
hüve-lleẕî enzele mine-ssemâi mâel leküm minhü şerâbüv veminhü şecerun fîhi tüsîmûn.
Türkçe:
O sizin için gökten bir su indirdi; ondan bir içecek var. Kendisinden hayvanlarınıza yedirdiğiniz bir ağaç da ondan oluşmaktadır.
İngilizce:
It is He who sends down rain from the sky: from it ye drink, and out of it (grows) the vegetation on which ye feed your cattle.
Fransızca:
C'est Lui qui, du ciel, a fait descendre de l'eau qui vous sert de boisson et grâce à la quelle poussent des plantes dont vous nourrissez vos troupeaux.
Almanca:
ER ist Derjenige, Der vom Himmel Wasser fallen ließ. Von ihm habt ihr Trank und von ihm wachsen Pflanzen, auf denen ihr weiden laßt.
Rusça:
Он - Тот, Кто ниспосылает с неба воду. Она служит для вас питьем, и благодаря ей произрастают растения, среди которых вы пасете скот.
Arapça:
هُوَ الَّذِي أَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً ۖ لَّكُم مِّنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ فِيهِ تُسِيمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sizin için gökten su indiren O'dur. İçecek su ondandır; hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de o su ile yetişir.
Diyanet Vakfı:
Gökten suyu indiren O'dur. Ondan hem size içecek vardır, hem de hayvanlarınızı otlatacağınız bitkiler.

yümbitü leküm bihi-zzer`a vezzeytûne venneḫîle vel'a`nâbe vemin külli-ŝŝemerât. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy yetefekkerûn.
Türkçe:
O suyla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşitten meyvalar bitirir. Hiç kuşkusuz, bunda, derin derin düşünen bir toplum için gerçek bir mucize vardır.
İngilizce:
With it He produces for you corn, olives, date-palms, grapes and every kind of fruit: verily in this is a sign for those who give thought.
Fransızca:
D'elle, Il fait pousser pour vous, les cultures, les oliviers, les palmiers, les vignes et aussi toutes sortes de fruits. Voilà bien là une preuve pour des gens qui réfléchissent.
Almanca:
Damit läßt ER für euch Gewächs, Oliven, Dattelpalmen, Trauben und von jeglichen Früchten hervorsprießen. Gewiß, darin ist zweifelsohne eine Aya für Leute, die sich besinnen.
Rusça:
Он взращивает для вас злаки, маслины, финики, виноград и всевозможные плоды. Воистину, в этом - знамение для людей размышляющих.
Arapça:
يُنبِتُ لَكُم بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخِيلَ وَالْأَعْنَابَ وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşit meyveleri bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir topluluk için büyük bir ibret vardır. ()
Diyanet Vakfı:
(Allah) su sayesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.

veseḫḫara lekümü-lleyle vennehâra veşşemse velḳamer. vennücûmü müseḫḫarâtüm biemrih. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy ya`ḳilûn.
Türkçe:
Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin emrinize vermiştir. Yıldızlar da O'nun emriyle bir hizmete boyun eğmiştir. Bütün bunlarda, aklını çalıştıran bir topluluk için elbette ibretler vardır.
İngilizce:
He has made subject to you the Night and the Day; the sun and the moon; and the stars are in subjection by His Command: verily in this are Signs for men who are wise.
Fransızca:
Pour vous, Il a assujetti la nuit et le jour; le soleil et la lune. Et à Son ordre sont assujetties les étoiles. Voilà bien là des preuves pour des gens qui raisonnent.
Almanca:
Und ER machte euch die Nacht, das Tageslicht, die Sonne und den Mond gratis fügbar. Ebenfalls sind die Sterne Seiner Bestimmung nach gratis fügbar. Gewiß, darin sind zweifelsohne Ayat für Leute, die verständig sind.
Rusça:
Он покорил вам ночь и день, солнце и луну. Звезды также покорны по Его воле. Воистину, в этом - знамения для людей разумеющих.
Arapça:
وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ ۖ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır.
Diyanet Vakfı:
O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.

vemâ ẕerae leküm fi-l'arḍi muḫtelifen elvânüh. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy yeẕẕekkerûn.
Türkçe:
Ve sizin için yeryüzünde, çeşit çeşit renklerde başka şeylere de vücut vermiştir. Bütün bunlarda, düşünüp ibret alacak bir toplum için elbette bir mucize vardır.
İngilizce:
And the things on this earth which He has multiplied in varying colours (and qualities): verily in this is a sign for men who celebrate the praises of Allah (in gratitude).
Fransızca:
Ce qu'Il a créé pour vous sur la terre a des couleurs diverses. Voilà bien là une preuve pour des gens qui se rappellent.
Almanca:
Und was ER für euch auf Erden an mannigfarbiger Vielfalt erschuf, gewiß, darin ist zweifelsohne eine Aya für Leute, die sich entsinnen.
Rusça:
Он сотворил для вас на земле разнообразие цветов. Воистину, в этом - знамение для людей поминающих.
Arapça:
وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yeryüzünde sizin için yarattığı değişik renklerdeki şeyleri de sizin hizmetinize sunmuştur. Elbette bunda öğüt alan kimseler için bir ibret vardır.
Diyanet Vakfı:
Yeryüzünde sizin için rengarenk yarattıklarında da öğüt alan bir toplum için gerçek bir ibret vardır.

vehüve-lleẕî seḫḫara-lbaḥra lite'külû minhü laḥmen ṭariyyev vetestaḫricû minhü ḥilyeten telbesûnehâ. vetera-lfülke mevâḫira fîhi velitebtegû min faḍlihî vele`alleküm teşkürûn.
Türkçe:
Ve O'dur ki, içinden taze bir et yemeniz ve kuşanacağınız bir süs çıkarmanız için denizi emrinize vermiştir. Gemileri onda yara yara gider görürsün. Böyle yapmıştır ki, O'nun kereminden nasip arayasınız ve şükredebilesiniz.
İngilizce:
It is He Who has made the sea subject, that ye may eat thereof flesh that is fresh and tender, and that ye may extract therefrom ornaments to wear; and thou seest the ships therein that plough the waves, that ye may seek (thus) of the bounty of Allah and that ye may be grateful.
Fransızca:
Et c'est Lui qui a assujetti la mer afin que vous en mangiez une chair fraîche, et que vous en retiriez des parures que vous portez. Et tu vois les bateaux fendre la mer avec bruit, pour que vous partiez en quête de Sa grâce et afin que vous soyez reconnaissants.
Almanca:
Und ER ist Derjenige, Der euch das Meer gratis fügbar machte, damit ihr von ihm saftiges Fleisch speist und aus ihm Schmuck herausfischt, den ihr anzieht - und du siehst, daß die Schiffe es durchpflügen - und damit ihr nach Seiner Gunst strebt, und damit ihr euch dankbar erweist.
Rusça:
Он - Тот, Кто подчинил море, чтобы вы вкушали из него свежее мясо и добывали в нем украшения, которые вы носите. Ты видишь корабли, которые бороздят его для того, чтобы вы могли снискать Его милость, - быть может, вы будете благодарны.
Arapça:
وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yine denizden taze et (balık) yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye, denizi emrinize veren Allah'tır. Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun. Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için Allah böyle yapmıştır.
Diyanet Vakfı:
İçinden taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs (eşyası) çıkarmanız için denizi emrinize veren O'dur. Gemilerin denizde (suları) yara yara gittiklerini de görüyorsun. (Bütün bunlar) onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.

veelḳâ fi-l'arḍi ravâsiye en temîde biküm veenhârav vesübülel le`alleküm tehtedûn.
Türkçe:
Sizi çalkayıp sarsar diye yerküreye ağır dağlar, ırmaklar, yollar koydu. İyiye ve doğruya ulaşmanız umulmaktadır.
İngilizce:
And He has set up on the earth mountains standing firm, lest it should shake with you; and rivers and roads; that ye may guide yourselves;
Fransızca:
Et Il a implanté des montagnes immobiles dans la terre afin qu'elle ne branle pas en vous emportant avec elle de même que des rivières et des sentiers, pour que vous vous guidiez,
Almanca:
Und ER setzte auf Erden Felsenberge, damit sie mit euch nicht schwankt, sowie Flüsse und Wege, damit ihr Rechtleitung findet.
Rusça:
Он поместил на земле незыблемые горы, дабы она не колебалась вместе с вами, а также реки и дороги, дабы вы могли идти верным путем.
Arapça:
وَأَلْقَىٰ فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَارًا وَسُبُلًا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar yerleştirdi. Yolunuzu bulmanız için de nehirler ve yollar yarattı.
Diyanet Vakfı:
Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı.

ve`alâmât. vebinnecmi hüm yehtedûn.
Türkçe:
Ve nice işaretler! Yıldızla da onlar, yol ve yön doğrulturlar.
İngilizce:
And marks and sign-posts; and by the stars (men) guide themselves.
Fransızca:
ainsi que des points de repère. Et au moyen des étoiles [les gens] se guident .
Almanca:
Ebenso (setzte ER) Merkmale. Und mit dem Stern finden sie Rechtleitung.
Rusça:
Он создал приметы. А по звездам они находят правильную дорогу.
Arapça:
وَعَلَامَاتٍ ۚ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Daha birçok âlametler yarattı. İnsanlar geceleyin de Allah'ın yarattığı yıldızlarla yönlerini bulurlar.
Diyanet Vakfı:
Daha nice alametler (yarattı). Onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar.

efemey yaḫlüḳu kemel lâ yaḫlüḳ. efelâ teẕekkerûn.
Türkçe:
Yaratan, yaratmayana benzer mi? Hiç düşünmüyor musunuz?
İngilizce:
Is then He Who creates like one that creates not? Will ye not receive admonition?
Fransızca:
Celui qui crée est-il semblable à celui qui ne crée rien ? Ne vous souvenez-vous pas ?
Almanca:
Ist Derjenige, Der erschafft, etwa demjenigen gleichzusetzen, der nichts erschafft?! Wollt ihr euch etwa nicht besinnen?!
Rusça:
Разве Тот, Кто творит, подобен тому, кто не творит? Неужели вы не помяните назидание?
Arapça:
أَفَمَن يَخْلُقُ كَمَن لَّا يَخْلُقُ ۗ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hiç yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Artık siz düşünmez misiniz?
Diyanet Vakfı:
O halde, yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Hala düşünmüyor musunuz?

vein te`uddû ni`mete-llâhi lâ tuḥṣûhâ. inne-llâhe legafûrur raḥîm.
Türkçe:
Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.
İngilizce:
If ye would count up the favours of Allah, never would ye be able to number them: for Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
Et si vous comptez les bienfaits d'Allah, vous ne saurez pas les dénombrer. Car Allah est Pardonneur, et Miséricordieux.
Almanca:
Und wenn ihr ALLAHs Gaben aufzählen würdet, würdet ihr sie nie umfassend erfassen. Gewiß, ALLAH ist doch allvergebend, allgnädig.
Rusça:
Если вы станете считать милости Аллаха, то не пересчитаете их! Воистину, Аллах - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
وَإِن تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا ۗ إِنَّ اللَّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Halbuki Allah'ın nimetlerini teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız. Hakikaten Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

vellâhü ya`lemü mâ tüsirrûne vemâ tü`linûn.
Türkçe:
Allah, sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir.
İngilizce:
And Allah doth know what ye conceal, and what ye reveal.
Fransızca:
Et Allah sait ce que vous cachez et ce que vous divulguez.
Almanca:
Und ALLAH kennt das, was ihr verheimlicht und was ihr offenlegt.
Rusça:
Аллах ведает то, что вы утаиваете, и то, что вы совершаете открыто.
Arapça:
وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.
Diyanet Vakfı:
Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.
Pages
