İnek

veiẕâ ḳîle lehüm âminû kemâ âmene-nnâsü ḳâlû enü'minü kemâ âmene-ssüfehâ'. elâ innehüm hümü-ssüfehâü velâkil lâ ya`lemûn.

Türkçe:
Onlara, "İnsanların inandığı gibi siz de inanın" dendiğinde, "Yani biz de kafası çalışmayan zavallılar gibi inanalım mı?" derler. Haberiniz olsun ki, kafası çalışmayan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakat bilmiyorlar.
İngilizce:
When it is said to them: "Believe as the others believe:" They say: "Shall we believe as the fools believe?" Nay, of a surety they are the fools, but they do not know.
Fransızca:
Et quand on leur dit : "Croyez comme les gens ont cru", ils disent : "Croirons-nous comme ont cru les faibles d'esprit ? " Certes, ce sont eux les véritables faibles d'esprit, mais ils ne le savent pas.
Almanca:
Und als ihnen gesagt wurde: "Verinnerlicht den Iman, wie die (anderen) Menschen den Iman verinnerlicht haben", sagten sie: "Sollen wir etwa den Iman verinnerlichen, wie die Beschränkten den Iman verinnerlicht haben?" Jedenfalls sind sie die Beschränkten, doch sie wissen es nicht.
Rusça:
Когда им говорят: "Уверуйте так, как уверовали люди", - они отвечают: "Неужели мы уверуем так, как уверовали глупцы?" Воистину, именно они являются глупцами, но они не знают этого.
Arapça:
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُوا أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاءُ ۗ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلَٰكِن لَّا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.
Diyanet Vakfı:
Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit "Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler).

veleḳad `alimtümü-lleẕîne-`tedev minküm fi-ssebti feḳulnâ lehüm kûnû ḳiradeten ḫâsiîn.

Türkçe:
Yemin olsun, içinizden Cumartesi gününde azgınlık yapanları siz bilirsiniz. Onlara şöyle dedik: "Aşağılık maymunlar oluverin."
İngilizce:
And well ye knew those amongst you who transgressed in the matter of the Sabbath: We said to them: "Be ye apes, despised and rejected."
Fransızca:
Vous avez certainement connu ceux des vôtres qui transgressèrent le Sabbat. Et bien Nous leur dîmes : "Soyez des singes abjects ! "
Almanca:
Und gewiß, bereits habt ihr diejenigen von euch gekannt, die am Sabat Übertretung begangen haben, dann sagten WIR ihnen: "Werdet zu ausgestoßenen Affen."
Rusça:
Вы знали тех из вас, которые нарушили субботу. Мы сказали им: "Будьте обезьянами презренными!"
Arapça:
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَوْا مِنكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçinizden cumartesi günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara "sefil maymunlar olun!" dedik.
Diyanet Vakfı:
İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine: Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette bilmektesiniz.

seyeḳûlü-ssüfehâü mine-nnâsi mâ vellâhüm `an ḳibletihimü-lletî kânû `aleyhâ. ḳul lillâhi-lmeşriḳu velmagrib. yehdî mey yeşâü ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Türkçe:
İnsanlar içinden bazı beyinsizler: "Onları, yönelmekte oldukları kıbleden ne çevirdi?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ın, batı da. O, dilediğini dosdoğru yola kılavuzlar."
İngilizce:
The fools among the people will say: "What hath turned them from the Qibla to which they were used?" Say: To Allah belong both east and West: He guideth whom He will to a Way that is straight.
Fransızca:
Les faibles d'esprit parmi les gens vont dire : "Qui les a détournés de la direction (Cibla) vers laquelle ils s'orientaient auparavant ? " - Dis : "C'est à Allah qu'appartiennent le Levant et le Couchant. Il guide qui Il veut vers un droit chemin".
Almanca:
Die Beschränkten unter den Menschen werden sagen: "Was brachte sie von ihrer Gebetsrichtung ab, die sie vorher hatten?" Sag: "ALLAH gehört der Osten und der Westen. ER leitet recht, wen ER will, auf einen geradlinigen Weg."
Rusça:
Глупые люди скажут: "Что заставило их отвернуться от киблы, к которой они поворачивались лицом прежде?" Скажи: "Восток и запад принадлежат Аллаху. Он наставаляет, кого пожелает, на прямой путь".
Arapça:
۞ سَيَقُولُ السُّفَهَاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلَّاهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُوا عَلَيْهَا ۚ قُل لِّلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ ۚ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnsanlar içinde bir kısım beyinsizler takımı, "Bunları bulundukları kıbleden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da, batı da Allah'ındır. O, kimi dilerse onu hidayete erdirir."
Diyanet Vakfı:
İnsanlardan bir kısım beyinsizler: Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir? diyecekler. De ki: Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir.

lâ cünâḥa `aleyküm in ṭallaḳtümü-nnisâe mâ lem temessûhünne ev tefriḍû lehünne ferîḍah. vemetti`ûhünn. `ale-lmûsi`i ḳaderuhû ve`ale-lmuḳtiri ḳaderuhü. metâ`am bilma`rûf. ḥaḳḳan `ale-lmuḥsinîn.

Türkçe:
Kendilerine dokunmadan veya onlar için herhangi bir mehir belirlemeden kadınları boşamanızda sizin için günah yoktur. Ancak onları nimetlendirin. İmkânları geniş olan kendi gücünde yapar bunu, imkânları sınırlı olan da kendi gücünde yapar. Örfe uygun bir nimetlendirme... Güzel düşünüp güzel davrananlar üzerine bir borç...
İngilizce:
There is no blame on you if ye divorce women before consummation or the fixation of their dower; but bestow on them (A suitable gift), the wealthy according to his means, and the poor according to his means;- A gift of a reasonable amount is due from those who wish to do the right thing.
Fransızca:
Vous ne faites point de péché en divorçant d'avec des épouses que vous n'avez pas touchées, et à qui vous n'avez pas fixé leur mahr . Donnez-leur toutefois - l'homme aisé selon sa capacité, l'indigent selon sa capacité - quelque bien convenable dont elles puissent jouir. C'est un devoir pour les bienfaisants.
Almanca:
Es ist für euch keine Verfehlung, wenn ihr von den Frauen die Talaq- Scheidung vollzogen habt, bevor ihr sie intim berührt und ihnen eine Pflichtgabe (Mahr) zugesprochen habt. Und entschädigt sie, der Begüterte nach seinen Mitteln und der Unvermögende nach seinen Mitteln - eine Entschädigung nach dem Gebilligten. Es ist eine Verpflichtung, die den Muhsin obliegt.
Rusça:
На вас не будет греха, если вы разведетесь с женами, не коснувшись их и не установив для них обязательное вознаграждение (приданое). Одарите их разумным образом, и пусть богатый поступит по мере своих возможностей, а бедный - по мере своих возможностей. Такова обязанность творящих добро.
Arapça:
لَّا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ أَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَرِيضَةً ۚ وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer kadınları, kendilerine dokunmadan veya onlara bir mehir takdir etmeden boşarsanız (bunda) size bir vebal yoktur. Şu kadar ki onlara (mal verip) faydalandırın. Eli geniş olan hâline göre, eli dar olan da haline göre ve güzellikle faydalandırmalıdır. Bu, iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.
Diyanet Vakfı:
Nikahtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size mehir zorunluğu yoktur. Bu durumda onlara müt'a (hediye cinsinden bir şeyler) verin. Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre vermelidir. Münasip bir müt'a vermek iyiler için bir borçtur.
Subscribe to İnek