036. Yâsin - (Y.S.) Ya Seen—يس

 
00:00

yâ-sîn.

Arapça:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يس

Türkçe:

Yâ, Sîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yâsîn.

Diyanet Vakfı:

Yasin,

İngilizce:

Ya Sin.

Fransızca:

Ya-Sin.

Almanca:

Ya-sin.

Rusça:

Йа. Син.

Açıklama:
 
00:00

velḳur'âni-lḥakîm.

Arapça:

وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ

Türkçe:

Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur'an'a ki,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi ile gönderilen peygamberlerdensin.

Diyanet Vakfı:

Hikmet dolu Kur'an hakkı için,

İngilizce:

By the Qur'an, full of Wisdom,-

Fransızca:

Par le Coran plein de sagesse.

Almanca:

Bei dem Weisheit enthaltenden Quran!

Rusça:

Клянусь мудрым Кораном!

Açıklama:
 
00:00

inneke lemine-lmürselîn.

Arapça:

إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ

Türkçe:

Hiç kuşkusuz, sen, gönderilen elçilerdensin;

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi ile gönderilen peygamberlerdensin.

Diyanet Vakfı:

Sen şüphesiz peygamberlerdensin.

İngilizce:

Thou art indeed one of the messengers,

Fransızca:

Tu (Muhammad) est certes du nombre des messagers.

Almanca:

Gewiß, du bist doch einer der Gesandten

Rusça:

Воистину, ты - один из посланников

Açıklama:
 
00:00

`alâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Arapça:

عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

Türkçe:

Dosdoğru bir yol üzerindesin.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Dosdoğru bir yol üzerindesin.

Diyanet Vakfı:

Doğru yol üzerindesin.

İngilizce:

On a Straight Way.

Fransızca:

sur un chemin droit.

Almanca:

auf einem geradlinigen Weg.

Rusça:

на прямом пути.

Açıklama:
 
00:00

tenzîle-l`azîzi-rraḥîm.

Arapça:

تَنزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ

Türkçe:

Azîz ve Rahîm'in indirdiği üzeresin.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.

Diyanet Vakfı:

(Bu Kur'an) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

İngilizce:

It is a Revelation sent down by (Him), the Exalted in Might, Most Merciful.

Fransızca:

C'est une révélation de la part du Tout-Puissant, du Très Miséricordieux.

Almanca:

Er (der Quran) ist eine sukzessive Hinabsendung Des Allwürdigen, Des Allgnädigen.

Rusça:

Он ниспослан Могущественным, Милосердным,

Açıklama:
 
00:00

litünẕira ḳavmem mâ ünẕira âbâühüm fehüm gâfilûn.

Arapça:

لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ

Türkçe:

Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.

Diyanet Vakfı:

Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.

İngilizce:

In order that thou mayest admonish a people, whose fathers had received no admonition, and who therefore remain heedless (of the Signs of Allah).

Fransızca:

Pour que tu avertisses un peuple dont les ancêtres n'ont pas été avertis : ils sont donc insouciants.

Almanca:

damit du Leute warnst, deren Vorfahren nicht gewarnt wurden, so sind sie achtlos.

Rusça:

чтобы ты предостерег людей, отцов которых никто не предостерег, из-за чего они оставались беспечными невеждами.

Açıklama:
 
00:00

leḳad ḥaḳḳa-lḳavlü `alâ ekŝerihim fehüm lâ yü'minûn.

Arapça:

لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَىٰ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Türkçe:

Yemin olsun ki, onların çoğuna söz hak olmuştur, artık onlar iman etmezler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.

Diyanet Vakfı:

Andolsun ki onların çoğu gafletlerinin cezasını hak etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar.

İngilizce:

The Word is proved true against the greater part of them: for they do not believe.

Fransızca:

En effet, la Parole contre la plupart d'entre eux s'est réalisée : ils ne croiront donc pas.

Almanca:

Gewiß, bereits ist das Wort gegen die Meisten von ihnen Rechtens, so verinnerlichen sie den Iman nicht.

Rusça:

Относительно большинства из них сбылось Слово, и они не уверуют.

Açıklama:
 
00:00

innâ ce`alnâ fî a`nâḳihim aglâlen fehiye ile-l'eẕḳâni fehüm muḳmeḥûn.

Arapça:

إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلَالًا فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ

Türkçe:

Biz onların boyunlarına bukağılar geçirdik. Bukağılar çenelere dayanmıştır da bu yüzden onların kafaları yukarı kalkıktır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.

Diyanet Vakfı:

Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır.

İngilizce:

We have put yokes round their necks right up to their chins, so that their heads are forced up (and they cannot see).

Fransızca:

Nous mettrons des carcans à leurs cous, et il y en aura jusqu'aux mentons : et voilà qu'ils iront têtes dressées.

Almanca:

Gewiß, WIR legen um ihre Hälse Fesseln, so reichen sie bis an die Kinne, so richten sie ihre Köpfe mit niedergeschlagenen Blicken auf.

Rusça:

Воистину, Мы наложили на их шеи оковы до самого подбородка, и их головы задраны.

Açıklama:
 
00:00

vece`alnâ mim beyni eydîhim seddev vemin ḫalfihim sedden feagşeynâhüm fehüm lâ yübṣirûn.

Arapça:

وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ

Türkçe:

Önlerine bir set, arkalarına da başka bir set çektik. Böylece onları kuşatıp sardık; artık onlar görmezler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler.

Diyanet Vakfı:

Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler.

İngilizce:

And We have put a bar in front of them and a bar behind them, and further, We have covered them up; so that they cannot see.

Fransızca:

et Nous mettrons une barrière devant eux et une barrière derrière eux; Nous les recouvrirons d'un voile : et voilà qu'ils ne pourront rien voir.

Almanca:

Und WIR errichteten vor ihnen Trennendes und hinter ihnen Trennendes, dann umhüllten wir sie, so sehen sie nicht.

Rusça:

Мы установили преграду перед ними и преграду позади них и накрыли их покрывалом, и они не видят.

Açıklama:
 
00:00

vesevâün `aleyhim eenẕertehüm em lem tünẕirhüm lâ yü'minûn.

Arapça:

وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Türkçe:

Sen ha uyarmışsın onları ha uyarmamışsın, fark etmez onlar için; inanmazlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.

Diyanet Vakfı:

Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

İngilizce:

The same is it to them whether thou admonish them or thou do not admonish them: they will not believe.

Fransızca:

Cela leur est égal que tu les avertisses et que tu ne les avertisses pas : ils ne croiront jamais.

Almanca:

Und ihnen ist es gleich, ob du sie warnst oder ob du sie nicht warnst, sie verinnerlichen den Iman nicht.

Rusça:

Им все равно, предостерег ты их или не предостерег. Они не веруют.

Açıklama:

Pages

Subscribe to 036. Yâsin - (Y.S.) Ya Seen—يس