Ad-Dukhan—الدخان

veleḳad necceynâ benî isrâîle mine-l`aẕâbi-lmühîn.

Türkçe:
Yemin olsun, İsrailoğullarını, rezil edici bir azaptan kurtardık.
İngilizce:
We did deliver aforetime the Children of Israel from humiliating Punishment,
Fransızca:
Et certes, Nous sauvâmes les Enfants d'Israël du châtiment avilissant
Almanca:
Und gewiß, bereits erretteten WIR die Kinder Israils von der erniedrigenden Peinigung,
Rusça:
Мы уже спасли сынов Исраила (Израиля) от унизительных страданий -
Arapça:
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan kurtardık.

min fir`avn. innehû kâne `âliyem mine-lmüsrifîn.

Türkçe:
Firavun'dan kurtardık. Firavun, haddi aşanların büyüklük taslayanlarından biriydi.
İngilizce:
Inflicted by Pharaoh, for he was arrogant (even) among inordinate transgressors.
Fransızca:
de Pharaon qui était hautain et outrancier.
Almanca:
von Pharao. Gewiß, er war ein Arroganter von den Maßlosen.
Rusça:
от Фараона. Воистину, он был надменен и был одним из преступающих границы дозволенного.
Arapça:
مِن فِرْعَوْنَ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِّنَ الْمُسْرِفِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun'dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.
Diyanet Vakfı:
Yani Firavun'dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi.

veleḳadi-ḫternâhüm `alâ `ilmin `ale-l`âlemîn.

Türkçe:
Yemin olsun, biz onları bir ilim sayesinde âlemlere üstün kılmıştık.
İngilizce:
And We chose them aforetime above the nations, knowingly,
Fransızca:
A bon escient Nous les choisîmes parmi tous les peuples de l'univers ,
Almanca:
Und gewiß, bereits erwählten WIR sie nach Wissen vor den (anderen) Menschen 3 aus.
Rusça:
Мы избрали их и возвысили их над мирами на основании знания.
Arapça:
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki biz onları bilerek o zamanki alemlere üstün kıldık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz İsrailoğullarına, bilerek, (kendi zamanlarında) alemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.

veâteynâhüm mine-l'âyâti mâ fîhi belâüm mübîn.

Türkçe:
Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan ayetler vermiştik.
İngilizce:
And granted them Signs in which there was a manifest trial
Fransızca:
et leur apportâmes des miracles de quoi les mettre manifestement à l'épreuve.
Almanca:
Und WIR ließen ihnen von den Ayat zuteil werden, worin deutliche Prüfung ist.
Rusça:
Мы даровали им знамения, в которых было заключено явное испытание (или явная милость).
Arapça:
وَآتَيْنَاهُم مِّنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.
Diyanet Vakfı:
Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.

inne hâülâi leyeḳûlûn.

Türkçe:
Şimdi, şunlar tutmuş diyorlar ki:
İngilizce:
As to these (Quraish), they say forsooth:
Fransızca:
Ceux-là (les Mecquois) disent :
Almanca:
Gewiß, diese sagen doch:
Rusça:
Воистину, они непременно скажут:
Arapça:
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَيَقُولُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten şu kâfirler diyorlar ki:
Diyanet Vakfı:
Onlar (müşrikler) diyorlar ki:

in hiye illâ mevtetüne-l'ûlâ vemâ naḥnü bimünşerîn.

Türkçe:
"İlk ölümümüzden başkası yok! Biz diriltilecek filan değiliz!"
İngilizce:
There is nothing beyond our first death, and we shall not be raised again.
Fransızca:
"Il n'y a pour nous qu'une mort, la première. Et nous ne seront pas ressuscités.
Almanca:
"Es ist nur unser erster Tod und wir werden nie auferstehen.
Rusça:
"Для нас есть только одна смерть, и мы не будем воскрешены.
Arapça:
إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.
Diyanet Vakfı:
"İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz."

fe'tû biâbâinâ in küntüm ṣâdiḳîn.

Türkçe:
"Eğer doğru sözlülerseniz, atalarımızı geri getirin!"
İngilizce:
Then bring (back) our forefathers, if what ye say is true!
Fransızca:
Faites donc revenir nos ancêtres, si vous êtes véridiques".
Almanca:
So bringt unsere Ahnen, solltet ihr wahrhaftig sein!"
Rusça:
Приведите же наших отцов, если вы говорите правду".
Arapça:
فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer siz doğru söyleyen kimselerseniz babalarınızı bize getirin."
Diyanet Vakfı:
" Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin."

ehüm ḫayrun em ḳavmü tübbe`iv velleẕîne min ḳablihim. ehleknâhüm. innehüm kânû mücrimîn.

Türkçe:
Onlar mı hayırlı yoksa Tübba' halkıyla onlardan önce gelenler mi? Onları helâk ettik; çünkü onlar, suç işlemiş insanlardı.
İngilizce:
What! Are they better than the people of Tubba and those who were before them? We destroyed them because they were guilty of sin.
Fransızca:
Sont-ils les meilleurs ou le peuple de Tubbaa et ceux qui les ont précédés ? Nous les avons fait périr parce que vraiment ils étaient criminels.
Almanca:
Sind sie etwa besser oder die Leute von Tubba' und diejenigen vor ihnen?! WIR richteten sie zugrunde. Gewiß, sie waren schwer verfehlende Leute!
Rusça:
Они лучше или же народ Тубба (Тобба) и их предшественники? Мы погубили их. Воистину, они были грешниками.
Arapça:
أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَاهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tükba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini de helak ettik. Çünkü onlar suçluydular.
Diyanet Vakfı:
Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları yok ettik, çünkü onlar suçlu idiler.

vemâ ḫalaḳne-ssemâvâti vel'arḍa vemâ beynehümâ lâ`ibîn.

Türkçe:
Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık.
İngilizce:
We created not the heavens, the earth, and all between them, merely in (idle) sport:
Fransızca:
Ce n'est pas par divertissement que Nous avons créé les cieux et la terre et ce qui est entre eux.
Almanca:
Und WIR erschufen die Himmel, die Erde und das, was zwischen ihnen ist, nicht als Unfug-Treibende.
Rusça:
Мы не сотворили небеса, землю и то, что между ними, забавляясь.
Arapça:
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
Diyanet Vakfı:
Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.

mâ ḫalaḳnâhümâ illâ bilḥaḳḳi velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn.

Türkçe:
İkisini de, sadece gerçeği göstermek üzere yarattık. Ama onların çokları bilmiyorlar.
İngilizce:
We created them not except for just ends: but most of them do not understand.
Fransızca:
Nous ne les avons créés qu'en toute vérité. Mais la plupart d'entre eux ne savent pas.
Almanca:
WIR erschufen beide nur nach der Gesetzmäßigkeit. Doch die meisten wissen es nicht.
Rusça:
Мы сотворили их (небеса и землю) во истине, но большинство их не знают этого.
Arapça:
مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
Diyanet Vakfı:
Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.

Pages

Ad-Dukhan—الدخان beslemesine abone olun.