
feaḳbeleti-mraetühû fî ṣarratin feṣakket vechehâ veḳâlet `acûzün `aḳîm.
Türkçe:
Derken, karısı bir çığlık içinde döndü; yüzüne vurarak şöyle dedi: "Ben, doğurma yaşını geçmiş bir kocakarıyım!"
İngilizce:
But his wife came forward (laughing) aloud: she smote her forehead and said: "A barren old woman!"
Fransızca:
Alors sa femme s'avança en criant, se frappa le visage et dit : "Une vieille femme stérile...
Almanca:
Dann kam seine Frau in lautem Überschwang, schlug sich auf ihr Gesicht und sagte: "Ich bin doch eine unfruchtbare Alte!"
Rusça:
Его жена стала кричать и бить себя по лицу. Она сказала: "Старая бесплодная женщина!"
Arapça:
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: "Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?" dedi.
Diyanet Vakfı:
Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak: "Ben kısır bir kocakarıyım!" dedi.

ḳâlû keẕâliki ḳâle rabbük. innehû hüve-lḥakîmü-l`alîm.
Türkçe:
Dediler ki: "Rabbin öyle buyurmuştur. Hüküm ve hikmet sahibi O'dur, en iyisini bilen de O'dur.
İngilizce:
They said, "Even so has thy Lord spoken: and He is full of Wisdom and Knowledge."
Fransızca:
Ils dirent : "Ainsi a dit ton Seigneur. C'est Lui vraiment le Sage, l'Omniscient".
Almanca:
Sie sagten: "Solcherart sagte dein HERR. Gewiß, ER ist Der Allweise, Der Allwissende."
Rusça:
Они сказали: "Так сказал твой Господь. Он - Мудрый, Знающий".
Arapça:
قَالُوا كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Misafir melekler: "Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir." dediler.
Diyanet Vakfı:
Onlar: "Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir" dediler.

ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn.
Türkçe:
İbrahim sordu: "Amacınız ne, ey elçiler?"
İngilizce:
(Abraham) said: "And what, O ye Messengers, is your errand (now)?"
Fransızca:
Alors [Abraham] dit: "Quelle est donc votre mission, ô envoyés?"
Almanca:
Er sagte: "Was ist euer Bestreben, ihr Entsandte?"
Rusça:
Он сказал: "Какова же ваша миссия, о посланцы?"
Arapça:
۞ قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: "Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?" dedi.
Diyanet Vakfı:
(İbrahim:) O halde işiniz nedir, ey elçiler? dedi.

ḳâlû innâ ürsilnâ ilâ ḳavmim mücrimîn.
Türkçe:
Dediler: "Biz, suçlulardan oluşan bir topluma gönderildik."
İngilizce:
They said, "We have been sent to a people (deep) in sin;-
Fransızca:
Ils dirent : "Nous avons été envoyés vers des gens criminels,
Almanca:
Sie sagten: "Gewiß, wir wurden zu schwer verfehlenden Leuten entsandt,
Rusça:
Они сказали: "Мы посланы к грешным людям,
Arapça:
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar: "Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik.
Diyanet Vakfı:
"Biz, dediler, suçlu bir kavme gönderildik."

linürsile `aleyhim ḥicâratem min ṭîn.
Türkçe:
"Üzerlerine çamurdan taş atalım diye."
İngilizce:
To bring on, on them, (a shower of) stones of clay (brimstone),
Fransızca:
pour lancer sur eux des pierres de glaise,
Almanca:
damit wir über sie Steine von Lehm schicken,
Rusça:
чтобы наслать на них каменья из глины,
Arapça:
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız.
Diyanet Vakfı:
"Üzerlerine çamurdan taş yağdırmaya (geldik)."

müsevvemeten `inde rabbike lilmüsrifîn.
Türkçe:
"Rabbin katında, sınır tanımazlar için işaretlenmiş taşlar."
İngilizce:
Marked as from thy Lord for those who trespass beyond bounds.
Fransızca:
marquées auprès de ton Seigneur à l'intention des outranciers".
Almanca:
die bei deinem HERRN für die Maßlosen gekennzeichnet 3 sind."
Rusça:
помеченные у твоего Господа для преступников".
Arapça:
مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O taşlardan herbirinin haddi aşanlardan kime isabet edeceği Rabbin katında işaretlenmiştir." dediler.
Diyanet Vakfı:
(Bu taşlar,) aşırı gidenler için Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlardır).

feaḫracnâ men kâne fîhâ mine-lmü'minîn.
Türkçe:
Orada, müminlerden kim varsa çıkardık.
İngilizce:
Then We evacuated those of the Believers who were there,
Fransızca:
Nous en fîmes sortir alors ce qu'il y avait comme croyants,
Almanca:
Dann brachten WIR heraus, wer in ihr von den Mumin war.
Rusça:
Мы вывели оттуда всех уверовавших,
Arapça:
فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.

femâ vecednâ fîhâ gayra beytim mine-lmüslimîn.
Türkçe:
Artık orada, bir ev dışında, müslümanlardan/Allah'a teslim olanlardan hiç kimse bulamıyorduk.
İngilizce:
But We found not there any just (Muslim) persons except in one house:
Fransızca:
mais Nous n'y trouvâmes qu'une seule maison de gens soumis.
Almanca:
Dann fanden WIR in ihr nur ein Haus von Muslimen.
Rusça:
но нашли там только один дом с мусульманами.
Arapça:
فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat biz orada müslümanlardan bir ev halkından başka kimseyi de bulamadık.
Diyanet Vakfı:
Zaten orada müslümanlardan, bir ev halkından başka kimse bulmadık.

veteraknâ fîhâ âyetel lilleẕîne yeḫâfûne-l`aẕâbe-l'elîm.
Türkçe:
Acıklı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık;
İngilizce:
And We left there a Sign for such as fear the Grievous Penalty.
Fransızca:
Et Nous y laissâmes un signe pour ceux qui redoutent le douloureux châtiment ;
Almanca:
Und WIR ließen in ihr eine Aya für diejenigen, die sich vor der qualvollen Peinigung fürchten.
Rusça:
Мы оставили там знамение для тех, которые боятся мучительных страданий.
Arapça:
وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz orada acı bir azabdan korkan kimseler için bir ibret nişanesi bıraktık.
Diyanet Vakfı:
Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.

vefî mûsâ iẕ erselnâhü ilâ fir`avne bisülṭânim mübîn.
Türkçe:
Mûsa'da da. Biz onu açık bir kanıtla Firavun'a gönderdik.
İngilizce:
And in Moses (was another Sign): Behold, We sent him to Pharaoh, with authority manifest.
Fransızca:
[Il y a même un signe]: en Moïse quand Nous l'envoyâmes, avec une preuve évidente, vers Pharaon.
Almanca:
Und mit Musa (gab es eine Aya), als WIR ihn zu Pharao mit einem deutlichen Beweis entsandten.
Rusça:
Знамение было и в рассказе о Мусе (Моисее). Вот Мы отправили его к Фараону с явным доводом.
Arapça:
وَفِي مُوسَىٰ إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa'nın kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu apaçık bir delille Firavun'a göndermiştik.
Diyanet Vakfı:
Musa'da da (ibretler vardır). Onu apaçık bir delil ile Firavun'a göndermiştik.
Pages
