Ad-Dukhan—الدخان

ferteḳib yevme te'ti-ssemâü bidüḫânim mübîn.

Türkçe:
Artık sen göğün açıkça izlenen bir duman getireceği günü gözle.
İngilizce:
Then watch thou for the Day that the sky will bring forth a kind of smoke (or mist) plainly visible,
Fransızca:
Et bien, attends le jour où le ciel apportera une fumée visible
Almanca:
Also warte auf den Tag, wenn der Himmel mit deutlichem Rauch kommt,
Rusça:
Подожди же того дня, когда небо принесет ясный дым,
Arapça:
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır.
Diyanet Vakfı:
Şimdi sen, göğün, açık bir duman çıkaracağı günü gözetle.

yagşe-nnâs. hâẕâ `aẕâbün elîm.

Türkçe:
İnsanları kuşatıp sarar. İnletici bir azaptır bu.
İngilizce:
Enveloping the people: this will be a Penalty Grievous.
Fransızca:
qui couvrira les gens. Ce sera un châtiment douloureux.
Almanca:
der die Menschen umhüllt. Dies ist eine qualvolle Peinigung.
Rusça:
который окутает людей. Это будут мучительные страдания!
Arapça:
يَغْشَى النَّاسَ ۖ هَٰذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır.
Diyanet Vakfı:
Duman insanları bürüyecektir. Bu, elem verici bir azaptır.

rabbene-kşif `anne-l`aẕâbe innâ mü'minûn.

Türkçe:
"Ey Rabbimiz, kaldır bizden bu azabı. Biz gerçekten müminleriz."
İngilizce:
(They will say:) "Our Lord! remove the Penalty from us, for we do really believe!"
Fransızca:
"Seigneur, éloigne de nous le châtiment. Car [à présent] nous croyons".
Almanca:
"Unser HERR, nimm von uns die Peinigung weg! Gewiß, wir sind Mumin."
Rusça:
Они скажут: "Господь наш! Избавь нас от страданий, ведь мы уверовали".
Arapça:
رَّبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün insanlar: "Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz" derler.
Diyanet Vakfı:
(İşte o zaman insanlar:) Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz (derler).

ennâ lehümü-ẕẕikrâ veḳad câehüm rasûlüm mübîn.

Türkçe:
Nerede onlarda öğüt almak? Yemin olsun, delillerle açıklayan bir resul gelmişti onlara.
İngilizce:
How shall the message be (effectual) for them, seeing that an Messenger explaining things clearly has (already) come to them,-
Fransızca:
D'où leur vient cette prise de conscience alors qu'un Messager explicite leur est déjà venu,
Almanca:
Woher soll denn für sie die Ermahnung sein, und bereits kam zu ihnen ein deutlicher Gesandter?!
Rusça:
Но как они могут помянуть такое назидание, если к ним уже приходил разъясняющий посланник.
Arapça:
أَنَّىٰ لَهُمُ الذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de peygamber gelmişti.
Diyanet Vakfı:
Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti.

ŝümme tevellev `anhü veḳâlû mü`allemüm mecnûn.

Türkçe:
Ama ondan yüz çevirdiler ve şöyle dediler: "Eğitilmiş bir mecnun!"
İngilizce:
Yet they turn away from him and say: "Tutored (by others), a man possessed!"
Fransızca:
Puis ils s'en détournèrent en disant : "C'est un homme instruit [par d'autres], un possédé".
Almanca:
Dann wandten sie sich von ihm ab und sagten: "Er ist belehrt, geistesgestört."
Rusça:
Затем они отвернулись от него и сказали: "Он - обученный, одержимый".
Arapça:
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَّجْنُونٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra onlar, o peygamberden yüz çevirdiler ve: "Bu öğretilmiş bir delidir." dediler.
Diyanet Vakfı:
Sonra ondan yüz çevirdiler ve: Bu, öğretilmiş bir deli! dediler.

innâ kâşifü-l`aẕâbi ḳalîlen inneküm `âidûn.

Türkçe:
Biz azabı biraz kaldırırız; siz eski halinize tekrar dönersiniz.
İngilizce:
We shall indeed remove the Penalty for a while, (but) truly ye will revert (to your ways).
Fransızca:
Nous dissiperons le châtiment pour peu de temps; car vous récidiverez.
Almanca:
Gewiß, WIR werden die Peinigung ein wenig wegnehmen. Gewiß, ihr seid Rückfällige.
Rusça:
Мы избавим вас от страданий ненадолго, но вы вернетесь к неверию.
Arapça:
إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلًا ۚ إِنَّكُمْ عَائِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz o azabı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka eski halinize dönersiniz.
Diyanet Vakfı:
Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz.

yevme nebṭişü-lbaṭşete-lkübrâ. innâ münteḳimûn.

Türkçe:
Gün gelir, en büyük vuruşla vururuz biz. Şu bir gerçek ki, intikam da alırız biz!
İngilizce:
One day We shall seize you with a mighty onslaught: We will indeed (then) exact Retribution!
Fransızca:
Le jour où Nous userons de la plus grande violence et Nous Nous vengerons.
Almanca:
An dem Tag, wenn WIR die größte Gewalt anwenden lassen, gewiß, WIR sind Vergeltung Übende.
Rusça:
В тот день, когда Мы схватим вас величайшей Хваткой, Мы будем мстить.
Arapça:
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَىٰ إِنَّا مُنتَقِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz o büyük şiddetle çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız.
Diyanet Vakfı:
Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız.

veleḳad fetennâ ḳablehüm ḳavme fir`avne vecâehüm rasûlün kerîm.

Türkçe:
Kudretimize yemin olsun ki, onlardan önce Firavun'un kavmini de ince bir imtihana çektik de, asil ve onurlu bir resul geldi onlara.
İngilizce:
We did, before them, try the people of Pharaoh: there came to them a messenger most honourable,
Fransızca:
Et avant eux, Nous avons déjà éprouvé le peuple de Pharaon, quand un noble Messager leur était venu ,
Almanca:
Und gewiß, bereits unterzogen vor ihnen Pharaos Leute eine Fitna und zu ihnen kam ein edler Gesandter:
Rusça:
До вас Мы уже испытали народ Фараона, и к ним явился благородный посланник.
Arapça:
۞ وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki, biz onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik. Onlara çok kıymetli bir peygamber gelmişti.
Diyanet Vakfı:
Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun'un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara şerefli bir elçi geldi. (Şöyle diyerek)

en eddû ileyye `ibâde-llâh. innî leküm rasûlün emîn.

Türkçe:
Şöyle sesleniyordu: "Ey Allah'ın kulları, bana gelin! Çünkü ben sizin için güvenilir bir resulüm."
İngilizce:
Saying: "Restore to me the Servants of Allah: I am to you an messenger worthy of all trust;
Fransızca:
[leur disant]: "Livrez-moi les serviteurs d'Allah ! Je suis pour vous un Messager digne de confiance.
Almanca:
"Gebt mir ALLAHs Diener! Gewiß, ich bin für euch ein vertrauenswürdiger Gesandter.
Rusça:
Он сказал: "Верните мне рабов Аллаха. Я являюсь посланником к вам, заслуживающим доверия.
Arapça:
أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O peygamber onlara şöyle demişti: "Esaretiniz altındaki Allah'ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.
Diyanet Vakfı:
"Allah'ın kulları! Bana gelin! Çünkü ben size (gönderilmiş) güvenilir bir resulüm"

veel lâ ta`lû `ale-llâh. innî âtîküm bisülṭânim mübîn.

Türkçe:
"Allah'a karşı ululuk taslamayın! Ben size apaçık bir kanıt getirmekteyim."
İngilizce:
And be not arrogant as against Allah: for I come to you with authority manifest.
Fransızca:
Ne vous montrez pas hautains vis-à-vis d'Allah, car je vous apporte une preuve évidente.
Almanca:
Und erhebt euch nicht in Arroganz ALLAH gegenüber! Gewiß, ich brachte euch einen deutlichen Beweis.
Rusça:
Не превозноситесь над Аллахом, ведь я принес вам явное доказательство.
Arapça:
وَأَن لَّا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي آتِيكُم بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir delil getiriyorum.
Diyanet Vakfı:
Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getiriyorum.

Pages

Ad-Dukhan—الدخان beslemesine abone olun.