040. Mü'min - (Bağışlayan) Ghafir — غافر

evelem yesîrû fi-l'arḍi feyenżurû keyfe kâne `âḳibetü-lleẕîne kânû min ḳablihim. kânû hüm eşedde minhüm ḳuvvetev veâŝâran fi-l'arḍi feeḫaẕehümü-llâhü biẕünûbihim vemâ kâne lehüm mine-llâhi miv vâḳ.

Türkçe:
Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin sonları nice olmuş görsünler? Onlar, hem kuvvetçe hem de yeryüzündeki eserler bakımından bunlardan daha zorlu idiler. Ama Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Ve Allah'a karşı bir koruyanları da olmadı.
İngilizce:
Do they not travel through the earth and see what was the End of those before them? They were even superior to them in strength, and in the traces (they have left) in the land: but Allah did call them to account for their sins, and none had they to defend them against Allah.
Fransızca:
Ne parcourent-ils pas la terre, pour voir ce qu'il est advenu de ceux qui ont vécu avant eux ? Ils étaient [pourtant] plus forts qu'eux et ont laissé sur terre bien plus de vestiges. Allah les saisit pour leur péchés et ils n'eurent point de protecteur contre Allah.
Almanca:
Zogen sie etwa nicht auf der Erde umher, damit sie sehen, wie das Anschließende derjenigen war, die vor ihnen waren?! Sie waren noch mächtiger als sie und hatten noch mehr Hinterlassenschaften auf Erden. Dann richtete ALLAH sie wegen ihrer Verfehlungen zugrunde. Und für sie gab es vor ALLAH keinen Schutz-Gewährenden.
Rusça:
Разве они не странствовали по земле и не видели, каким был конец их предшественников? А ведь они превосходили их силой и оставили больше следов на земле, но Аллах схватил их за их грехи, и никто не защитил их от Аллаха.
Arapça:
۞ أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِن قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُم مِّنَ اللَّهِ مِن وَاقٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yeryüzünde bir gezmediler mi? Baksalar ya kendilerinden öncekilerin sonları nasıl olmuş? Onlar yeryüzünde gerek kuvvetçe ve gerek eserce kendilerinden daha üstündüler. Öyle iken Allah onları günahları sebebiyle tutup alıverdi. Kendilerini Allah'ın azabından koruyacak biri bulunmadı.
Diyanet Vakfı:
Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu görsünler! Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri yönünden bunlardan daha da üstündüler. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'ın gazabından koruyan da olmadı.

ẕâlike biennehüm kânet te'tîhim rusülühüm bilbeyyinâti fekeferû feeḫaẕehümü-llâh. innehû ḳaviyyün şedîdü-l`iḳâb.

Türkçe:
Sebep şuydu: Resulleri onlara açık-seçik mesajlar getirirdi de onlar inkâr ederlerdi. Sonunda Allah hepsini yakaladı. O çok güçlüdür, azabı da şiddetlidir.
İngilizce:
That was because there came to them their messengers with Clear (Signs), but they rejected them: So Allah called them to account: for He is Full of Strength, Strict in Punishment.
Fransızca:
Ce fut ainsi, parce que leurs Messagers leur avaient apporté les preuves, mais ils se montrèrent mécréants. Allah donc les saisit, car Il est fort et redoutable dans Son châtiment.
Almanca:
Dies, weil zu ihnen ihre Gesandten mit den klaren Zeichen zu kommen pflegten, dann betrieben sie Kufr, dann richtete ALLAH sie zugrunde. Gewiß, ALLAH ist allkräftig, hart im Bestrafen.
Rusça:
Это произошло потому, что они не веровали, когда их посланники приходили к ним с ясными знамениями. Аллах схватил их, ведь Он - Всесильный, Суровый в наказании.
Arapça:
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانَت تَّأْتِيهِمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ ۚ إِنَّهُ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, şundandı: Onlara peygamberleri apaçık delillerle geliyorlardı. Ama onlar inkâr ettiler. Allah da tuttu kendilerini alıverdi. Çünkü O'nun kuvveti çok, azabı şiddetlidir.
Diyanet Vakfı:
Bunun sebebi, peygamberleri kendilerine apaçık mucizeler getirdikleri halde, inkar etmeleri idi. Allah da kendilerini tutup yakalayıverdi. Doğrusu O, kuvvetlidir; azabı da pek çetindir.

veleḳad erselnâ mûsâ biâyâtinâ vesülṭânim mübîn.

Türkçe:
Yemin olsun, Mûsa'yı da ayetlerimizle ve apaçık bir kanıtla göndermiştik.
İngilizce:
Of old We sent Moses, with Our Signs and an authority manifest,
Fransızca:
Nous envoyâmes effectivement Moïse avec Nos signes et une preuve évidente,
Almanca:
Und gewiß, bereits entsandten WIR Musa mit Unseren Ayat und einem eindeutigen Beweis
Rusça:
Мы послали Мусу (Моисея) с Нашими знамениями и ясным доказательством
Arapça:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun Musa'yı âyetlerimizle ve açık bir delil ile gönderdik.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki biz Musa'yı mucizelerimiz ve apaçık hüccetle, gönderdik.

ilâ fir`avne vehâmâne veḳârûne feḳâlû sâḥirun keẕẕâb.

Türkçe:
Firavun'a, Hâmân'a ve Karun'a göndermiştik de onlar şöyle demişlerdi: "Tam yalancı bir sihirbazdır bu!"
İngilizce:
To Pharaoh, Haman, and Qarun; but they called (him)" a sorcerer telling lies!"...
Fransızca:
vers Pharaon, Haman et Coré. Mais ils dirent : "Magicien ! Grand menteur ! "
Almanca:
zu Pharao, Haman und Qarun, dann sagten sie: "Er ist ein lügnerischer Magier."
Rusça:
к Фараону, Хаману и Каруну (Корею). Они сказали: "Он - лживый колдун!"
Arapça:
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun'a, Hâmân'a ve Karun'a da onlar: "Bu bir sihirbaz, bir yalancıdır" dediler.
Diyanet Vakfı:
Firavun'a, Haman'a ve Karun'a da onlar: "Bu, çok yalancı bir sihirbazdır! "dediler.

felemmâ câehüm bilḥaḳḳi min `indinâ ḳâlu-ḳtülû ebnâe-lleẕîne âmenû me`ahû vestaḥyû nisâehüm. vemâ keydü-lkâfirîne illâ fî ḍalâl.

Türkçe:
Mûsa, katımızdan hakkı onlara getirince, şöyle dediler: "Onunla beraber iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün, kadınlarını hayata salın/kadınlarına uygunsuzca davranın/kadınlarının rahimlerini yoklayın!" Ama inkârcıların tuzağı hep boşa çıkmıştır.
İngilizce:
Now, when he came to them in Truth, from Us, they said, "Slay the sons of those who believe with him, and keep alive their females," but the plots of Unbelievers (end) in nothing but errors (and delusions)!...
Fransızca:
Puis, quand il leur eut apporté la vérité venant de Nous ils dirent : "Tuez les fils de ceux qui ont cru avec lui, et laissez leurs femmes". Et les ruses des mécréants ne vont qu'en pure perte.
Almanca:
Und als er zu ihnen mit der Wahrheit von Uns kam, sagten sie: "Tötet die Söhne derjenigen, die mit ihm den Iman verinnerlichten, und lasst (nur) ihre Frauen leben." Doch die List der Kafir ist nur im Irregehen.
Rusça:
Когда он явился к ним с истиной от Нас, они сказали: "Убивайте сыновей тех, кто уверовал вместе с ним, и оставляйте в живых их женщин!" Но козни неверующих безуспешны.
Arapça:
فَلَمَّا جَاءَهُم بِالْحَقِّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا اقْتُلُوا أَبْنَاءَ الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَاءَهُمْ ۚ وَمَا كَيْدُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine Musa, kendilerine tarafımızdan hakkı getirince de: "Onunla beraber iman etmiş olanların oğullarını öldürün, kadınlarını diri tutun." dediler. Fakat o kâfirlerin tuzağı da hep boşa çıkmaktadır.
Diyanet Vakfı:
İşte o (Musa), tarafımızdan kendilerine hakkı getirince: Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınları sağ bırakın! dediler. Ama kafirlerin tuzağı elbette boşa çıkar.

veḳâle fir`avnü ẕerûnî aḳtül mûsâ velyed`u rabbeh. innî eḫâfü ey yübeddile dîneküm ev ey yużhira fi-l'arḍi-lfesâd.

Türkçe:
Firavun dedi ki: "Bırakın, şu Mûsa'yı öldüreyim de Rabbine yalvarsın. Çünkü onun, dininizi değiştirmesinden yahut yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum."
İngilizce:
Said Pharaoh: "Leave me to slay Moses; and let him call on his Lord! What I fear is lest he should change your religion, or lest he should cause mischief to appear in the land!"
Fransızca:
Et Pharaon dit : "Laissez-moi tuer Moïse. Et qu'il appelle son Seigneur ! Je crains qu'il ne change votre religion ou qu'il ne fasse apparaître la corruption sur terre".
Almanca:
Und Pharao sagte: "Lasst mich Musa töten, und er soll Bittgebete an seinen HERRN richten. Ja! Ich fürchte, daß er euren Din verändert, oder daß er im Lande das Verderben hervorbringt."
Rusça:
Фараон сказал: "Не мешайте мне убить Мусу (Моисея). Пусть он призовет своего Господа. Я опасаюсь, что он заменит вашу религию или распространит на земле нечестие".
Arapça:
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسَىٰ وَلْيَدْعُ رَبَّهُ ۖ إِنِّي أَخَافُ أَن يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَن يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir de Firavun: "Bırakın beni, öldüreyim Musa'yı da o Rabbine dua etsin. Çünkü ben onun, dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum" dedi.
Diyanet Vakfı:
Firavun: Bırakın beni, dedi. Musa'yı öldüreyim; (Kurtarabilirse) Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum.

veḳâle mûsâ innî `uẕtü birabbî verabbiküm min külli mütekebbiril lâ yü'minü biyevmi-lḥisâb.

Türkçe:
Mûsa dedi: "Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olana sığındım."
İngilizce:
Moses said: "I have indeed called upon my Lord and your Lord (for protection) from every arrogant one who believes not in the Day of Account!"
Fransızca:
Moïse [lui] dit : "Je cherche auprès de mon Seigneur et le vôtre, protection contre tout orgueilleux qui ne croit pas au jour du Compte".
Almanca:
Und Musa sagte: "Gewiß, ich suchte Schutz bei meinem HERRN und eurem HERRN vor jedem Arroganten, der den Iman an den Tag der Abrechnung nicht verinnerlicht."
Rusça:
Муса (Моисей) сказал: "Воистину, я прибег к защите моего Господа и вашего Господа от всякого превознесшегося гордеца, не верующего в День расчета".
Arapça:
وَقَالَ مُوسَىٰ إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُم مِّن كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَّا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa da: "Ben hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım" dedi.
Diyanet Vakfı:
Musa da: Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığındım, dedi.

veḳâle racülüm mü'min. min âli fir`avne yektümü îmânehû etaḳtülûne racülen ey yeḳûle rabbiye-llâhü veḳad câeküm bilbeyyinâti mir rabbiküm. veiy yekü kâẕiben fe`aleyhi keẕibüh. veiy yekü ṣâdiḳay yüṣibküm ba`ḍu-lleẕî ye`idüküm. inne-llâhe lâ yehdî men hüve müsrifün keẕẕâb.

Türkçe:
Firavun hanedanından, imanını gizleyen bir adam şöyle konuştu: "Rabbim Allah'tır, dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Üstelik size, Rabbinizden açık-seçik deliler de getirdi. Eğer yalancıysa yalancılığı kendi aleyhinedir. Eğer doğru sözlü ise size vaat ettiklerinden bir kısmı başınıza gelir. Kuşkusuz, Allah, haddi aşan yalancıları doğruya ulaştırmaz."
İngilizce:
A believer, a man from among the people of Pharaoh, who had concealed his faith, said: "Will ye slay a man because he says, 'My Lord is Allah'?- when he has indeed come to you with Clear (Signs) from your Lord? and if he be a liar, on him is (the sin of) his lie: but, if he is telling the Truth, then will fall on you something of the (calamity) of which he warns you: Truly Allah guides not one who transgresses and lies!
Fransızca:
Et un homme croyant de la famille de Pharaon, qui dissimulait sa foi, dit : "Tuez-vous un homme parce qu'il dit : "Mon seigneur est Allah" ? Alors qu'il est venu à vous avec les preuves évidentes de la part de votre Seigneur. S'il est menteur, son mensonge sera à son détriment; tandis que s'il est véridique, alors une partie de ce dont il vous menace tombera sur vous". Certes, Allah ne guide pas celui qui est outrancier et imposteur !
Almanca:
Und ein iman-verinnerlichender Mann von der Pharao-Familie, der seinen Iman verbarg, sagte: "Tötet ihr einen Mann, weil er sagt: "Mein Gott ist ALLAH", obwohl er euch bereits die klaren Zeichen von eurem HERRN brachte?! Und 3 sollte er ein Lügner sein, so fällt sein Lügen auf ihn zurück. Doch wenn er wahrhaftig ist, trifft euch etwas von dem, was er euch verspricht. Gewiß, ALLAH leitet nicht einen recht, der maßlos, lügnerisch ist.
Rusça:
Верующий муж из рода Фараона, скрывавший свою веру, сказал: "Неужели вы убьете мужа за то, что он говорит: "Мой Господь - Аллах"? Ведь он явился к вам с ясными знамениями от вашего Господа. Если он лжет, то его ложь навредит только ему самому. Если же он говорит правду, то вас поразит некоторое из того, что он вам обещает. Воистину, Аллах не ведет прямым путем того, кто расточительствует и лжет.
Arapça:
وَقَالَ رَجُلٌ مُّؤْمِنٌ مِّنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَن يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءَكُم بِالْبَيِّنَاتِ مِن رَّبِّكُمْ ۖ وَإِن يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ ۖ وَإِن يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُم بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun ailesinden imanını saklayan bir adam da şöyle dedi: "Bir adamı, Rabbim Allah dediği için öldürecek misiniz? Halbuki o size Rabbinizden delillerle gelmiştir. Hem o bir yalancı ise çok sürmez, yalanı boynuna geçer. Fakat doğru ise size yaptığı tehditlerin birkısmı olsun başınıza gelir. Şüphe yok ki Allah aşırı giden bir yalancıyı doğru yola çıkarmaz."
Diyanet Vakfı:
Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mümin adam şöyle dedi: Siz bir adamı "Rabbim Allah'tır" diyor diye öldürecek misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirmiştir. Eğer o yalancı ise yalanı kendisinedir. Eğer doğru söylüyorsa sizi tehdit ettiğinin (azabın), bir kısmı olsun gelip size çatar. Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.

yâ ḳavmi lekümü-lmülkü-lyevme żâhirîne fi-l'arḍ. femey yenṣurunâ mim be'si-llâhi in câenâ. ḳâle fir`avnü mâ ürîküm illâ mâ erâ vemâ ehdîküm illâ sebîle-rraşâd.

Türkçe:
"Ey toplumum, bugün bu toprakta, birbirine destek veren insanlar olarak mülk ve yönetim sizin. Peki, karşımıza dikildiği zaman Allah'ın azabından bizi kim kurtaracak?" Firavun şöyle dedi: "Ben size kendi fikrimden başkasını göstermem. Ve ben, aydınlık/doğruluk yolundan başkasına da kılavuzlamam."
İngilizce:
O my People! Yours is the dominion this day: Ye have the upper hand in the land: but who will help us from the Punishment of Allah, should it befall us? Pharaoh said: "I but point out to you that which I see (myself); Nor do I guide you but to the Path of Right!"
Fransızca:
"ô mon peuple, triomphant sur la terre, vous avez la royauté aujourd'hui . Mais qui nous secourra de la rigueur d'Allah si elle nous vient ? " Pharaon dit : "Je ne vous indique que ce que je considère bon. Je ne vous guide qu'au sentir de la droiture".
Almanca:
Meine Leute! Euch gehört heute die Herrschaft als Sieger im Lande, also wer könnte uns vor ALLAHs Peinigung beistehen, wenn sie zu uns käme?" Pharao sagte: "Ich rate euch nichts anderes als das, was ich meine, und ich leite euch auf nichts anderes als auf den Weg der Richtigkeit!"
Rusça:
О мой народ! Сегодня у вас есть власть, и вы господствуете на земле. Но кто поможет нам, если наказание Аллаха явится к нам?" Фараон сказал: "Я указываю вам только на то, что сам считаю нужным. Я веду вас только правильным путем".
Arapça:
يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ فَمَن يَنصُرُنَا مِن بَأْسِ اللَّهِ إِن جَاءَنَا ۚ قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَىٰ وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey kavmim! Bugün mülk sizindir. Dünyada yüze çıkmış bulunuyorsunuz. Eğer gelecek olursa Allah'ın hışmından bizi kim kurtarır? Firavun: "Ben size görüşümden başkasını göstermiyorum ve herhalde ben size doğru yolu gösteriyorum" dedi.
Diyanet Vakfı:
Ey kavmim! Bugün, yeryüzüne hakim kimseler olarak hükümranlık sizindir. Ama Allah'ın azabı bize gelip çatarsa, kim bize yardım eder? Firavun: Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum dedi.

veḳâle-lleẕî âmene yâ ḳavmi innî eḫâfü `aleyküm miŝle yevmi-l'aḥzâb.

Türkçe:
İman etmiş olan bir adam dedi: "Ey toplumum, sizin üzerinize, diğer topluluklarınki gibi bir günün gelmesinden korkuyorum;
İngilizce:
Then said the man who believed: "O my people! Truly I do fear for you something like the Day (of disaster) of the Confederates (in sin)!-
Fransızca:
Et celui qui était croyant dit : "ô mon peuple , je crains pour vous un jour semblable à celui des coalisés.
Almanca:
Und derjenige, der den Iman verinnerlichte, sagte: "Meine Leute! Ja! Ich fürchte für euch Gleiches wie den Tag von Al-ahzab,
Rusça:
Тогда тот, кто уверовал, сказал: "О мой народ! Я боюсь, что вас постигнет нечто подобное дню соумышленников,
Arapça:
وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُم مِّثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O iman etmiş olan kimse de: "Ey kavmim! Doğrusu ben sizin hakkınızda Ahzab (önceki çeşitli toplumlar)ın günleri gibi bir günden korkuyorum."
Diyanet Vakfı:
İman etmiş olan dedi ki: "Ey kavmim! Doğrusu ben ben üzerinize önceki toplulukların günü gibi, bir günün gelmesinden korkuyorum."

Pages

040. Mü'min - (Bağışlayan) Ghafir — غافر beslemesine abone olun.