleẕîne-stekberû innâ küllün fîhâ inne-llâhe ḳad ḥakeme beyne-l`ibâd.

Türkçe:
Böbürlenen takım şöyle konuşur: "Gerçek şu ki, hepimiz ateşin içindeyiz. Allah, kullar arasında hüküm vermiş."
İngilizce:
Those who had been arrogant will say: "We are all in this (Fire)! Truly, Allah has judged between (his) Servants!"
Fransızca:
Et ceux qui s'enflaient d'orgueil diront : "En vérité, nous y voilà tous". Allah a déjà rendu Son jugement entre les serviteurs.
Almanca:
Diejenigen, die sich in Arroganz erhoben, sagten: "Gewiß, wir sind alle drinnen. ALLAH richtete bereits über die Diener!"
Rusça:
Те, которые превозносились, скажут: "Все мы - в нем. Воистину, Аллах уже рассудил между рабами".
Arapça:
قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Büyüklük taslayanlar da şöyle derler: "Evet, hepimiz onun içindeyiz. Allah kulları arasında hükmünü vermiştir."
Diyanet Vakfı:
O büyüklük taslayanlar ise: Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi, derler.

veḳâle-lleẕîne fi-nnâri liḫazeneti cehenneme-d`û rabbeküm yüḫaffif `annâ yevmem mine-l`aẕâb.

Türkçe:
Ateştekiler, cehenem bekçilerine şöyle der: "Rabbinize yakarın da azabı bizden bir gün olsun hafifletsin!"
İngilizce:
Those in the Fire will say to the Keepers of Hell: "Pray to your Lord to lighten us the Penalty for a day (at least)!"
Fransızca:
Et ceux qui seront dans le Feu diront aux gardien de l'Enfer : "Priez votre Seigneur de nous alléger un jour de [notre] supplice".
Almanca:
Und diejenigen im Feuer sagten zu den Hütern von Dschahannam: "Richtet Bittgebete an euren HERRN, damit ER uns einen Tag von der Peinigung erleichtert."
Rusça:
Те, которые попали в Огонь, скажут стражам Геенны: "Помолите вашего Господа, пусть Он облегчит наши мучения хотя бы на день".
Arapça:
وَقَالَ الَّذِينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِّنَ الْعَذَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ateştekiler, cehennem bekçilerine derler ki: "Rabbinize dua edin de bir gün olsun bizden azabı biraz hafifletsin."
Diyanet Vakfı:
Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden, bir gün olsun azabı hafifletsin! diyecekler

ḳâlû evelem tekü te'tîküm rusülüküm bilbeyyinât. ḳâlû belâ. ḳâlû fed`û. vemâ dü`âü-lkâfirîne illâ fî ḍalâl.

Türkçe:
Bekçiler derler ki: "Resulleriniz size açık-seçik mesajlar getirmezler miydi?" Derler ki: "Elbette getirirlerdi!" Bekçiler: "O halde yalvarın durun; inkârcıların yakarışları çıkmazda kalıp gitmiştir." diye cevap verirler.
İngilizce:
They will say: "Did there not come to you your messengers with Clear Signs?" They will say, "Yes". They will reply, "Then pray (as ye like)! But the prayer of those without Faith is nothing but (futile wandering) in (mazes of) error!"
Fransızca:
Ils diront : "vos Messagers, ne vous apportaient-ils pas les preuves évidentes" ? Ils diront : "Si" ! Ils [les gardiens] diront : "Eh bien, priez" ! Et l'invocation des mécréants n'est pas qu'aberration.
Almanca:
Sie sagten: "Kamen zu euch eure Gesandten etwa nicht mit den klaren Zeichen?!" Sie sagten: "Doch, mit Sicherheit!" Sie sagten: "Dann richtet selbst Bittgebete!" Und das Richten der Bittgebete von den Kafir ist nur verfehlt.
Rusça:
Они скажут: "Разве ваши посланники не приходили к вам с ясными знамениями?" Они ответят: "Конечно". Они скажут: "Тогда молите сами". Но мольбы неверующих безуспешны.
Arapça:
قَالُوا أَوَلَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُم بِالْبَيِّنَاتِ ۖ قَالُوا بَلَىٰ ۚ قَالُوا فَادْعُوا ۗ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bekçiler de: "Size peygamberleriniz mucizelerle gelmiyorlar mıydı?" diye sorarlar. Onlar: "Evet" derler. Bekçiler: "Öyle ise kendiniz dua edin" derler. Kâfirlerin duası ise hep çıkmazdadır.
Diyanet Vakfı:
(Bekçiler:) Size peygamberleriniz açık açık deliller getirmediler mi? derler. Onlar da: Getirdiler, cevabını verirler. (Bekçiler ise): O halde kendiniz yalvarın, derler. Halbuki kafirlerin yalvarması boşunadır.

Pages

040. Mü'min - (Bağışlayan) Ghafir — غافر beslemesine abone olun.