An-Nahl—النحل

innemâ ḳavlünâ lişey'in iẕâ eradnâhü en neḳûle lehû kün feyekûn.

Türkçe:
Biz bir şeyi dilediğimizde, onun hakkında söyleyeceğimiz söz, "Ol!" demekten ibarettir; o hemen oluverir.
İngilizce:
For to anything which We have willed, We but say the word, "Be", and it is.
Fransızca:
Quand Nous voulons une chose, Notre seule parole est : "Sois". Et, elle est.
Almanca:
Unser Wort einer Sache gegenüber, wenn WIR sie wollen, ist ausschließlich, daß WIR ihr sagen: "Sei!" Dann ist sie.
Rusça:
Когда Мы хотим чего-либо, то стоит Нам сказать: "Будь!" - как это сбывается.
Arapça:
إِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ إِذَا أَرَدْنَاهُ أَن نَّقُولَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz bir şeyi dilediğimiz zaman, ona sözümüz sadece "ol" dememizdir. O da hemen oluverir.
Diyanet Vakfı:
Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona (söyleyecek) sözümüz sadece "Ol" dememizdir. Hemen oluverir.

velleẕîne hâcerû fi-llâhi mim ba`di mâ żulimû lenübevviennehüm fi-ddünyâ ḥaseneh. veleecru-l'âḫirati ekber. lev kânû ya`lemûn.

Türkçe:
Zulme uğratıldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenlere biz, dünyada elbette güzelce mekân tutturacağız. Âhiretin ödülü mutlaka daha büyüktür. Bir bilselerdi!
İngilizce:
To those who leave their homes in the cause of Allah, after suffering oppression,- We will assuredly give a goodly home in this world; but truly the reward of the Hereafter will be greater. If they only realised (this)!
Fransızca:
Et ceux qui, pour (la cause d') Allah, ont émigré après avoir subi des injustices, Nous les installerons dans une situation agréable dans la vie d'ici-bas. Et le salaire de la vie dernière sera plus grand encore s'ils savaient !
Almanca:
Und denjenigen, die wegen ALLAH Hidschra unternahmen, nachdem ihnen Unrecht angetan worden ist, werden WIR gewiß im Diesseits einen schönen Aufenthaltsort gewähren. Doch die Belohnung des Jenseits ist noch größer, würden sie es nur wissen.
Rusça:
Тех, которые переселились ради Аллаха после того, как подверглись притеснениям, Мы одарим прекрасным жилищем в этом мире, а вознаграждение в Последней жизни будет еще больше. Если бы они только знали!
Arapça:
وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي اللَّهِ مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً ۖ وَلَأَجْرُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Halbuki bilirlerse ahiretin mükafatı elbette daha büyüktür.
Diyanet Vakfı:
Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onları dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Eğer bilirlerse ahiretin mükafatı elbette daha büyüktür.

elleẕîne ṣaberû ve`alâ rabbihim yetevekkelûn.

Türkçe:
O Allah yolunda hicret edenler, sabrederler ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.
İngilizce:
(They are) those who persevere in patience, and put their trust on their Lord.
Fransızca:
Eux qui ont enduré et placé leur confiance en leur Seigneur.
Almanca:
Dies sind diejenigen, die sich in Geduld übten und Tawakkul ihrem HERRN gegenüber praktizierten.
Rusça:
Это - те, которые проявляют терпение и уповают только на своего Господа.
Arapça:
الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O Muhacirler, müşriklerin eziyetlerine sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.
Diyanet Vakfı:
(Onlar) sadece Rablerine tevekkül ederek sabredenlerdir.

vemâ erselnâ min ḳablike illâ ricâlen nûḥî ileyhim fes'elû ehle-ẕẕikri in küntüm lâ ta`lemûn.

Türkçe:
Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir/Kur'an ehline sorun.
İngilizce:
And before thee also the messengers We sent were but men, to whom We granted inspiration: if ye realise this not, ask of those who possess the Message.
Fransızca:
Nous n'avons envoyé, avant toi, que des hommes auxquels Nous avons fait des révélations. Demandez donc aux gens du rappel si vous ne savez pas.
Almanca:
Und vor dir entsandten WIR als Gesandte nur Männer, denen WIR Wahy zuteil werden ließen. So fragt die Leute von Adh-dhikr , wenn ihr selbst nicht wisst.
Rusça:
Мы посылали до тебя посланниками только мужей, которым внушали откровение. Если вы не знаете, то спросите обладателей Напоминания.
Arapça:
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًا نُّوحِي إِلَيْهِمْ ۚ فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Peygamber!) Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bunu bilmiyorsanız Tevrat ve İncil âlimlerine sorun.
Diyanet Vakfı:
Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.

bilbeyyinâti vezzübür. veenzelnâ ileyke-ẕẕikra litübeyyine linnâsi mâ nüzzile ileyhim vele`allehüm yetefekkerûn.

Türkçe:
Açık delillerle, kitaplarla gönderdik. Sana da bu zikiri/Kur'an'ı vahyettik ki, kendilerine indirileni insanlara açık-seçik bildiresin de derin derin düşünebilsinler.
İngilizce:
(We sent them) with Clear Signs and Books of dark prophecies; and We have sent down unto thee (also) the Message; that thou mayest explain clearly to men what is sent for them, and that they may give thought.
Fransızca:
(Nous les avons envoyés) avec des preuves évidentes et des livres saints. Et vers toi, Nous avons fait descendre le Coran, pour que tu exposes clairement aux gens ce qu'on a fait descendre pour eux et afin qu'ils réfléchissent.
Almanca:
(WIR entsandten sie) mit klaren Zeichen und mit den Schriften, und WIR sandten dir die Ermahnung (den Quran) hinab, damit du den Menschen das erläuterst, was ihnen nach und nach hinabgesandt wurde, und damit sie sich besinnen.
Rusça:
Мы отправляли посланников с ясными знамениями и Писаниями. А тебе Мы ниспослали Напоминание для того, чтобы ты разъяснил людям то, что им ниспослано, и для того, чтобы они призадумались.
Arapça:
بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ ۗ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.
Diyanet Vakfı:
Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik.

efeemine-lleẕîne mekerü-sseyyiâti ey yaḫsife-llâhü bihimü-l'arḍa ev ye'tiyehümü-l`aẕâbü min ḥayŝü lâ yeş`urûn.

Türkçe:
Kötülükleri yapmak için tuzak kuranlar, Allah'ın kendilerini yere geçirmeyeceğinden yahut hiç fark edemeyecekleri bir yerden azabın kendilerine gelmeyeceğinden emin mi oldular?
İngilizce:
Do then those who devise evil (plots) feel secure that Allah will not cause the earth to swallow them up, or that the Wrath will not seize them from directions they little perceive?-
Fransızca:
Ceux qui complotaient des méfaits sont-ils à l'abri de ce qu'Allah les engloutisse en terre ou que leur vienne le châtiment d'où ils ne s'attendaient point ?
Almanca:
Fühlen sich diejenigen, welche die gottmißfälligen Taten intrigieren, etwa sicher davor, daß ALLAH mit ihnen die Erde nicht versenkt, oder daß die Peinigung sie ereilt, von wo sie nicht merken?!
Rusça:
Неужели те, которые строят злые козни, не опасаются того, что Аллах заставит землю поглотить их, или мучения постигнут их оттуда, откуда они их не ожидают?
Arapça:
أَفَأَمِنَ الَّذِينَ مَكَرُوا السَّيِّئَاتِ أَن يَخْسِفَ اللَّهُ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sinsice kötü tuzaklar kuranlar, Allah'ın kendilerini yerin dibine geçiremeyeceğinden, yahut bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?
Diyanet Vakfı:
Kötülük tuzakları kuranlar, Allah'ın, kendilerini yere geçirmeyeceğinden veya kendilerine bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

ev ye'ḫuẕehüm fî teḳallübihim femâ hüm bimü`cizîn.

Türkçe:
Yahut dönüp dolaşmaları sırasında kendilerini yakalamayacağından... Onlar buna engel de olamazlar.
İngilizce:
Or that He may not call them to account in the midst of their goings to and fro, without a chance of their frustrating Him?-
Fransızca:
Ou bien qu'Il les saisisse en pleine activité sans qu'ils puissent échapper (au châtiment d'Allah).
Almanca:
Oder daß ER sie zugrunde richtet, während sie (ihren Beschäftigungen) nachgehen?! Denn sie können (Ihm) nicht zu 1 schaffen machen.
Rusça:
Или того, что Он схватит их, пока они мечутся, и они не смогут избежать этого?
Arapça:
أَوْ يَأْخُذَهُمْ فِي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُم بِمُعْجِزِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yahut (rızık için) dolaşıp dururlarken (Allah'ın azabının) kendilerini yakalayıvermesinden emin mi oldular? Üstelik onlar, azabı engelleyici de değillerdir.
Diyanet Vakfı:
Yahut onlar dönüp dolaşırlarken Allah'ın kendilerini yakalamayacağından emin mi oldular? Onlar (Allah'ı) aciz bırakacak değillerdir.

ev ye'ḫuẕehüm `alâ teḫavvuf. feinne rabbeküm leraûfür raḥîm.

Türkçe:
Yoksa kendilerini korkuta korkuta, sindire sindire yakalamayacağından emin midirler? Kuşkusuz ki, sizin Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, Rahîm'dir.
İngilizce:
Or that He may not call them to account by a process of slow wastage - for thy Lord is indeed full of kindness and mercy.
Fransızca:
Ou bien qu'Il les saisisse en plein effroi ? Mais vraiment, votre Seigneur est Compatissant et Miséricordieux.
Almanca:
Oder daß ER sie nach und nach zugrunde richtet?! So ist euer HERR bestimmt allgütig, allgnädig!
Rusça:
Или того, что Он схватит их, когда их охватит ужас? Воистину, твой Господь - Сострадательный, Милосердный.
Arapça:
أَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلَىٰ تَخَوُّفٍ فَإِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yahut ta kendilerini azar azar yakalayıp helak etmesinden emin mi oldular? Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
Diyanet Vakfı:
Yoksa Allah'ın kendilerini yavaş yavaş tüketerek cezalandırmayacağından (emin mi oldular)? Kuşkusuz Rabbin çok şefkatli, pek merhametlidir.

evelem yerav ilâ mâ ḫaleḳa-llâhü min şey'iy yetefeyyeü żilâlühû `ani-lyemîni veşşemâili süccedel lillâhi vehüm dâḫirûn.

Türkçe:
Bakıp görmediler mi, Allah'ın yarattığı şeylerin gölgeleri bile, sağ ve sollarından boyunları bükük bir halde, Allah için secdelere kapanarak dönüyor.
İngilizce:
Do they not look at Allah's creation, (even) among (inanimate) things,- How their (very) shadows turn round, from the right and the left, prostrating themselves to Allah, and that in the humblest manner?
Fransızca:
N'ont-ils point vu que les ombres de toute chose qu'Allah a créée s'allongent à droite et à gauche, en se prosternant devant Allah, en toute humilité ?
Almanca:
Haben sie etwa nicht das gesehen, was ALLAH an Sachen erschuf, wie ihre Schatten von rechts nach links in Sudschud für ALLAH abwechseln, während sie sich fügen?!
Rusça:
Неужели они не наблюдали за вещами, которые созданы Аллахом? Они обладают тенью, которая склоняется вправо и влево, падая ниц пред Аллахом и оставаясь смиренной.
Arapça:
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَىٰ مَا خَلَقَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ يَتَفَيَّأُ ظِلَالُهُ عَنِ الْيَمِينِ وَالشَّمَائِلِ سُجَّدًا لِّلَّهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, Allah'ın yarattığı birtakım şeyleri görmediler mi ki? Gölgeleri Allah'ın kudretine boyun eğip secde ederek, sağa sola döner, dolaşır.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? Onun gölgeleri, küçülerek ve Allah'a secde ederek sağa sola döner.

velillâhi yescüdü mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍi min dâbbetiv velmelâiketü vehüm lâ yestekbirûn.

Türkçe:
Göklerdeki ve yerdeki canlı şeyler de melekler de yalnız Allah'a secde ederler ve hiç de büyüklük taslamazlar.
İngilizce:
And to Allah doth obeisance all that is in the heavens and on earth, whether moving (living) creatures or the angels: for none are arrogant (before their Lord).
Fransızca:
Et c'est devant Allah que se prosterne tout être vivant dans les cieux, et sur la terre; ainsi que les Anges qui ne s'enflent pas d'orgueil .
Almanca:
Und für ALLAH vollzieht Sudschud alles, was in den Himmeln ist und was auf Erden ist, von den sich darauf bewegenden Lebewesen sowie die Engel, während sie sich darüber nicht erheben.
Rusça:
Перед Аллахом падают ниц все обитатели небес и земли, животные и ангелы, и они не проявляют высокомерия.
Arapça:
وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مِن دَابَّةٍ وَالْمَلَائِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerde ve yer yüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler, kibirlenmeden Allah'a secde ederler.
Diyanet Vakfı:
Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük taslamadan Allah'a secde ederler.

Pages

An-Nahl—النحل beslemesine abone olun.