
inne hâẕâ mâ küntüm bihî temterûn.
Türkçe:
"İşte budur o kuşkulanıp durduğunuz şey."
İngilizce:
Truly this is what ye used to doubt!
Fransızca:
Voilà ce dont vous doutiez.
Almanca:
Gewiß, dies ist das, was ihr zu bezweifeln pflegtet.
Rusça:
Вот то, в чем вы сомневались!
Arapça:
إِنَّ هَٰذَا مَا كُنتُم بِهِ تَمْتَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur."
Diyanet Vakfı:
İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.

inne-lmütteḳîne fî meḳâmin emîn.
Türkçe:
Korunup sakınanlar, güvenli bir makamdadır;
İngilizce:
As to the Righteous (they will be) in a position of Security,
Fransızca:
Les pieux seront dans une demeure sûre,
Almanca:
Gewiß, die Muttaqi sind an einem sicheren Aufenthaltsort,
Rusça:
Воистину, богобоязненные пребудут в безопасном месте,
Arapça:
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz ki kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar.
Diyanet Vakfı:
Müttakiler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar.

fî cennâtiv ve`uyûn.
Türkçe:
Bahçelerde, pınar başlarında.
İngilizce:
Among Gardens and Springs;
Fransızca:
parmi les jardins et des sources,
Almanca:
in Dschannat und an Quellen.
Rusça:
в Райских садах и среди источников.
Arapça:
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
Diyanet Vakfı:
Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

yelbesûne min sündüsiv veistebraḳim müteḳâbilîn.
Türkçe:
İnce ipekten, parlak atlastan giymiş olarak, karşılıklı oturmaktadırlar.
İngilizce:
Dressed in fine silk and in rich brocade, they will face each other;
Fransızca:
Ils porteront des vêtements de satin et de brocart et seront placés face à face.
Almanca:
Sie tragen Kleidung aus Sundos und Istabraq einander gegenüber (sitzend).
Rusça:
Они будут облачены в атлас и парчу и будут восседать друг против друга.
Arapça:
يَلْبَسُونَ مِن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَقَابِلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.
Diyanet Vakfı:
İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.

keẕâlik. vezevvecnâhüm biḥûrin `în.
Türkçe:
İşte böyle! Onları iri gözlü hurilerle de eşleştirmişizdir.
İngilizce:
So; and We shall join them to fair women with beautiful, big, and lustrous eyes.
Fransızca:
C'est ainsi ! Et Nous leur donnerons pour épouses des houris aux grands yeux.
Almanca:
Solcherart! Und WIR vermählten sie mit Hur-'in .
Rusça:
Вот так! Мы сочетаем их с черноокими, большеглазыми девами.
Arapça:
كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz.
Diyanet Vakfı:
İşte böyle. Bunun yanısıra biz onları, iri gözlü hurilerle evlendiririz.

yed`ûne fîhâ bikülli fâkihetin âminîn.
Türkçe:
Orada, güvenli bir biçimde her türlü meyveyi isterler.
İngilizce:
There can they call for every kind of fruit in peace and security;
Fransızca:
Ils y demanderont en toute quiétude toutes sortes de fruits.
Almanca:
Sie verlangen darin nach jeglicher Art Obst als sich sicher Fühlende.
Rusça:
Там они будут просить любые фрукты, будучи в безопасности.
Arapça:
يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler.
Diyanet Vakfı:
Orada, güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.

lâ yeẕûḳûne fîhe-lmevte ille-lmevtete-l'ûlâ. veveḳâhüm `aẕâbe-lceḥîm.
Türkçe:
Orada, ilk ölüm dışında ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.
İngilizce:
Nor will they there taste Death, except the first death; and He will preserve them from the Penalty of the Blazing Fire,-
Fransızca:
Ils n'y goûteront pas à la mort sauf leur mort première. Et [Allah] les protégera du châtiment de la Fournaise,
Almanca:
Nicht erfahren sie den Tod darin, außer dem ersten Tod. Und ER schützte sie vor der Peinigung der Hölle,
Rusça:
Там они не вкусят смерти после первой смерти. Он защитил их от мучений в Аду
Arapça:
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَىٰ ۖ وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.
Diyanet Vakfı:
İlk tattıkları ölüm dışında, orada artık ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur (sürekli hayata kavuşmuşlardır).

faḍlem mir rabbik. ẕâlike hüve-lfevzü-l`ażîm.
Türkçe:
Rabbinden bir lütuf olarak böyledir. İşte budur o büyük başarı.
İngilizce:
As a Bounty from thy Lord! that will be the supreme achievement!
Fransızca:
c'est là une grâce de ton Seigneur. Et c'est là l'énorme succès.
Almanca:
als Gunst von deinem HERRN. Dies ist der gewaltige Erfolg.
Rusça:
по милости от твоего Господа. Это и есть великое преуспеяние.
Arapça:
فَضْلًا مِّن رَّبِّكَ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir.) İşte büyük kurtuluş budur.
Diyanet Vakfı:
(Bunlar) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). İşte büyük kurtuluş budur.

feinnemâ yessernâhü bilisânike le`allehüm yeteẕekkerûn.
Türkçe:
Biz o Kur'an'ı senin dilinle/senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
İngilizce:
Verily, We have made this (Qur'an) easy, in thy tongue, in order that they may give heed.
Fransızca:
Nous ne l'avons facilité dans ta langue, qu'afin qu'ils se rappellent !
Almanca:
Und WIR erleichterten ihn doch in deiner Sprache, damit sie sich besinnen.
Rusça:
Мы облегчили его (Коран) на твоем языке, чтобы они могли помянуть назидание.
Arapça:
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz Kur'ân'ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.
Diyanet Vakfı:
Biz onu (Kur'an'ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.

ferteḳib innehüm mürteḳibûn.
Türkçe:
Artık, beklemeye geç! Çünkü onlar da beklemekteler.
İngilizce:
So wait thou and watch; for they (too) are waiting.
Fransızca:
Attends donc. Eux aussi attendent.
Almanca:
So warte! Gewiß, sie warten ebenfalls.
Rusça:
Подожди же, ведь они тоже ждут.
Arapça:
فَارْتَقِبْ إِنَّهُم مُّرْتَقِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Artık sen onların başlarına gelecekleri bekle: Çünkü onlar da bekleyip durmaktadırlar.
Diyanet Vakfı:
(Yine de inanmayanların başlarına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.
Pages
