Al-Jinn—الجن

Arapça:
İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Açıklama:
 
00:00

ḳul ûḥiye ileyye ennehü-steme`a neferum mine-lcinni feḳâlû innâ semi`nâ ḳur'ânen `acebâ.

Arapça:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِّنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا

Türkçe:

De ki: "Cinlerden bir topluluğun dinleyip şunu söyledikleri bana vahyolundu: 'Gerçekten biz, hayranlık verici bir Kur'an dinledik."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Deki: Hakikat bir takım cinnin Kur'ân dinleyip de şöyle dedikleri bana vahyedildi. Şüphesiz biz, hayret verici bir Kur'ân dinledik.

Diyanet Vakfı:

(Resulüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz, harikulade güzel bir Kur'an dinledik.

İngilizce:

Say: It has been revealed to me that a company of Jinns listened (to the Qur'an). They said, 'We have really heard a wonderful Recital!

Fransızca:

Dis : "Il m'a été révélé qu'un groupe de djinns prêtèrent l'oreille, puis dirent : "Nous avons certes entendu une Lecture [le Coran] merveilleuse,

Almanca:

Sag: "Mir wurde als Wahy zuteil, daß doch eine Gruppe von den Dschinn zuhörten." Dann sagten sie: "Gewiß, wir vernahmen einen wunderbaren Quran.

Rusça:

Скажи: "Мне было открыто, что несколько джиннов послушали чтение Корана и сказали: "Воистину, мы слышали удивительный Коран.

Açıklama:
 
00:00

yehdî ile-rruşdi feâmennâ bih. velen nüşrike birabbinâ eḥadâ.

Arapça:

يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ ۖ وَلَن نُّشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا

Türkçe:

"Doğruya ve hayra kılavuzluyor. Biz de inandık ona. Artık Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O Kur'ân hidayete erdiriyor, biz de ona iman ettik. Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız.

Diyanet Vakfı:

Doğru yola iletiyor, ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız.

İngilizce:

It gives guidance to the Right, and we have believed therein: we shall not join (in worship) any (gods) with our Lord.

Fransızca:

qui guide vers la droiture. Nous y avons cru, et nous n'associerons jamais personne à notre Seigneur.

Almanca:

Er leitet zur Vernunft recht. Dann verinnerlichten wir den Iman an ihn, und wir werden mit niemandem Schirk unserem HERRN gegenüber betreiben."

Rusça:

Он наставляет на прямой путь, и мы уверовали в него и не будем приобщать сотоварищей к нашему Господу.

Açıklama:
 
00:00

veennehû te`âlâ ceddü rabbinâ me-tteḫaẕe ṣâḥibetev velâ veledâ.

Arapça:

وَأَنَّهُ تَعَالَىٰ جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا

Türkçe:

"Rabbimizin adı/kudreti/işi/gayreti çok yücedir. O, ne bir dişi dost edinmiştir ne de bir çocuk."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Doğrusu, Rabbimizin şanı çok yüksektir. Ne bir arkadaş edinmiştir, ne de bir çocuk.

Diyanet Vakfı:

Hakikat şu ki, Rabbimizin şanı çok yücedir. O, ne eş ne de çocuk edinmiştir.

İngilizce:

And Exalted is the Majesty of our Lord: He has taken neither a wife nor a son.

Fransızca:

En vérité notre Seigneur - que Sa grandeur soit exaltée - ne S'est donné ni compagne, ni enfant !

Almanca:

"Und gewiß, allerhaben ist die Herrlichkeit unseres HERRN, ER nahm Sich weder Gefährtin, noch Kinder."

Rusça:

Величие нашего Господа превысоко, и Он не взял Себе ни супруги, ни сына.

Açıklama:
 
00:00

veennehû kâne yeḳûlü sefîhünâ `ale-llâhi şeṭaṭâ.

Arapça:

وَأَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللَّهِ شَطَطًا

Türkçe:

"Doğrusu, bizim beyinsiz, Allah hakkında saçma lakırdı ediyormuş."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Meğer bizim beyinsiz (İblis), Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş.

Diyanet Vakfı:

Doğrusu bizim beyinsiz olanımız (iblis veya azgın cinler), Allah hakkında pekaşırı yalanlar uyduruyormuş.

İngilizce:

There were some foolish ones among us, who used to utter extravagant lies against Allah;

Fransızca:

Notre insensé [Iblis] disait des extravagances contre Allah.

Almanca:

"Und gewiß, der Beschränkte von uns pflegte über 3 ALLAH nur Abweichendes zu sagen."

Rusça:

Глупец среди нас (Иблис) наговаривал на Аллаха чрезмерное.

Açıklama:
 
00:00

veennâ żanennâ el len teḳûle-l'insü velcinnü `ale-llâhi keẕibâ.

Arapça:

وَأَنَّا ظَنَنَّا أَن لَّن تَقُولَ الْإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا

Türkçe:

"Biz sanmıştık ki, ne insanlar ne de cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Doğrusu biz insanları ve cinleri Allah'a karşı asla yalan söylemez sanmışız.

Diyanet Vakfı:

Halbuki biz, gerek insanlar gerekse cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler, sanmıştık.

İngilizce:

But we do think that no man or spirit should say aught that untrue against Allah.

Fransızca:

Et nous pensions que ni les humains ni les djinns ne sauraient jamais proférer de mensonge contre Allah.

Almanca:

"Und gewiß, wir dachten, daß die Menschen und Dschinn nie über ALLAH Erlogenes sagen."

Rusça:

Мы же думали, что ни люди, ни джинны не станут говорить об Аллахе ложь.

Açıklama:
 
00:00

veennehû kâne ricâlüm mine-l'insi ye`ûẕûne biricâlim mine-lcinni fezâdûhüm raheḳâ.

Arapça:

وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِّنَ الْإِنسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِّنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا

Türkçe:

"Gerçek şu ki, insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere/cinlerin şerrinden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklık ve azgınlığını artırırlardı."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklıklarını artırırlardı.

Diyanet Vakfı:

Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da, onların taşkınlıklarını arttırırlardı.

İngilizce:

True, there were persons among mankind who took shelter with persons among the Jinns, but they increased them in folly.

Fransızca:

Or, il y avait parmi les humains, des mâles qui cherchaient protection auprès des mâles paris les djinns mais cela ne fît qu'accroître leur détresse.

Almanca:

"Und gewiß, einige Männer von den Menschen pflegten Schutz bei einigen Männern von den Dschinn zu suchen, dann mehrten diese sie an Unrecht."

Rusça:

Мужи из числа людей искали покровительства мужей из числа джиннов, но они только увеличивали в них страх (или беззаконие).

Açıklama:
 
00:00

veennehüm żannû kemâ żanentüm el ley yeb`aŝe-llâhü eḥadâ.

Arapça:

وَأَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَبْعَثَ اللَّهُ أَحَدًا

Türkçe:

"Onlar, tıpkı sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi asla diriltmeyeceğini/peygamber göndermeyeceğini sanmışlardı."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Doğrusu onlar sizin zannettiğiniz gibi, zannetmişlerdi ki, Allah asla kimseyi Peygamber göndermeyecek.

Diyanet Vakfı:

Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.

İngilizce:

And they (came to) think as ye thought, that Allah would not raise up any one (to Judgment).

Fransızca:

Et ils avaient pensé comme vous avez pensé qu'Allah ne ressusciterait jamais personne.

Almanca:

"Und gewiß, sie dachten wie ihr dachtet, daß ALLAH niemanden erwecken wird."

Rusça:

Они думали так же, как и вы, что Аллах никого не воскресит.

Açıklama:
 
00:00

veennâ lemesne-ssemâe fevecednâhâ müliet ḥarasen şedîdev veşühübâ.

Arapça:

وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاءَ فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَدِيدًا وَشُهُبًا

Türkçe:

"Biz göğe gerçekten dokunduk da onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kayıp giden ışınlarla/alevlerle doldurulmuş bulduk."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Cinler, dediler ki): "Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçiler ve alevlerle dolu bulduk."

Diyanet Vakfı:

Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk.

İngilizce:

And we pried into the secrets of heaven; but we found it filled with stern guards and flaming fires.

Fransızca:

Nous avions frôlé le ciel et Nous l'avions trouvé plein d'une forte garde et de bolides.

Almanca:

"Und gewiß, wir suchten den Himmel, dann fanden sie voll gefüllt mit starken Wächtern und Blitzflammen."

Rusça:

Мы достигли неба, но обнаружили, что оно заполнено суровыми стражами и пылающими огнями.

Açıklama:
 
00:00

veennâ künnâ naḳ`udü minhâ meḳâ`ide lissem`. femey yestemi`i-l'âne yecid lehû şihâber raṣadâ.

Arapça:

وَأَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِ ۖ فَمَن يَسْتَمِعِ الْآنَ يَجِدْ لَهُ شِهَابًا رَّصَدًا

Türkçe:

"Biz eskiden, onun, dinlemek için oturulan yerlerinde otururduk. Ama şu anda kim dinlemeye kalksa kendisini gözetleyen bir alev/ışık bulur."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Doğrusu biz göğün bazı mevkilerinde dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinleyecek olursa kendini gözetleyen parlak bir alev buluyor.

Diyanet Vakfı:

Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor.

İngilizce:

We used, indeed, to sit there in (hidden) stations, to (steal) a hearing; but any who listen now will find a flaming fire watching him in ambush.

Fransızca:

Nous y prenions place pour écouter. Mais quiconque prête l'oreille maintenant, trouve contre lui un bolide aux aguets.

Almanca:

"Und gewiß, wir pflegten auf manchen seiner Warten zum Lauschen zu sitzen, wer nun lauscht, der findet für sich eine lauernde Blitzflamme."

Rusça:

Прежде мы садились там на седалищах, чтобы подслушивать. Но тот, кто подслушает сейчас, обнаружит, что его подстерегает пылающий огонь.

Açıklama:

Pages

Subscribe to Al-Jinn—الجن