
velḳamera ḳaddernâhü menâzile ḥattâ `âde kel`urcûni-lḳadîm.
Türkçe:
Ay'a gelince, biz onun için de bir takım durak noktaları/birtakım evreler belirledik. Nihayet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner.
İngilizce:
And the Moon,- We have measured for her mansions (to traverse) till she returns like the old (and withered) lower part of a date-stalk.
Fransızca:
Et la lune, Nous lui avons déterminé des phases jusqu'à ce qu'elle devienne comme la palme vieillie .
Almanca:
Und den Mond bestimmten WIR in Phasen, bis er wieder wie die alte (dünne, krumme und gelbliche) Rispe (am Dattelbaum) wird.
Rusça:
Мы предопределили для луны положения, пока она вновь не становится подобна старой пальмовой ветви.
Arapça:
وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür.
Diyanet Vakfı:
Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilal) olur da geri döner.

le-şşemsü yembegî lehâ en tüdrike-lḳamera vele-lleylü sâbiḳu-nnehâr. veküllün fî felekiy yesbeḥûn.
Türkçe:
Güneş'in Ay'a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
İngilizce:
It is not permitted to the Sun to catch up the Moon, nor can the Night outstrip the Day: Each (just) swims along in (its own) orbit (according to Law).
Fransızca:
Le soleil ne peut rattraper la lune, ni la nuit devancer le jour; et chacun vogue dans une orbite.
Almanca:
Weder die Sonne darf den Mond einholen, noch die Nacht den Tag ereilen. Und alle schweben in (bestimmter) Bahn.
Rusça:
Солнцу не надлежит догонять луну, и ночь не опережает день. Каждый плывет по орбите.
Arapça:
لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ ۚ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.
Diyanet Vakfı:
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.

veâyetül lehüm ennâ ḥamelnâ ẕürriyyetehüm fi-lfülki-lmeşḥûn.
Türkçe:
Zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımamız da onlar için bir ayettir.
İngilizce:
And a Sign for them is that We bore their race (through the Flood) in the loaded Ark;
Fransızca:
Et un (autre) signe pour eux est que Nous avons transporté leur descendance sur le bateau chargé ;
Almanca:
Auch eine Aya für sie ist, daß WIR ihre Nachkommenschaft auf dem voll beladenen Schiff tragen.
Rusça:
Знамением для них является то, что Мы перенесли их потомство в переполненном ковчеге.
Arapça:
وَآيَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.
Diyanet Vakfı:
Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir.

veḫalaḳnâ lehüm mim miŝlihî mâ yerkebûn.
Türkçe:
Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık.
İngilizce:
And We have created for them similar (vessels) on which they ride.
Fransızca:
et Nous leur créâmes des semblables sur lesquels ils montent.
Almanca:
Und WIR erschufen ihnen Gleiches wie dies, worauf sie steigen.
Rusça:
Мы создали для них по его подобию то, на что они садятся.
Arapça:
وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır.
Diyanet Vakfı:
Onlar için, bunun gibi binecekleri başka şeyler de yarattık.

vein neşe' nugriḳhüm felâ ṣarîḫa lehüm velâ hüm yünḳaẕûn.
Türkçe:
Eğer dilersek onları boğarız. Bu durumda ne kendileri için feryat eden olur ne de kurtarılırlar.
İngilizce:
If it were Our Will, We could drown them: then would there be no helper (to hear their cry), nor could they be delivered,
Fransızca:
Et si Nous le voulons, Nous les noyons; pour eux alors, pas de secoureur et ils ne seront pas sauvés,
Almanca:
Und wenn WIR wollten, ertränken WIR sie, so gibt es für sie dann weder einen Helfer, noch werden sie errettet,
Rusça:
Если Мы пожелаем, то потопим их, и тогда никто не спасет их, и сами они не спасутся,
Arapça:
وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.
Diyanet Vakfı:
Dilesek onları suda boğarız. O zaman ne onların imdadına koşan olur, ne de onlar kurtarılırlar.

illâ raḥmetem minnâ vemetâ`an ilâ ḥîn.
Türkçe:
Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha nimetlensinler diye kurtarılırlar.
İngilizce:
Except by way of Mercy from Us, and by way of (world) convenience (to serve them) for a time.
Fransızca:
sauf par une miséricorde de Notre part, et à titre de jouissance pour un temps.
Almanca:
außer durch Gnade von Uns und als Genießen-Lassen bis zu einer Frist.
Rusça:
если только Мы не окажем им милость и не позволим им пользоваться благами до определенного времени.
Arapça:
إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka.
Diyanet Vakfı:
Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve belli bir zamana kadar dünyadan faydalandırmamız müstesnadır.

veiẕâ ḳîle lehümü-tteḳû mâ beyne eydîküm vemâ ḫalfeküm le`alleküm türḥamûn.
Türkçe:
Onlara, "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki, size merhamet edilebilsin!" denildiğinde, hiç aldırmazlar.
İngilizce:
When they are told, "Fear ye that which is before you and that which will be after you, in order that ye may receive Mercy," (they turn back).
Fransızca:
Et quand on leur dit : "Craignez ce qu'il y a devant vous et ce qu'il y a derrière vous afin que vous ayez la miséricorde" ! ...
Almanca:
Und als ihnen gesagt wurde: "Handelt Taqwa gemäß dem gegenüber, was vor euch und was hinter euch ist, damit euch Gnade erwiesen wird, (wandten sie sich ab).
Rusça:
Когда им говорят: "Бойтесь того, что перед вами, и того, что после вас, чтобы вы были помилованы", - они не отвечают.
Arapça:
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Durum böyle iken onlara: "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin" denildiği zaman,
Diyanet Vakfı:
Onlara yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada bıraktığınız işlerde Allah'tan korkun; umulur ki size merhamet olunur denildiğinde (aldırmazlar).

vemâ te'tîhim min âyetim min âyâti rabbihim illâ kânû `anhâ mü`riḍîn.
Türkçe:
Çünkü Rablerinin ayetlerinden kendilerine bir ayet gelince, ondan mutlaka yüz çevirmişlerdir.
İngilizce:
Not a Sign comes to them from among the Signs of their Lord, but they turn away therefrom.
Fransızca:
Or, pas une preuve ne leur vient, parmi les preuves de leur Seigneur sans qu'ils ne s'en détournent.
Almanca:
Und niemals kam zu ihnen irgendeine Aya von den Ayat ihres HERRN, ohne daß sie sich von ihr abwandten.
Rusça:
Какое бы знамение из знамений их Господа не явилось к ним, они непременно отворачиваются от него.
Arapça:
وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler.
Diyanet Vakfı:
Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyedursun, ille de ondan yüz çevirmişlerdir.

veiẕâ ḳîle lehüm enfiḳû mimmâ razeḳakümü-llâhü ḳâle-lleẕîne keferû lilleẕîne âmenû enuṭ`imü mel lev yeşâü-llâhü aṭ`ameh. in entüm illâ fî ḍalâlim mübîn.
Türkçe:
Onlara, "Allah'ın size lütfettiği rızıklardan dağıtın!" dendiğinde, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler: "Allah'ın, dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu."
İngilizce:
And when they are told, "Spend ye of (the bounties) with which Allah has provided you," the Unbelievers say to those who believe: "Shall we then feed those whom, if Allah had so willed, He would have fed, (Himself)?- Ye are in nothing but manifest error."
Fransızca:
Et quand on leur dit : "Dépensez de ce qu'Allah vous a attribué", ceux qui ont mécru disent à ceux qui ont cru : "Nourrirons-nous quelqu'un qu'Allah aurait nourri s'Il avait voulu ? Vous n'êtes que dans un égarement évident".
Almanca:
Und als ihnen gesagt wurde: "Gebt vom Rizq, das ALLAH euch gewährte." Sagten diejenigen, die Kufr betrieben haben, 2 zu denjenigen, die den Iman verinnerlichten: "Sollen wir etwa denjenigen speisen, welchen ALLAH gespeist hätte, wenn ER wollte?! Ihr befindet euch doch nur in einem eindeutigen Irrtum."
Rusça:
Когда им говорят: "Расходуйте из того, чем вас наделил Аллах", - неверующие говорят верующим: "Неужели мы будем кормить того, кого накормил бы Аллах, если бы пожелал? Воистину, вы лишь находитесь в очевидном заблуждении".
Arapça:
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın" dendiği zaman, o kâfirler, müminler için: "Allah'ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?" dediler.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kafirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.

veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn.
Türkçe:
Bir de şöyle derler: "Eğer doğru sözlüler iseniz, bu tehdit ne zaman?"
İngilizce:
Further, they say, "When will this promise (come to pass), if what ye say is true?"
Fransızca:
Et ils disent : "A quand cette promesse si vous êtes véridiques ? "
Almanca:
Und sie sagen: "Wann ist diese Androhung, solltet ihr wahrhaftig sein?"
Rusça:
Они говорят: "Когда сбудется это обещание, если вы говорите правду?"
Arapça:
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yine onlar: "Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?" diyorlar.
Diyanet Vakfı:
Onlar: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit ne zaman gerçekleşecektir? derler.
Pages
