Al-Qiyama—القيامة

yeḳûlü-l'insânü yevmeiẕin eyne-lmeferr.

Türkçe:
Der ki insan o gün: "Kaçılacak yer nerede?"
İngilizce:
That Day will Man say: "Where is the refuge?"
Fransızca:
l'homme, ce jour-là, dira : "Où fuir ? "
Almanca:
sagt der Mensch an diesem Tag: "Wo ist der Fluchtweg?"
Rusça:
В тот день человек скажет: "Куда бежать?"
Arapça:
يَقُولُ الْإِنسَانُ يَوْمَئِذٍ أَيْنَ الْمَفَرُّ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte o gün insan, "kaçacak yer neresi?" der.
Diyanet Vakfı:
O gün insan, "Kaçacak yer neresi!" diyecektir.

kellâ lâ vezer.

Türkçe:
Hayır, yok sığınacak yer!
İngilizce:
By no means! No place of safety!
Fransızca:
Non ! Point de refuge !
Almanca:
Nein! Es gibt keinen Zufluchtsort.
Rusça:
О нет! Не будет убежища!
Arapça:
كَلَّا لَا وَزَرَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, hayır, yok bir siper.
Diyanet Vakfı:
Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur!

ilâ rabbike yevmeiẕin-lmüsteḳarr.

Türkçe:
Varılıp durulacak yer Rabbinin huzurudur o gün.
İngilizce:
Before thy Lord (alone), that Day will be the place of rest.
Fransızca:
Vers ton Seigneur sera, ce jour-là, le retour.
Almanca:
Bei deinem HERRN ist an diesem Tag der Aufenthaltsort.
Rusça:
В тот день возвращение будет к твоему Господу.
Arapça:
إِلَىٰ رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمُسْتَقَرُّ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün varılıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur.
Diyanet Vakfı:
O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.

yünebbeü-l'insânü yevmeiẕim bimâ ḳaddeme veeḫḫar.

Türkçe:
Haber verilir insana o gün önden gönderdiği de arkaya bıraktığı da.
İngilizce:
That Day will Man be told (all) that he put forward, and all that he put back.
Fransızca:
L'homme sera informé ce jour-là de ce qu'il aura avancé et de ce qu'il aura remis à plus tard.
Almanca:
Dem Menschen wird an diesem Tag mitgeteilt, was er vorlegte und was er aufschob.
Rusça:
В тот день человеку возвестят о том, что он совершил заранее и что оставил после себя.
Arapça:
يُنَبَّأُ الْإِنسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün insana, yapıp öne sürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.
Diyanet Vakfı:
O gün insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.

beli-l'insânü `alâ nefsihî beṣîrah.

Türkçe:
Gerçek şu ki insan, öz benliği üzerine yönelmiş keskin ve derin bir bakıştır;
İngilizce:
Nay, man will be evidence against himself,
Fransızca:
Mais l'homme sera un témoin perspicace contre lui-même,
Almanca:
Nein, sondern der Mensch hat über sich selbst Einblick,
Rusça:
Но человек будет свидетельствовать против самого себя,
Arapça:
بَلِ الْإِنسَانُ عَلَىٰ نَفْسِهِ بَصِيرَةٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu insan kendi nefsini görür,
Diyanet Vakfı:
Artık insan, kendi kendinin şahididir.

velev elḳâ me`âẕîrah.

Türkçe:
Dökse de ortaya tüm mazeretlerini.
İngilizce:
Even though he were to put up his excuses.
Fransızca:
quand même il présenterait ses excuses.
Almanca:
auch dann, wenn er seine Entschuldigungen vorbringt.
Rusça:
даже если он будет оправдываться.
Arapça:
وَلَوْ أَلْقَىٰ مَعَاذِيرَهُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir takım özürler ortaya atsa da.
Diyanet Vakfı:
İsterse özürlerini sayıp döksün.

lâ tüḥarrik bihî lisâneke lita`cele bih.

Türkçe:
Onu aceleye getiresin diye dilini onunla hareketlendirme!
İngilizce:
Move not thy tongue concerning the (Qur'an) to make haste therewith.
Fransızca:
Ne remue pas ta langue pour hâter sa récitation :
Almanca:
Bewege damit nicht deine Zunge, damit du über ihn schneller verfügst.
Rusça:
Не шевели своим языком, повторяя его (Коран), чтобы поскорее запомнить.
Arapça:
لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu hemen okumak için dilini depretme.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.

inne `aleynâ cem`ahû veḳur'âneh.

Türkçe:
Onu toplamak ve okumak bize düşer.
İngilizce:
It is for Us to collect it and to promulgate it:
Fransızca:
Son rassemblement (dans ton cœur et sa fixation dans ta mémoire) Nous incombent, ainsi que la façon de le réciter. .
Almanca:
Uns obliegt seine Sammlung und sein Rezitieren.
Rusça:
Нам надлежит собрать его и прочесть.
Arapça:
إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir.

feiẕâ ḳara'nâhü fettebi` ḳur'âneh.

Türkçe:
O halde, biz onu okuduğumuzda, sen onun okunuşunu izle.
İngilizce:
But when We have promulgated it, follow thou its recital (as promulgated):
Fransızca:
Quand donc Nous le récitons , suis sa récitation.
Almanca:
Wenn WIR ihn dann rezitieren ließen, dann folge seiner Rezitation!
Rusça:
Когда же Мы прочтем его, то читай его следом.
Arapça:
فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et.
Diyanet Vakfı:
O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et.

ŝümme inne `aleynâ beyâneh.

Türkçe:
Sonra onu açıklamak da bizim işimiz olacaktır.
İngilizce:
Nay more, it is for Us to explain it (and make it clear):
Fransızca:
A Nous, ensuite incombera son explication.
Almanca:
Dann obliegt Uns seine Erläuterung.
Rusça:
Нам надлежит разъяснять его.
Arapça:
ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra onu açıklamak da bize aittir.
Diyanet Vakfı:
Sonra şüphen olmasınki, onu açıklamak da bize aittir.

Pages

Al-Qiyama—القيامة beslemesine abone olun.