
in kânet illâ ṣayḥatev vâḥideten feiẕâ hüm ḫâmidûn.
Türkçe:
Olan, sadece korkunç titreşimli bir sesti. Ve bir anda sönüverdiler.
İngilizce:
It was no more than a single mighty Blast, and behold! they were (like ashes) quenched and silent.
Fransızca:
Ce ne fut qu'un seul Cri et les voilà éteints.
Almanca:
Es war nichts anderes außer einem einzigen Schrei, sogleich waren sie erloschen.
Rusça:
Был всего лишь один глас, и они затухли.
Arapça:
إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.
Diyanet Vakfı:
(Onları helak eden) korkunç sesten başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler.

yâ ḥasraten `ale-l`ibâd. mâ ye'tîhim mir rasûlin illâ kânû bihî yestehziûn.
Türkçe:
Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her resulle mutlaka alay ederlerdi.
İngilizce:
Ah! Alas for (My) Servants! There comes not a messenger to them but they mock him!
Fransızca:
Hélas pour les esclaves [les humains] ! Jamais il ne leur vient de messager sans qu'ils ne s'en raillent.
Almanca:
Trauer um die Menschen! Niemals kam zu ihnen ein Gesandter, ohne daß sie ihn verspotteten.
Rusça:
О горе рабам! Не приходил к ним ни один посланник, над которым бы они не издевались.
Arapça:
يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Ne yazık şu kullara! Onlara bir peygamber gelmeyegörsün, ille de onunla alay etmeye kalkışırlar.

elem yerav kem ehleknâ ḳablehüm mine-lḳurûni ennehüm ileyhim lâ yerci`ûn.
Türkçe:
Görmediler mi, kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettik! Onlar artık bir daha bunlara dönmeyecekler.
İngilizce:
See they not how many generations before them we destroyed? Not to them will they return:
Fransızca:
Ne voient-ils pas combien de générations avant eux Nous avons fait périr ? Lesquelles ne retourneront jamais parmi eux.
Almanca:
Sahen sie etwa nicht, wie vieleWIR vor ihnen von den Generationen zugrunde richteten, daß sie zu ihnen nicht zurückkehren?!
Rusça:
Неужели они не видят, сколько поколений Мы погубили до них и что они не вернутся к ним?
Arapça:
أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar.
Diyanet Vakfı:
Müşrikler görmüyorlar mı ki, onlardan önce nice kavimler helak ettik. Onlar tekrar dönüp de bunlara gelmezler.

vein küllül lemmâ cemî`ul ledeynâ muḥḍarûn.
Türkçe:
Ancak herkes toplandığında, onlar da huzurumuzda hazır bulundurulacaklar.
İngilizce:
But each one of them all - will be brought before Us (for judgment).
Fransızca:
Et tous sans exception comparaîtront devant Nous.
Almanca:
Und ausnahmslos gewiß werden allesamt Uns vorgeführt.
Rusça:
Воистину, все они будут собраны у Нас.
Arapça:
وَإِن كُلٌّ لَّمَّا جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmişlerdir.
Diyanet Vakfı:
Elbette onların hepsi (kıyamet gününde) karşımızda hazır bulunacaklar.

veâyetül lehümü-l'arḍu-lmeyteh. aḥyeynâhâ veaḫracnâ minhâ ḥabben feminhü ye'külûn.
Türkçe:
Ölü toprak onlar için bir mucizedir. Onu dirilttik, ondan dâne çıkardık; bak işte ondan yiyorlar.
İngilizce:
A Sign for them is the earth that is dead: We do give it life, and produce grain therefrom, of which ye do eat.
Fransızca:
Une preuve pour eux est la terre morte, à laquelle Nous redonnons la vie, et d'où Nous faisons sortir des grains dont ils mangent.
Almanca:
Und eine Aya für sie ist die tote Landschaft, die WIR belebten und dann aus ihr Körner heraussprießen ließen, von denen sie essen.
Rusça:
Знамением для них является мертвая земля, которую Мы оживили и извлекли из нее зерно, которым они питаются.
Arapça:
وَآيَةٌ لَّهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.
Diyanet Vakfı:
(Bu hususta) ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan dane çıkardık. İşte onlar bundan yerler.

vece`alnâ fîhâ cennâtim min neḫîliv vea`nâbiv vefeccernâ fîhâ mine-l`uyûn.
Türkçe:
Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık;
İngilizce:
And We produce therein orchard with date-palms and vines, and We cause springs to gush forth therein:
Fransızca:
Nous y avons mis des jardins de palmiers et de vignes et y avons fait jaillir des sources,
Almanca:
Und WIR machten auf ihr Dschannat von Dattelpalmen und Rebstöcken und ließen in ihr Quellen entspringen,
Rusça:
Мы создали на ней сады из пальм и винограда и заставили биться в них источники,
Arapça:
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık.
Diyanet Vakfı:
Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.

liye'külû min ŝemerihî vemâ `amilethü eydîhim. efelâ yeşkürûn.
Türkçe:
Ki onun ürününden ve ellerinin yapıp ettiğinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı?
İngilizce:
That they may enjoy the fruits of this (artistry): It was not their hands that made this: will they not then give thanks?
Fransızca:
afin qu'ils mangent de Ses fruits et de ce que leurs mains ont produit . Ne seront-ils pas reconnaissants ?
Almanca:
damit sie von deren Früchten essen. Und doch nicht eigenhändig machten sie es. Erweisen sie sich nicht dankbar?!
Rusça:
чтобы они вкушали их плоды и то, что создали своими руками (или чтобы они вкушали плоды, которые они не создали своими руками). Неужели они не будут благодарны?
Arapça:
لِيَأْكُلُوا مِن ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hâlâ şükretmeyecekler mi?
Diyanet Vakfı:
Ta ki, onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yesinler. Hala şükretmeyecekler mi?

sübḥâne-lleẕî ḫaleḳa-l'ezvâce küllehâ mimmâ tümbitü-l'arḍu vemin enfüsihim vemimmâ lâ ya`lemûn.
Türkçe:
Şanı yücedir o Allah'ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır.
İngilizce:
Glory to Allah, Who created in pairs all things that the earth produces, as well as their own (human) kind and (other) things of which they have no knowledge.
Fransızca:
Louange à Celui qui a créé tous les couples de ce que la terre fait pousser, d'eux-mêmes, et de ce qu'ils ne savent pas !
Almanca:
Gepriesen-erhaben ist Derjenige, Der die Zweiheiten allesamt erschuf von dem, was die Erde wachsen läßt, von ihrem Selbst und von dem, worüber sie keine Kenntnis haben.
Rusça:
Пречист Тот, Кто сотворил парами то, что растит земля, их самих и то, чего они не знают.
Arapça:
سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir.
Diyanet Vakfı:
Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ı tesbih ve takdis ederim.

veâyetül lehümü-lleyl. nesleḫu minhü-nnehâra feiẕâ hüm mużlimûn.
Türkçe:
Gece de onlar için bir mucizedir. Gündüzü ondan soyup alırız da onlar karanlığa gömülüverirler.
İngilizce:
And a Sign for them is the Night: We withdraw therefrom the Day, and behold they are plunged in darkness;
Fransızca:
Et une preuve pour eux est la nuit. Nous en écorchons le jour et ils sont alors dans les ténèbres.
Almanca:
Auch eine Aya für sie ist die Nacht, von der WIR den Tag entnehmen, sogleich haben sie Dunkelheit.
Rusça:
Знамением для них является ночь, которую Мы отделяем ото дня, и вот они погружаются во мрак.
Arapça:
وَآيَةٌ لَّهُمُ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar.
Diyanet Vakfı:
Gece de onlar için bir ibret alametidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler.

veşşemsü tecrî limüsteḳarril lehâ. ẕâlike taḳdîru-l`azîzi-l`alîm.
Türkçe:
Güneş, kendine özgü bir durak noktasına/bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Azîz, Alîm olanın takdiridir bu.
İngilizce:
And the sun runs his course for a period determined for him: that is the decree of (Him), the Exalted in Might, the All-Knowing.
Fransızca:
et le soleil court vers un gîte qui lui est assigné; telle est la détermination du Tout-Puissant, de l'Omniscient.
Almanca:
Und die Sonne durchläuft einen ihr zugehörigen Aufenthaltsort. Dies ist die Bestimmung Des Allwürdigen, Des Allwissenden.
Rusça:
Солнце плывет к своему местопребыванию. Таково предустановление Могущественного, Знающего.
Arapça:
وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
Diyanet Vakfı:
Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir.
Pages
