4401 |
495 |
43 |
76 |
25 |
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِن كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ |
vemâ żalemnâhüm velâkin kânû hümu-żżâlimîn. |
Biz onlara zulmetmedik, ama onlar zalim kimselerdi. |
And We did not wrong them, but it was they who were the wrongdoers. |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4402 |
495 |
43 |
77 |
25 |
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ ۖ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ |
venâdev yâ mâlikü liyaḳḍi `aleynâ rabbük. ḳâle inneküm mâkiŝûn. |
Cehennemde şöyle seslenilir: "Ey Nöbetçi! Rabbin hiç değilse canımızı alsın." Nöbetçi: "Siz böyle kalacaksınız" der. |
And they will call, "O Malik, let your Lord put an end to us!" He will say, "Indeed, you will remain." |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4403 |
495 |
43 |
78 |
25 |
لَقَدْ جِئْنَاكُم بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ |
leḳad ci'nâküm bilḥaḳḳi velâkinne ekŝeraküm lilḥaḳḳi kârihûn. |
And olsun ki, size gerçeği getirdik; fakat çoğunuz gerçeği sevmiyorsunuz. |
We had certainly brought you the truth, but most of you, to the truth, were averse. |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4404 |
495 |
43 |
79 |
25 |
أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ |
em ebramû emran feinnâ mübrimûn. |
Yoksa bir işe mi karar verdiler? Doğrusu Biz de kararlıyız. |
Or have they devised [some] affair? But indeed, We are devising [a plan]. |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4405 |
495 |
43 |
80 |
25 |
أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم ۚ بَلَىٰ وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ |
em yaḥsebûne ennâ lâ nesme`u sirrahüm venecvâhüm. belâ verusülünâ ledeyhim yektübûn. |
Yoksa, kendilerinin gizli veya açık konuşmalarını duymayız mı sanırlar? Hayır; öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz yazmaktadır. |
Or do they think that We hear not their secrets and their private conversations? Yes, [We do], and Our messengers are with them recording. |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4406 |
495 |
43 |
81 |
25 |
قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ |
ḳul in kâne lirraḥmâni veled. feenâ evvelü-l`âbidîn. |
De ki: "Eğer Rahman olan Allah'ın çocuğu olsa, kulluk edenlerin ilki ben olurdum." |
Say, [O Muhammad], "If the Most Merciful had a son, then I would be the first of [his] worshippers." |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4407 |
495 |
43 |
82 |
25 |
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ |
sübḥâne rabbi-ssemâvâti vel'arḍi rabbi-l`arşi `ammâ yeṣifûn. |
Göklerin ve yerin Rabbi, Arşın Rabbi onların vasıflandırmalarından münezzehtir. |
Exalted is the Lord of the heavens and the earth, Lord of the Throne, above what they describe. |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4408 |
495 |
43 |
83 |
25 |
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ |
feẕerhüm yeḫûḍû veyel`abû ḥattâ yülâḳû yevmehümü-lleẕî yû`adûn. |
Bırak onları, kendilerine söz verilen güne kavuşana kadar, dalsınlar, oynasınlar. |
So leave them to converse vainly and amuse themselves until they meet their Day which they are promised. |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4409 |
495 |
43 |
84 |
25 |
وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَٰهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَٰهٌ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ |
vehüve-lleẕî fi-ssemâi ilâhüv vefi-l'arḍi ilâhün. vehüve-lḥakîmü-l`alîm. |
Gökte de Tanrı, yerde de Tanrı O'dur. Hakim olan, her şeyi bilen O'dur. |
And it is Allah who is [the only] deity in the heaven, and on the earth [the only] deity. And He is the Wise, the Knowing. |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4410 |
495 |
43 |
85 |
25 |
وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
vetebârake-lleẕî lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. ve`indehû `ilmü-ssâ`ah. veileyhi türce`ûn. |
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı kendisinin olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek O'na aittir. O'na döneceksiniz. |
And blessed is He to whom belongs the dominion of the heavens and the earth and whatever is between them and with whom is knowledge of the Hour and to whom you will be returned. |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4411 |
495 |
43 |
86 |
25 |
وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
velâ yemlikü-lleẕîne yed`ûne min dûnihi-şşefâ`ate illâ men şehide bilḥaḳḳi vehüm ya`lemûn. |
Allah'ı bırakıp yalvardıkları şeyler, şefaat edemezler. Ancak hakkı bilip ona şahidlik edenler bunun dışındadır. |
And those they invoke besides Him do not possess [power of] intercession; but only those who testify to the truth [can benefit], and they know. |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4412 |
495 |
43 |
87 |
25 |
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ |
velein seeltehüm men ḫaleḳahüm leyeḳûlünne-llâhü feennâ yü'fekûn. |
And olsun ki, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan: "Allah" derler. Öyleyken nasıl da aldatılıp döndürülüyorlar? |
And if you asked them who created them, they would surely say, "Allah." So how are they deluded? |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4413 |
495 |
43 |
88 |
25 |
وَقِيلِهِ يَا رَبِّ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ لَّا يُؤْمِنُونَ |
veḳîlihî yâ rabbi inne hâülâi ḳavmül lâ yü'minûn. |
Onlar hakkında: "Ey Rabbim! Bunlar inanmayan bir millettir" demesi üzerine Allah: "Onlardan geç, esenlik dile; yakında bileceklerdir" buyurdu. |
And [Allah acknowledges] his saying, "O my Lord, indeed these are a people who do not believe." |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |
4414 |
495 |
43 |
89 |
25 |
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
faṣfaḥ `anhüm veḳul selâm. fesevfe ya`lemûn. |
Onlar hakkında: "Ey Rabbim! Bunlar inanmayan bir millettir" demesi üzerine Allah: "Onlardan geç, esenlik dile; yakında bileceklerdir" buyurdu. |
So turn aside from them and say, "Peace." But they are going to know. |
Sayfa 495, Cuz 25, الزخرف, Az-Zukhruf-- الزخرف |