
yeḫâfûne rabbehüm min fevḳihim veyef`alûne mâ yü'merûn.
Türkçe:
Üstlerinde egemen olan Rablerinden ürperirler ve emredildikleri şeyi yaparlar.
İngilizce:
They all revere their Lord, high above them, and they do all that they are commanded.
Fransızca:
Ils craignent leur Seigneur, au-dessus d'eux, et font ce qui leur est commandé.
Almanca:
Sie (die Engel) fürchten ihren HERRN über ihnen und tun, was ihnen geboten wird.
Rusça:
Они боятся своего Господа, который над ними, и совершают то, что им велено.
Arapça:
يَخَافُونَ رَبَّهُم مِّن فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ ۩
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine hakim olan Rabblerinden korkarlar ve emrolundukları her şeyi yaparlar.
Diyanet Vakfı:
Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar.

veḳâle-llâhü lâ tetteḫiẕû ilâheyni-ŝneyn. innemâ hüve ilâhüv vâḥid. feiyyâye ferhebûn.
Türkçe:
Allah buyurdu ki: "İki ilah edinmeyin; O sadece bir tek ilahtır. Yalnız benden korkun."
İngilizce:
Allah has said: "Take not (for worship) two gods: for He is just One Allah: then fear Me (and Me alone)."
Fransızca:
Allah dit : "Ne prenez pas deux divinités. Il n'est qu'un Dieu unique. Donc, ne craignez que Moi".
Almanca:
Und ALLAH sagte: "Nehmt euch nicht zwei Gottheiten! ER ist gewiß nur ein einziger Gott, so habt vor Mir alleine Ehrfurcht!"
Rusça:
Аллах сказал: "Не поклоняйтесь двум богам, ибо есть только один Бог. Меня одного бойтесь".
Arapça:
۞ وَقَالَ اللَّهُ لَا تَتَّخِذُوا إِلَٰهَيْنِ اثْنَيْنِ ۖ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۖ فَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, buyurmuştur ki: İki ilâh edinmeyin. O, ancak bir ilâhdır. Onun için yalnız benden korkun.
Diyanet Vakfı:
Allah buyurdu ki: İki tanrı edinmeyin! O ancak bir Tanrı'dır. O halde yalnız benden korkun!

velehû mâ fi-ssemâvâti vel'arḍi velehü-ddînü vâṣibâ. efegayra-llâhi tetteḳûn.
Türkçe:
Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Din de sürekli olarak yalnız O'nundur. Hâlâ, Allah'tan başkasından mı sakınıyorsunuz!
İngilizce:
To Him belongs whatever is in the heavens and on earth, and to Him is duty due always: then will ye fear other than Allah?
Fransızca:
C'est à Lui qu'appartient ce qui est dans les cieux et sur la terre; c'est à Lui que l'obéissance perpétuelle est due. Craindriez-vous donc, d'autres qu'Allah ?
Almanca:
Und Ihm gehört, was in den Himmeln und auf Erden ist. Und Ihm gehört der Din für immer. Handelt ihr etwa Taqwa gemäß (anderen) außer ALLAH gegenüber?!
Rusça:
Ему принадлежит то, что на небесах и на земле. Ему одному надлежит поклоняться. Неужели вы станете бояться кого-либо помимо Аллаха?
Arapça:
وَلَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَهُ الدِّينُ وَاصِبًا ۚ أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَتَّقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerde ve yerde olan her şey yalnız O'nundur. Din de daima O'nundur. Böyle iken, siz Allah'tan başkasından mı korkarsınız?
Diyanet Vakfı:
Göklerde ve yerde ne varsa, O'nundur, din de yalnız O'nundur. O halde Allah'tan başkasından mı korkuyorsunuz?

vemâ biküm min ni`metin femine-llâhi ŝümme iẕâ messekümu-ḍḍurru feileyhi tec'erûn.
Türkçe:
Sahip olduğunuz her nimet Allah'tandır. Sonra size bir zorluk/keder dokunduğu zaman yalnız O'na yakarırsınız.
İngilizce:
And ye have no good thing but is from Allah: and moreover, when ye are touched by distress, unto Him ye cry with groans;
Fransızca:
Et tout ce que vous avez comme bienfait provient d'Allah. Puis quand le malheur vous touche, c'est Lui que vous implorez a haute voix.
Almanca:
Und was ihr an Wohlergehen genießt, ist von ALLAH. Und dann, wenn Unglück euch trifft, zu Ihm alleine fleht ihr.
Rusça:
Все блага, которые вы имеете, - от Аллаха. И если вас касается беда, то вы громко зовете Его на помощь.
Arapça:
وَمَا بِكُم مِّن نِّعْمَةٍ فَمِنَ اللَّهِ ۖ ثُمَّ إِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَإِلَيْهِ تَجْأَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sizde nimet namına ne varsa hep Allah dandır. Sonra size sıkıntı dokununca Allah a feryad edersiniz.
Diyanet Vakfı:
Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır. Sonra size bir zarar dokunduğu zaman dayalnız O'na yalvarırsınız.

ŝümme iẕâ keşefe-ḍḍurra `anküm iẕâ ferîḳum minküm birabbihim yüşrikûn.
Türkçe:
Sonra da zorluk ve kederi sizden kaldırdığında, içinizden bir zümre kendi Rablerine hemen ortak koşuverir,
İngilizce:
Yet, when He removes the distress from you, behold! some of you turn to other gods to join with their Lord-
Fransızca:
Et une fois qu'Il a dissipé voter malheur, voilà qu'une partie d'entre vous se mettent à donner des associés à leur Seigneur,
Almanca:
Dann, wenn ER das Unglück von euch beseitigt, gibt es eine Gruppe von euch, die ihrem HERRN gegenüber Schirk betreibt,
Rusça:
Когда же Он избавляет вас от беды, то некоторые из вас начинают приобщать сотоварищей к своему Господу.
Arapça:
ثُمَّ إِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنكُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنكُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra Allah bu sıkıntıyı sizden kaldırdığı zaman, bir de bakarsınız ki, içinizden bir topluluk, hemen Rablerine ortak koşarlar.
Diyanet Vakfı:
Sonra da sizden o zararı giderdiğinde, içinizden bir zümre, hemen Rablerine ortak koşarlar!

liyekfürû bimâ âteynâhüm. fetemette`û. fesevfe ta`lemûn.
Türkçe:
Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler diye. Hadi, zevklenin/nimetlenin, yakında bileceksiniz.
İngilizce:
(As if) to show their ingratitude for the favours we have bestowed on them! then enjoy (your brief day): but soon will ye know (your folly)!
Fransızca:
méconnaissant ainsi ce que Nous leur avons donné. Jouissez donc [pour un temps ! ] Bientôt vous saurez !
Almanca:
damit sie dem gegenüber, was WIR ihnen gaben, Kufr betreibt. Also vergnügt euch nur! Ihr werdet es noch wissen.
Rusça:
Таким образом они отвергают то, что Мы даровали им. Пользуйтесь благами, и скоро вы узнаете.
Arapça:
لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ ۚ فَتَمَتَّعُوا ۖ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunu kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etmek için yaparlar. Şimdi eğlenin bakalım! Fakat yakında bileceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için (öyle yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın; fakat yakında hakikati bileceksiniz!

veyec`alûne limâ lâ ya`lemûne neṣîbem mimmâ razaḳnâhüm. tellâhi letüs'elünne `ammâ küntüm tefterûn.
Türkçe:
Tutuyor, kendilerine verdiğimiz rızıklardan, hiçbir şeyin farkında olmayanlara pay çıkarıyorlar. Allah'a yemin olsun ki, iftira edip durduğunuz şeylerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz.
İngilizce:
And they (even) assign, to things they do not know, a portion out of that which We have bestowed for their sustenance! By Allah, ye shall certainly be called to account for your false inventions.
Fransızca:
Et ils assignent une partie [des biens] que Nous leur avons attribués à (des idoles) qu'ils ne connaissent pas. Par Allah ! Vous serez certes interrogés sur ce que vous inventiez.
Almanca:
Und sie bestimmen für diejenigen (Götter), die nichts wissen, einen Anteil vom Rizq, das WIR ihnen gewährten. Bei ALLAH! Gewiß, Ihr werdet zur Rechenschaft gezogen für das, was ihr zu erdichten pflegtet.
Rusça:
Они отдают долю из того, чем Мы их наделили, ради того, что им неизвестно. Клянусь Аллахом, вы будете спрошены обо всем, что измышляете!
Arapça:
وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَصِيبًا مِّمَّا رَزَقْنَاهُمْ ۗ تَاللَّهِ لَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنتُمْ تَفْتَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir de müşrikler kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden tutuyorlar mahiyetini bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki, siz bu yaptığınız iftiralardan mutlaka hesaba çekileceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Bir de kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki, iftira etmekte olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz!

veyec`alûne lillâhi-lbenâti sübḥânehû velehüm mâ yeştehûn.
Türkçe:
Tutuyor, Allah'a kızları nispet ediyorlar. Hâşâ! O, bunlardan arınmıştır. İştah duydukları şeyler de kendilerinin mi?
İngilizce:
And they assign daughters for Allah! - Glory be to Him! - and for themselves (sons,- the issue) they desire!
Fransızca:
Et ils assignent à Allah des filles. Gloire et pureté à Lui ! Et à eux-mêmes, cependant, (ils assignent) ce qu'ils désirent (des fils).
Almanca:
Und sie setzen für ALLAH Töchter ein gepriesen-erhaben ist ER! - und für sich (nur) das, was sie sich wünschen.
Rusça:
Они приписывают Аллаху дочерей. Пречист Он! Себе же они оставляют тех, кого хотят.
Arapça:
وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ ۙ وَلَهُم مَّا يَشْتَهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, Allah'a kızlar isnad ediyorlar. O, bundan münezzehtir. Kendilerine ise erkek çocukları isnad ederler.
Diyanet Vakfı:
Onlar, kızların Allah'a ait olduğunu iddia ediyorlar. Haşa! Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri de (erkek çocuklar) kendilerinin oluyor.

veiẕâ büşşira eḥadühüm bil'ünŝâ żalle vechühû müsveddev vehüve keżîm.
Türkçe:
Onlardan birine kız çocuk müjdelendiğinde yüzü simsiyah kesilir. Öfkeden yutkunur da yutkunur o!
İngilizce:
When news is brought to one of them, of (the birth of) a female (child), his face darkens, and he is filled with inward grief!
Fransızca:
Et lorsqu'on annonce à l'un d'eux une fille, son visage s'assombrit et une rage profonde [l'envahit].
Almanca:
Und wenn jemandem von ihnen die frohe Nachricht über (die Geburt) einer Weiblichen überbracht wurde, blieb sein Gesicht verfinstert, während er voller Groll ist.
Rusça:
Когда кому-либо из них сообщают весть о девочке, лицо его чернеет, и он сдерживает свой гнев.
Arapça:
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِالْأُنثَىٰ ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Halbuki onlardan birine, kız doğum haberi müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolar, yüzü kapkara kesilir.
Diyanet Vakfı:
Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir.

yetevârâ mine-lḳavmi min sûi mâ büşşira bih. eyümsikühû `alâ hûnin em yedüssühû fi-ttürâb. elâ sâe mâ yaḥkümûn.
Türkçe:
Kendisine muştulananın utancından ötürü toplumdan gizlenir. Hakaret/eziklik üzere tutsun mu onu yoksa toprağın bağrına mı gömsün onu. Bakın ne kötü hüküm veriyorlar!
İngilizce:
With shame does he hide himself from his people, because of the bad news he has had! Shall he retain it on (sufferance and) contempt, or bury it in the dust? Ah! what an evil (choice) they decide on?
Fransızca:
Il se cache des gens, à cause du malheur qu'on lui a annoncé. Doit-il la garder malgré la honte ou l'enfouira-t-il dans la terre ? Combien est mauvais leur jugement !
Almanca:
Er zieht sich vor den Leuten zurück wegen der Schlechtigkeit dessen, was ihm an froher Nachricht überbracht wurde: "Soll er sie (das weibliche Neugeborene) trotz Demütigung behalten oder soll er sie in der Erde vergraben?" Ja! Erbärmlich ist das, was sie urteilen.
Rusça:
Он прячется от людей из-за дурной вести. Оставит ли он себе ребенка с позором или же закопает ее в землю? Воистину, скверны их решения!
Arapça:
يَتَوَارَىٰ مِنَ الْقَوْمِ مِن سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ ۚ أَيُمْسِكُهُ عَلَىٰ هُونٍ أَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِ ۗ أَلَا سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendisine verilen müjdenin kötülüğü, dolayısıyla kavminden gizlenir. Şimdi acaba o çocuğu zillet ve horluğa katlanarak saklayacak mı? Yoksa toprağa mı gömecek? Dikkat edin verdikleri hüküm ne kötüdür!
Diyanet Vakfı:
Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!
Pages
