
vemâ `allemnâhü-şşi`ra vemâ yembegî leh. in hüve illâ ẕikruv veḳur'ânüm mübîn.
Türkçe:
Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur'an'dan başka şey değildir;
İngilizce:
We have not instructed the (Prophet) in Poetry, nor is it meet for him: this is no less than a Message and a Qur'an making things clear:
Fransızca:
Nous ne lui (à Muhammad) avons pas enseigné la poésie; cela ne lui convient pas non plus. Ceci n'est qu'un rappel et une Lecture [Coran] claire,
Almanca:
Und WIR lehrten ihn nicht das Dichten und dies gebührt ihm nicht! Er ist doch nichts anderes außer Ermahnung und ein klarer Quran,
Rusça:
Мы не учили его (Мухаммада) поэзии, и не подобает ему это. Это - не что иное, как Напоминание и ясный Коран,
Arapça:
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır.
Diyanet Vakfı:
Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

liyünẕira men kâne ḥayyev veyeḥiḳḳa-lḳavlü `ale-lkâfirîn.
Türkçe:
Diri olanı uyarsın ve gerçeği örten nankörler/inkârcılar aleyhine söz hak olsun diye indirilmiştir.
İngilizce:
That it may give admonition to any (who are) alive, and that the charge may be proved against those who reject (Truth).
Fransızca:
pour qu'ils avertisse celui qui est vivant et que la Parole se réalise contre les mécréants.
Almanca:
damit er diejenigen warnt, die lebendig sind, und das Gesagte über die Kafir sich verwirklicht.
Rusça:
чтобы он предостерегал тех, кто жив, и чтобы сбылось Слово относительно неверующих.
Arapça:
لِّيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Bu), diri olanları uyarmak ve kâfirlere de azab sözünün hak olması içindir.
Diyanet Vakfı:
Diri olanları uyarsın ve kafirler cezayı hak etsinler diye.

evelem yerav ennâ ḫalaḳnâ lehüm mimmâ `amilet eydînâ en`âmen fehüm lehâ mâlikûn.
Türkçe:
Görmediler mi, ellerimizin yapıp ettiklerinden, kendileri için nice hayvanlar yarattık da onlar, bu hayvanlara sahip oluyorlar.
İngilizce:
See they not that it is We Who have created for them - among the things which Our hands have fashioned - cattle, which are under their dominion?-
Fransızca:
Ne voient-ils donc pas que, parmi ce que Nos mains ont fait, Nous leur avons créé des bestiaux dont ils sont propriétaires;
Almanca:
Sahen sie etwa nicht, daß WIR für sie von dem, was WIR eigenständig machten, An'am erschufen, so verfügen sie über sie?!
Rusça:
Неужели они не видят, что из того, что совершили Наши руки (Мы Сами), Мы создали для них скот, и что они им владеют?
Arapça:
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُم مِّمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şunu da görmediler mi: Biz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar.
Diyanet Vakfı:
Görmüyorlar mı ki, biz kudretimizin eseri olmak üzere onlar için birçok hayvan yarattık. Bu sayede onlar bunlara sahip olmuşlardır.

veẕellelnâhâ lehüm feminhâ rakûbühüm veminhâ ye'külûn.
Türkçe:
O hayvanları bunlara boyun eğdirdik. Onlardan binekleri vardır ve onlardan bir kısmını da yiyorlar.
İngilizce:
And that We have subjected them to their (use)? of them some do carry them and some they eat:
Fransızca:
et Nous les leurs avons soumis; certains leur servent de monture et d'autre de nourriture;
Almanca:
Und WIR machten sie für sie fügsam. so sind manche von ihnen ihre Reittiere, und von ihnen essen sie.
Rusça:
Мы сделали его подвластным им. На одних из них они ездят верхом, а другими питаются.
Arapça:
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onları, kendilerinin hizmetine vermişiz de, hem onlardan binekleri var, hem de onlardan yiyorlar.
Diyanet Vakfı:
Bu hayvanları onların emrine verdik. Onların bazısını binek olarak kullanırlar, bazısını besin olarak yerler.

velehüm fîhâ menâfi`u vemeşârib. efelâ yeşkürûn.
Türkçe:
O hayvanlarda bunlar için birçok yararlar var, içecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı?
İngilizce:
And they have (other) profits from them (besides), and they get (milk) to drink. Will they not then be grateful?
Fransızca:
et ils en retirent d'autres utilités et des boissons. Ne seront-ils donc pas reconnaissants ?
Almanca:
Und in ihnen gibt es für sie Nützliches und zum Trinken. Wollen sie sich nicht dankbar erweisen?!
Rusça:
Они приносят им пользу и питье. Неужели они не будут благодарны?
Arapça:
وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlarda daha birçok menfaatleri ve türlü içecekleri de var. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
Diyanet Vakfı:
Bu hayvanlarda onlar için nice faydalar ve içilecek sütler vardır. Hala şükretmezler mi?

vetteḫaẕû min dûni-llâhi âlihetel le`allehüm yünṣarûn.
Türkçe:
Kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah'tan başka ilahlar edindiler.
İngilizce:
Yet they take (for worship) gods other than Allah, (hoping) that they might be helped!
Fransızca:
Et ils adoptèrent des divinités en dehors d'Allah, dans l'espoir d'être secourus...
Almanca:
Und sie nahmen sich anstelle von ALLAH Gottheiten, damit ihnen möglicherweise beigestanden wird.
Rusça:
Но они поклоняются вместо Аллаха другим богам в надежде на то, что им окажут помощь.
Arapça:
وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَّعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, Allah'tan başka birtakım ilâhlar edindiler. Güya yardım olunacaklar.
Diyanet Vakfı:
Onlar, yardım göreceklerini umarak Allah'tan başka ilahlar edindiler.

lâ yesteṭî`ûne naṣrahüm vehüm lehüm cündüm muḥḍarûn.
Türkçe:
Oysaki, o ilahlar bunlara yardım edemezler. Tam aksine, bunlar, o ilahlara hizmet eden ordular durumundadır.
İngilizce:
They have not the power to help them: but they will be brought up (before Our Judgment-seat) as a troop (to be condemned).
Fransızca:
Celles-ci ne pourront pas les secourir, elles formeront au contraire une armée dressée contre eux.
Almanca:
Sie können ihnen nicht beistehen. Und sie (die Muschrik) sind für sie (ihre Gottheiten) vorgeführte Gehilfen.
Rusça:
Они не могут помочь им, хотя они являются для них готовым войском (язычники готовы сражаться за своих идолов, или идолы будут в Последней жизни готовым войском против язычников).
Arapça:
لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların, onlara yardıma güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için bazı askerlerdir.
Diyanet Vakfı:
Halbuki ilahların onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için yardıma hazır askerlerdir.

felâ yaḥzünke ḳavlühüm. innâ na`lemü mâ yüsirrûne vemâ yü`linûn.
Türkçe:
Artık onların sözü seni üzmesin! Biz onların sır olarak tuttuklarını da açıkladıklarını da biliyoruz.
İngilizce:
Let not their speech, then, grieve thee. Verily We know what they hide as well as what they disclose.
Fransızca:
Que leurs paroles ne t'affligent donc pas ! Nous savons ce qu'ils cachent et ce qu'ils divulguent.
Almanca:
So laß ihre Worte dich nicht traurig machen! Gewiß, WIR wissen, was sie verheimlichen und was sie offenlegen.
Rusça:
Пусть их речи не печалят тебя. Мы знаем то, что они скрывают, и то, что они обнаруживают.
Arapça:
فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde onların sözleri seni üzmesin. Biz onların içlerini de biliriz, dışlarını da.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) O halde onların sözleri sakın seni üzmesin. Kuşkusuz biz, onların gizlemekte olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.

evelem yera-l'insânü ennâ ḫalaḳnâhü min nuṭfetin feiẕâ hüve ḫaṣîmüm mübîn.
Türkçe:
Görmedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir hasım kesilmiştir o.
İngilizce:
Doth not man see that it is We Who created him from sperm? yet behold! he (stands forth) as an open adversary!
Fransızca:
L'homme ne voit-il pas que Nous l'avons créé d'une goutte de sperme ? Et le voilà [devenu] un adversaire déclaré !
Almanca:
Hat der Mensch etwa nicht wahrgenommen, daß WIR ihn doch aus Nutfa erschufen, sogleich ist er ein entschiedener Disputierender?!
Rusça:
Неужели человек не видит, что Мы сотворили его из капли? И вот он открыто препирается!
Arapça:
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi?
Diyanet Vakfı:
İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş.

veḍarabe lenâ meŝelev venesiye ḫalḳah. ḳâle mey yuḥyi-l`iżâme vehiye ramîm.
Türkçe:
Kendi yaratılışını unutmuş da bize örnek veriyor. Ve bir de şöyle diyor: "Şu çürümüş kemiklere kim hayat verecek?"
İngilizce:
And he makes comparisons for Us, and forgets his own (origin and) Creation: He says, "Who can give life to (dry) bones and decomposed ones (at that)?"
Fransızca:
Il cite pour Nous un exemple, tandis qu'il oublie sa propre création; il dit : "Qui va redonner la vie à des ossements une fois réduits en poussière ? "
Almanca:
Und er prägte Uns ein Gleichnis und vergaß seine Erschaffung, er sagte: "Wer belebt denn die Knochen, während sie etwas Verwestes sind?"
Rusça:
Он привел Нам притчу и забыл о своем сотворении. Он сказал: "Кто оживит кости, которые истлели?"
Arapça:
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ ۖ قَالَ مَن يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?" dedi.
Diyanet Vakfı:
Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diyor.
Pages
