040. Mü'min - (Bağışlayan) Ghafir — غافر

innâ lenenṣuru rusülenâ velleẕîne âmenû fi-lḥayâti-ddünyâ veyevme yeḳûmü-l'eşhâd.

Türkçe:
Şu bir gerçek ki, biz, resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de tanıkların ayağa kalkacakları gün mutlaka yardım edeceğiz.
İngilizce:
We will, without doubt, help our messengers and those who believe, (both) in this world's life and on the Day when the Witnesses will stand forth,-
Fransızca:
Nous secourrons, certes, Nos Messagers, et ceux qui croient, dans la vie présente tout comme au jour où les témoins [les Anges gardiens] se dresseront (le jour du Jugement),
Almanca:
Gewiß, WIR stehen doch bei Unseren Gesandten und denjenigen, die den Iman verinnerlichten sowohl in diesem diesseitigen Leben als auch am Tag, wenn die Zeugen auferstehen.
Rusça:
Воистину, Мы окажем помощь Нашим посланникам и верующим в мирской жизни и в тот день, когда предстанут свидетели.
Arapça:
إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz peygamberimize ve inananlara hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde (kıyamette) elbette yardım ederiz.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.

yevme lâ yenfe`u-żżâlimîne ma`ẕiratühüm velehümü-lla`netü velehüm sûü-ddâr.

Türkçe:
O gün ileri sürdükleri özürleri, zalimlere yarar sağlamayacaktır. Lanet var onlar için ve yurtların en kötüsü onların.
İngilizce:
The Day when no profit will it be to Wrong-doers to present their excuses, but they will (only) have the Curse and the Home of Misery.
Fransızca:
au jour où leur excuse ne sera pas utile aux injustes, tandis qu'il y aura pour eux la malédiction et la pire demeure.
Almanca:
An dem Tag, wenn den Unrecht-Begehenden ihre Entschuldigung nicht nützt. Und für sie ist der Fluch bestimmt, und für sie ist das Schlimme der Wohnstätte bestimmt.
Rusça:
В тот день извинения (или оправдания) не помогут беззаконникам. На них лежит проклятие, и им уготована Скверная обитель.
Arapça:
يَوْمَ لَا يَنفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ ۖ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün zalimlere özür dilemeleri fayda vermez. Onlara lanet vardır, onlara yurdun kötüsü (cehennem) vardır.
Diyanet Vakfı:
O gün zalimlere, özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lanet de onlarındır, kötü yurt da onlarındır!

veleḳad âteynâ mûse-lhüdâ veevraŝnâ benî isrâîle-lkitâb.

Türkçe:
Yemin olsun ki, Mûsa'ya o hak kılavuzu verdik ve İsrailoğullarını Kitap'a mirasçı kıldık.
İngilizce:
We did aforetime give Moses the (Book of) Guidance, and We gave the book in inheritance to the Children of Israel,-
Fransızca:
En effet, Nous avons apporté à Moïse la guidée, et fait hériter aux Enfants d'Israël, le Livre,
Almanca:
Und gewiß, bereits ließen WIR Musa die Rechtleitung zuteil werden, und ließen die Kinder Israils die Schrift erben
Rusça:
Мы даровали Мусе (Моисею) верное руководство и дали в наследство сынам Исраила (Израиля) Писание
Arapça:
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْهُدَىٰ وَأَوْرَثْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki biz Musa'ya o hidayeti verdik ve İsrailoğullarına o kitabı miras kıldık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına, o Kitab'ı miras bıraktık.

hüdev veẕikrâ liüli-l'elbâb.

Türkçe:
Akıl ve gönül sahipleri için bir yol gösterici, bir hatırlatıcıdır o.
İngilizce:
A Guide and a Message to men of Understanding.
Fransızca:
une guidée et un rappel aux gens doués d'intelligence.
Almanca:
als Rechtleitung und Ermahnung für diejenigen mit Verstand.
Rusça:
как верное руководство и напоминание для обладающих разумом.
Arapça:
هُدًى وَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Bunu) Aklı başında olanlara bir yol gösterici ve bir hatırlatma olsun diye (böyle yaptık).
Diyanet Vakfı:
O, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberidir.

faṣbir inne va`de-llâhi ḥaḳḳuv vestagfir liẕembike vesebbiḥ biḥamdi rabbike bil`aşiyyi vel'ibkâr.

Türkçe:
Öyleyse sabret! Kuşkun olmasın ki, Allah'ın vaadi haktır. Günahın için af dile. Akşam ve sabah, Rabbini överek tespih et!
İngilizce:
Patiently, then, persevere: for the Promise of Allah is true: and ask forgiveness for thy fault, and celebrate the Praises of thy Lord in the evening and in the morning.
Fransızca:
Endure donc, car la promesse d'Allah est vérité, implore le pardon pour ton péché et célèbre la gloire et la louange de ton Seigneur, soir et matin .
Almanca:
Also übe dich in Geduld! Gewiß, ALLAHs Versprechen ist wahr. Und bitte um Vergebung für deine Verfehlung, und lobpreise mit dem Lob deines HERRN während der Abend- und der Morgenzeit!
Rusça:
Будь же терпелив, ибо обещание Аллаха истинно. Проси прощения за свой грех и прославляй хвалой своего Господа после полудня и утром.
Arapça:
فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde sabret. Çünkü Allah'ın vaadi haktır. Hem günahından dolayı istiğfar et ve akşam sabah Rabbini hamdiyle tesbih et.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vadi gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbih et.

inne-lleẕîne yücâdilûne fî âyâti-llâhi bigayri sülṭânin etâhüm in fî ṣudûrihim illâ kibrum mâ hüm bibâligîh. feste`iẕ billâh. innehû hüve-ssemî`u-lbeṣîr.

Türkçe:
Kendilerine gelmiş hiçbir kanıt olmadan, Allah'ın ayetleri hakkında tartışıp duranlar var ya, onların göğüslerinde, asla ulaşamayacakları bir büyüklüğün kuruntusu vardır. Artık Allah'a sığın! O'dur Semî, O'dur Basîr.
İngilizce:
Those who dispute about the signs of Allah without any authority bestowed on them,- there is nothing in their breasts but (the quest of) greatness, which they shall never attain to: seek refuge, then, in Allah: It is He Who hears and sees (all things).
Fransızca:
Ceux qui discutent sur les versets d'Allah sans qu'aucune preuve ne leur soit venue, n'ont dans leur poitrines qu'orgueil. Ils n'atteindront pas leur but. Implore donc la protection d'Allah, car c'est Lui l'Audient, le Clairvoyant.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die über ALLAHs Ayat disputieren ohne Beweis, der ihnen zuteil wurde, in ihren Brüsten gibt es nichts außer Stolz, den sie nicht erlangen werden. So richte Isti'adha an ALLAH! Gewiß, ER ist Der Allhörende, Der Allsehende.
Rusça:
Воистину, в сердцах тех, которые препираются относительно знамений Аллаха безо всякого довода, явившегося к ним, нет ничего, кроме высокомерия. Они не достигнут этого (своей цели). Прибегай же к защите Аллаха. Воистину, Он - Слышащий, Видящий.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ ۙ إِن فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَّا هُم بِبَالِغِيهِ ۚ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ ۖ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenlerin göğüslerinde ancak yetişemeyecekleri bir kibir vardır. Sen hemen Allah'a sığın. Çünkü her şeyi işiten ve gören O'dur.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri hakkında münakaşa edenler var ya, hiç şüphe yok ki, onların kalplerinde, asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevesinden başka bir şey yoktur. Sen Allah'a sığın. Kuşkusuz O, işiten ve görendir.

leḫalḳu-ssemâvâti vel'arḍi ekberu min ḫalḳi-nnâsi velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn.

Türkçe:
Göklerin ve yerin yaratılışı/yarattıkları, insanların yaratılışından/insanlar âleminden elbette daha büyüktür. Ne var ki insanların çokları bilmiyorlar.
İngilizce:
Assuredly the creation of the heavens and the earth is a greater (matter) than the creation of men: Yet most men understand not.
Fransızca:
La création des cieux et de la terre est quelque chose de plus grand que la création des gens. Mais la plupart des gens ne savent pas.
Almanca:
Gewiß, die Erschaffung der Himmel und der Erde ist noch größer als die Erschaffung der Menschen! Doch die meisten Menschen wissen es nicht.
Rusça:
Воистину, сотворение небес и земли есть нечто более великое, чем сотворение людей, но большинство людей не знает этого.
Arapça:
لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Diyanet Vakfı:
Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

vemâ yestevi-l'a`mâ velbeṣîru velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti vele-lmüsî'. ḳalîlem mâ teteẕekkerûn.

Türkçe:
Körle gören, iman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlarla kötülük üretenler bir olmaz. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!
İngilizce:
Not equal are the blind and those who (clearly) see: Nor are (equal) those who believe and work deeds of righteousness, and those who do evil. Little do ye learn by admonition!
Fransızca:
L'aveugle et le voyant ne sont pas égaux, et ceux qui croient et accomplissent les bonnes oeuvres ne peuvent être comparés à celui qui fait le mal. C'est rare que vous vous rappeliez !
Almanca:
Nicht gleich sind der Blinde und der Sehende, Auch nicht diejenigen, die den Iman verinnerlicht und gottgefällig Gutes getan haben, und der des Schlechten Tuende. Doch ihr erinnert euch nur ein wenig.
Rusça:
Не равны слепой и зрячий, а также те, которые уверовали и совершали праведные деяния, и творящие зло. Как же мало вы поминаете назидания!
Arapça:
وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ ۚ قَلِيلًا مَّا تَتَذَكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kör ile gören bir olmaz, iman edip salih ameller işleyen kimseler ile kötülük yapan da bir değildir. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!
Diyanet Vakfı:
Körle gören, inanıp iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz!

inne-ssâ`ate leâtiyetül lâ raybe fîhâ velâkinne ekŝera-nnâsi lâ yü'minûn.

Türkçe:
O saat elbette gelecektir; kuşku yok bunda. Fakat insanların çokları inanmazlar.
İngilizce:
The Hour will certainly come: Therein is no doubt: Yet most men believe not.
Fransızca:
En vérité; L'Heure va arriver : pas de doute là-dessus; mais la plupart des gens n'y croient pas.
Almanca:
Gewiß, die Stunde wird bestimmt kommen, darüber gibt es keinerlei Zweifel. Doch die meisten Menschen verinnerlichen den Iman nicht.
Rusça:
Час непременно наступит, и в нем нет сомнения. Однако большинство людей не верует.
Arapça:
إِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ لَّا رَيْبَ فِيهَا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Herhalde o saat (kıyamet) muhakkak gelecektir. Onda şüphe yok. Fakat insanların çoğu inanmazlar.
Diyanet Vakfı:
Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu buna inanmazlar.

veḳâle rabbükümü-d`ûnî estecib leküm. inne-lleẕîne yestekbirûne `an `ibâdetî seyedḫulûne cehenneme dâḫirîn.

Türkçe:
Rabbiniz buyurmuştur ki: Dua edin bana, cevap vereyim size! Kibre saparak bana ibadetten uzaklaşanlar, aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.
İngilizce:
And your Lord says: "Call on Me; I will answer your (Prayer): but those who are too arrogant to serve Me will surely find themselves in Hell - in humiliation!"
Fransızca:
Et votre Seigneur dit : "Appelez-Moi, Je vous répondrai. Ceux qui, par orgueil, se refusent à M'adorer entreront bientôt dans l'Enfer, humiliés".
Almanca:
Und euer HERR sagte: "Richtet an Mich Bittgebete, erhöre ICH euch! Gewiß, diejenigen, die sich in Arroganz über Mein Dienen erheben, werden doch noch in Dschahannam in Erniedrigung eintreten."
Rusça:
Ваш Господь сказал: "Взывайте ко Мне, и Я отвечу вам. Воистину, те, которые превозносятся над поклонением Мне, войдут в Геенну униженными".
Arapça:
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ ۚ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Halbuki Rabbiniz: "Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Çünkü bana ibadet etmekten kibirlenip yüz çevirenler yarın horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir." buyurdu.
Diyanet Vakfı:
Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.

Pages

040. Mü'min - (Bağışlayan) Ghafir — غافر beslemesine abone olun.