
inne yevme-lfaṣli mîḳâtühüm ecme`în.
Türkçe:
Hiç kuşkusuz, ayrım günü, hepsinin buluşma zamanıdır/buluşma yeridir.
İngilizce:
Verily the Day of sorting out is the time appointed for all of them,-
Fransızca:
En vérité, le Jour de la Décision sera leur rendez-vous à tous,
Almanca:
Gewiß, der Tag des Richtens ist ihr Termin, allesamt.
Rusça:
Воистину, День различения - это срок, установленный для каждого из них.
Arapça:
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz ki hakkı batıldan ayırd etme günü onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz (hakkı batıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür.

yevme lâ yugnî mevlen `am mevlen şey'ev velâ hüm yünṣarûn.
Türkçe:
Bir gündür ki o, dostun dosta yararı olmaz. Onlara yardım da edilmez.
İngilizce:
The Day when no protector can avail his client in aught, and no help can they receive,
Fransızca:
Le jour où un allié ne sera d'aucune utilité à un [autre] allié; et ils ne seront point secourus non plus,
Almanca:
An dem Tag, wenn kein Maula einem Maula etwas nützen kann. Und ihnen wird nicht beigestanden,
Rusça:
Это будет день, когда близкий ничем не поможет своему близкому и когда помощь не будет оказана никому,
Arapça:
يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَن مَّوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez.
Diyanet Vakfı:
O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.

illâ mer raḥime-llâh. innehû hüve-l`azîzü-rraḥîm.
Türkçe:
Allah'ın rahmet ettiği kimse müstesna. Allah Azîz'dir, Rahîm'dir.
İngilizce:
Except such as receive Allah's Mercy: for He is Exalted in Might, Most Merciful.
Fransızca:
sauf celui qui Allah fera miséricorde. Car c'est Lui, le Puissant, le Très Miséricordieux.
Almanca:
außer denjenigen, denen ALLAH Gnade erwies. Gewiß, ER ist Der Allwürdige, Der Allgnädige.
Rusça:
кроме тех, над кем смилостивится Аллах. Воистину, Он - Могущественный, Милосердный.
Arapça:
إِلَّا مَن رَّحِمَ اللَّهُ ۚ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.
Diyanet Vakfı:
Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz O, üstündür, merhametlidir.

inne şecerate-zzeḳḳûm.
Türkçe:
Şu bir gerçek ki zakkum ağacı,
İngilizce:
Verily the tree of Zaqqum
Fransızca:
Certes l'arbre de Zakkoum
Almanca:
Gewiß, der Zaqqum-Baum
Rusça:
Воистину, дерево заккум будет
Arapça:
إِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten zakkum ağacı,
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz zakkum ağacı,

ṭa`âmü-l'eŝîm.
Türkçe:
Suçluların yemeğidir.
İngilizce:
Will be the food of the Sinful,-
Fransızca:
sera la nourriture du grand pécheur.
Almanca:
ist die Speise des Verfehlenden.
Rusça:
пищей грешника.
Arapça:
طَعَامُ الْأَثِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Günahkârların yemeğidir.
Diyanet Vakfı:
Günahkarların yemeğidir.

kelmühl. yaglî fi-lbüṭûn.
Türkçe:
Erimiş maden misali, karınlarda kaynar.
İngilizce:
Like molten brass; it will boil in their insides.
Fransızca:
Comme du métal en fusion; il bouillonnera dans les ventres
Almanca:
Er ist wie das Verschmolzene, das in den Bäuchen kocht,
Rusça:
Подобно осадку масла (или расплавленной меди), оно будет кипеть в животах так,
Arapça:
كَالْمُهْلِ يَغْلِي فِي الْبُطُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O pota gibi karınlarda kaynar.
Diyanet Vakfı:
O, karınlarda maden eriyiği kaynar.

kegalyi-lḥamîm.
Türkçe:
Sıcak suyun kaynaması gibi...
İngilizce:
Like the boiling of scalding water.
Fransızca:
comme le bouillonnement de l'eau surchauffée.
Almanca:
wie das Sieden des Siedenden.
Rusça:
как кипит кипяток.
Arapça:
كَغَلْيِ الْحَمِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, kızgın bir sıvının kaynaması gibidir.
Diyanet Vakfı:
Sıcak suyun kaynaması gibi.

ḫuẕûhü fa`tilûhü ilâ sevâi-lceḥîm.
Türkçe:
"Tutun onu, cehennemin tam ortasına götürün!"
İngilizce:
(A voice will cry: "Seize ye him and drag him into the midst of the Blazing Fire!
Fransızca:
Qu'on le saisisse et qu'on l'emporte en plein dans la fournaise;
Almanca:
"Nehmt ihn, dann schleift ihn in Dschahannams Mitten,
Rusça:
Схватите его и волоките (или несите) до самой середины Ада.
Arapça:
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ إِلَىٰ سَوَاءِ الْجَحِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah meleklere şöyle emreder. "Şunu tutun da Cehennem'in ortasına sürükleyin."
Diyanet Vakfı:
(Allah zebanilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin!

ŝümme ṣubbû fevḳa ra'sihî min `aẕâbi-lḥamîm.
Türkçe:
"Sonra başının üstüne, kaynar su azabından dökün!"
İngilizce:
Then pour over his head the Penalty of Boiling Water,
Fransızca:
qu'on verse ensuite sur sa tête de l'eau bouillante comme châtiment.
Almanca:
dann gießt über seinen Kopf von der Peinigung des Siedenden."
Rusça:
Затем налейте ему на голову кипяток, причиняющий страдания.
Arapça:
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün.
Diyanet Vakfı:
Sonra başına azap olarak kaynar su dökün!

ẕuḳ. inneke ente-l`azîzü-lkerîm.
Türkçe:
"Tat bakalım! Hani sen onurluydun, seçkindin."
İngilizce:
Taste thou (this)! Truly wast thou mighty, full of honour!
Fransızca:
Goûte ! Toi [qui prétendait être] le puissant, le noble.
Almanca:
"Koste! Gewiß, du bist der Würdige, der Edle."
Rusça:
Вкушай, ведь ты - могущественный, благородный!
Arapça:
ذُقْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ona şöyle denir! "Tat bakalım azabı! hani sen kendine göre çok güçlü ve çok üstündün.
Diyanet Vakfı:
(Ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin!
Pages
