Al-Kahf—الكهف

ḳâle setecidünî in şâe-llâhü ṣâbirav velâ a`ṣî leke emrâ.

Türkçe:
Mûsa dedi ki: "Allah dilerse beni sabırlı bulacaksın; hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim."
İngilizce:
Moses said: "Thou wilt find me, if Allah so will, (truly) patient: nor shall I disobey thee in aught."
Fransızca:
[Moïse] lui dit : "Si Allah veut, tu me trouvera patient; et je ne désobéirai à aucun de tes ordres".
Almanca:
Er sagte: "Du wirst mich inscha-allah geduldig finden, und ich werde dir in keinerlei Anordnung widersprechen!"
Rusça:
Он сказал: "Если Аллах пожелает, то ты найдешь меня терпеливым, и я не ослушаюсь твоего веления".
Arapça:
قَالَ سَتَجِدُنِي إِن شَاءَ اللَّهُ صَابِرًا وَلَا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa: "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim" dedi.
Diyanet Vakfı:
Musa: İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem.

ḳâle feini-tteba`tenî felâ tes'elnî `an şey'in ḥattâ uḥdiŝe leke minhü ẕikrâ.

Türkçe:
Dedi: "Bak, eğer bana uyarsan, ben sana kendisinden bahis açıncaya değin hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"
İngilizce:
The other said: "If then thou wouldst follow me, ask me no questions about anything until I myself speak to thee concerning it."
Fransızca:
"Si tu me suis, dit [l'autre,] ne m'interroge sur rien tant que je ne t'en aurai pas fait mention".
Almanca:
Er sagte: "Solltest du mir folgen, dann frage mich nach nichts, bis ich dir darüber Auskunft gebe."
Rusça:
Он сказал: "Если ты последуешь за мной, то не спрашивай меня ни о чем, пока я сам не поведаю тебе об этом".
Arapça:
قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِي فَلَا تَسْأَلْنِي عَن شَيْءٍ حَتَّىٰ أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Hızır) dedi ki: "O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"
Diyanet Vakfı:
(O kul:) Eğer bana tabi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! dedi.

fenṭaleḳâ. ḥattâ iẕâ rakibâ fi-ssefîneti ḫaraḳahâ. ḳâle eḫaraḳtehâ litugriḳa ehlehâ. leḳad ci'te şey'en imrâ.

Türkçe:
İkisi birlikte yola koyudular. Bir süre sonra gemiye bindiklerinde, tuttu gemiyi deliverdi. Mûsa dedi: "İçindekileri boğmak için mi deldin onu? Vallahi korkunç bir iş yaptın!"
İngilizce:
So they both proceeded: until, when they were in the boat, he scuttled it. Said Moses: "Hast thou scuttled it in order to drown those in it? Truly a strange thing hast thou done!"
Fransızca:
Alors les deux partirent. Et après qu'ils furent montés sur un bateau, l'homme y fit une brèche. [Moïse] lui dit : "Est-ce pour noyer ses occupants que tu l'as ébréché ? Tu as commis, certes, une chose monstrueuse ! ".
Almanca:
Dann gingen beide los. Als die Beiden dann in das Schiff stiegen, schlug er ein Loch hinein. Er (Musa) sagte: "Schlägst du etwa ein Loch hinein, damit du seine Passagiere ertränkst? Gewiß, bereits hast du eine verwerfliche Tat begangen."
Rusça:
Они вдвоем двинулись в путь. Когда же они сели на корабль, он сделал в нем пробоину. Он сказал: "Ты сделал пробоину, чтобы потопить людей на нем? Ты совершил тяжкий поступок!"
Arapça:
فَانطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا رَكِبَا فِي السَّفِينَةِ خَرَقَهَا ۖ قَالَ أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın."
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi.

ḳâle elem eḳul inneke len testeṭî`a me`iye ṣabrâ.

Türkçe:
Dedi: "Ben söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın!"
İngilizce:
He answered: "Did I not tell thee that thou canst have no patience with me?"
Fransızca:
[L'autre] répondit : "N'ai-je pas dit que tu ne pourrais pas garder patience en ma compagnie ? ".
Almanca:
Er sagte: "Habe ich nicht gesagt, daß du gewiß mit mir keine Geduld haben kannst?"
Rusça:
Он сказал: "Разве я не говорил, что ты не сможешь сохранить терпение рядом со мной?"
Arapça:
قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Hızır:) "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.
Diyanet Vakfı:
(Hızır:) Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi.

ḳâle lâ tüâḫiẕnî bimâ nesîtü velâ türhiḳnî min emrî `usrâ.

Türkçe:
Mûsa dedi: "Unuttuğum için beni azarlama; bu yaptığımdan dolayı da bana zorluk çıkarma."
İngilizce:
Moses said: "Rebuke me not for forgetting, nor grieve me by raising difficulties in my case."
Fransızca:
"Ne t'en prend pas à moi, dit [Moïse,] pour un oubli de ma part; et ne m'impose pas de grande difficulté dans mon affaire" .
Almanca:
Er sagte: "Mache mir keine Vorwürfe für das, was ich vergaß, und erlege mir in meiner Angelegenheit nicht noch Erschwernis auf."
Rusça:
Он сказал: "Не наказывай меня за то, что я позабыл, и не возлагай на меня тяжелое бремя".
Arapça:
قَالَ لَا تُؤَاخِذْنِي بِمَا نَسِيتُ وَلَا تُرْهِقْنِي مِنْ أَمْرِي عُسْرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma."
Diyanet Vakfı:
Musa: Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme; işimde bana güçlük çıkarma, dedi.

fenṭaleḳâ. ḥattâ iẕâ leḳiyâ gulâmen feḳatelehû ḳâle eḳatelte nefsen zekiyyetem bigayri nefs. leḳad ci'te şey'en nükrâ.

Türkçe:
Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir oğlana rastgeldiler; tuttu onu öldürdü. Mûsa dedi: "Tertemiz bir insanı, bir cana karşılık olmaksızın öldürdün ha!? Vallahi çok kötü bir iş yaptın!"
İngilizce:
Then they proceeded: until, when they met a young man, he slew him. Moses said: "Hast thou slain an innocent person who had slain none? Truly a foul (unheard of) thing hast thou done!"
Fransızca:
Puis ils partirent tous deux; et quand ils eurent rencontré un enfant, [l'homme] le tua. Alors [Moïse] lui dit : "As-tu tué un être innocent, qui n'a tué personne ? Tu as commis certes, une chose affreuse ! "
Almanca:
Dann gingen beide weiter. Als die Beiden dann auf einen Jungen trafen, tötete er ihn sofort. Er (Musa) sagte: "Hast du etwa einen unschuldigen Menschen getötet, (grundlos und) nicht als Vergeltung für einen (anderen) Menschen?! Gewiß, bereits hast du eine ungeheuerliche Tat begangen."
Rusça:
Они продолжили путь, пока не встретили мальчика, и он убил его. Он сказал: "Неужели ты убил невинного человека, который никого не убивал? Ты совершил предосудительный поступок!"
Arapça:
فَانطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا لَقِيَا غُلَامًا فَقَتَلَهُ قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَّقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُّكْرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: "Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın" dedi.
Diyanet Vakfı:
Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!

ḳâle elem eḳul leke inneke len testeṭî`a me`iye ṣabrâ.

Türkçe:
Dedi: "Ben sana söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın."
İngilizce:
He answered: "Did I not tell thee that thou canst have no patience with me?"
Fransızca:
[L'autre] lui dit : "Ne t'ai-je pas dit que tu ne pourrais pas garder patience en ma compagnie ? "
Almanca:
Er sagte: "Habe ich dir nicht gesagt, daß du gewiß mit mir keine Geduld haben kannst?"
Rusça:
Он сказал: "Разве я не говорил тебе, что ты не сможешь сохранить терпение рядом со мной?"
Arapça:
۞ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكَ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hızır dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?"
Diyanet Vakfı:
(Hızır:) Ben sana, benimle beraber (olacaklara) sabredemezsin, demedim mi? dedi.

ḳâle in seeltüke `an şey'im ba`dehâ felâ tüṣâḥibnî. ḳad belagte mil ledünnî `uẕrâ.

Türkçe:
Mûsa dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Vallahi, öyle bir durumda benden ayrılmakta mazur sayılacaksın."
İngilizce:
(Moses) said: "If ever I ask thee about anything after this, keep me not in thy company: then wouldst thou have received (full) excuse from my side."
Fransızca:
"Si, après cela, je t'interroge sur quoi que ce soit, dit [Moïse,] alors ne m'accompagne plus. Tu seras alors excusé de te séparer de moi".
Almanca:
Er sagte: "Sollte ich dich nach irgend etwas nach diesem fragen, dann laß mich nicht länger dein Begleiter sein, bereits hast du von mir aus eine Entschuldigung."
Rusça:
Он сказал: "Если я спрошу тебя о чем-либо после этого, то не продолжай путь вместе со мной. Ты уже получил мои извинения".
Arapça:
قَالَ إِن سَأَلْتُكَ عَن شَيْءٍ بَعْدَهَا فَلَا تُصَاحِبْنِي ۖ قَدْ بَلَغْتَ مِن لَّدُنِّي عُذْرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Musa) dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! Hakikaten benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın.
Diyanet Vakfı:
Musa: Eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan (ileri sürebilecek) mazeretin sonuna ulaştın.

fenṭaleḳâ. ḥattâ iẕâ eteyâ ehle ḳaryetin-staṭ`amâ ehlehâ feebev ey yüḍayyifûhümâ fevecedâ fîhâ cidâray yürîdü ey yenḳaḍḍa feeḳâmeh. ḳâle lev şi'te letteḫaẕte `aleyhi ecrâ.

Türkçe:
Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar; genç adam tuttu onu onardı. Mûsa "İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın." dedi.
İngilizce:
Then they proceeded: until, when they came to the inhabitants of a town, they asked them for food, but they refused them hospitality. They found there a wall on the point of falling down, but he set it up straight. (Moses) said: "If thou hadst wished, surely thou couldst have exacted some recompense for it!"
Fransızca:
Ils partirent donc tous deux; et quand ils furent arrivés à un village habité, ils demandèrent à manger à ses habitants; mais ceux-ci refusèrent de leur donner l'hospitalité. Ensuite, ils y trouvèrent un mur sur le point de s'écrouler. L'homme le redressa. Alors [Moïse] lui dit : "Si tu voulais, tu aurais bien pu réclamer pour cela un salaire".
Almanca:
Dann gingen beide weiter. Als die Beiden dann die Bewohner einer Ortschaft erreichten, fragten beide ihre Bewohner nach Speise, aber diese weigerten sich, ihnen Gastfreundschaft zu gewähren. Dann fanden beide eine Mauer, die dabei war, einzustürzen, und er richtete sie wieder auf. Er (Musa) sagte: "Wenn du möchtest, könntest du dafür Lohn verlangen."
Rusça:
Они продолжили путь, пока не пришли к жителям одного селения. Они попросили его жителей накормить их, но те отказались принять их гостями. Они увидели там стену, которая была готова обрушиться, и он выпрямил ее. Он сказал: "Если бы ты захотел, то получил бы за это вознаграждение".
Arapça:
فَانطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَن يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَن يَنقَضَّ فَأَقَامَهُ ۖ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَاتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: "İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın" dedi.
Diyanet Vakfı:
Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi.

ḳâle hâẕâ firâḳu beynî vebeynik. seünebbiüke bite'vîli mâ lem testeṭi` `aleyhi ṣabrâ.

Türkçe:
Dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramın ayrılmasıdır. Şimdi sana, tahammül edemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim."
İngilizce:
He answered: "This is the parting between me and thee: now will I tell thee the interpretation of (those things) over which thou wast unable to hold patience.
Fransızca:
"Ceci [marque] la séparation entre toi et moi, dit [l'homme,] Je vais t'apprendre l'interprétation de ce que tu n'as pu supporter avec patience.
Almanca:
Er sagte: "Dies ist das Trennende zwischen mir und dir! Ich werde dir jedoch die Deutung dessen mitteilen, wofür du keine Geduld aufbringen konntest."
Rusça:
Он сказал: "Здесь я с тобой расстанусь, но я поведую тебе толкование того, к чему ты не смог отнестись с терпением.
Arapça:
قَالَ هَٰذَا فِرَاقُ بَيْنِي وَبَيْنِكَ ۚ سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِع عَّلَيْهِ صَبْرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hızır dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim."
Diyanet Vakfı:
(Hızır) şöyle dedi: "İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim."

Pages

Al-Kahf—الكهف beslemesine abone olun.