
em lehüm şürakâ'. felye'tû bişürakâihim in kânû ṣâdiḳîn.
Türkçe:
Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Eğer doğru sözlüler iseler, çağırıversinler ortaklarını!
İngilizce:
Or have they some "Partners" (in Allahhead)? Then let them produce their "partners", if they are truthful!
Fransızca:
Ou encore, est-ce qu'ils ont des associés ? Eh bien, qu'ils fassent venir leur associés s'ils sont véridiques !
Almanca:
Oder haben sie etwa (ALLAH) Beigesellte?! Dann sollen sie ihre (ALLAH) Beigesellten bringen, sollten sie wahrhaftig sein!
Rusça:
Или у них есть сотоварищи? Пусть же они приведут своих сотоварищей, если они говорят правду!
Arapça:
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِن كَانُوا صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa ortakları mı var onların? Doğru iseler ortaklarını getirsinler.
Diyanet Vakfı:
Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!

yevme yükşefü `an sâḳiv veyüd`avne ile-ssücûdi felâ yesteṭî`ûn.
Türkçe:
Baldırın çıplak kalacağı, secdelere çağrılacakları gün, onu da yapamayacaklar.
İngilizce:
The Day that the shin shall be laid bare, and they shall be summoned to bow in adoration, but they shall not be able,-
Fransızca:
Le jour où ils affronteront les horreurs [du Jugement] et où ils seront appelés à la Prosternation mais ils ne le pourront pas.
Almanca:
An dem Tag, wenn etwas Schwerwiegendes aufgedeckt wird und sie zum Sudschud aufgefordert werden, dann es nicht können,
Rusça:
В тот день, когда обнажится Голень Аллаха, их призовут пасть ниц, но они не смогут сделать этого.
Arapça:
يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün işler zorlaşır ve secdeye davet edilirler. Fakat güç yetiremezler.
Diyanet Vakfı:
O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.

ḫâşi`aten ebṣâruhüm terheḳuhüm ẕilleh. veḳad kânû yüd`avne ile-ssücûdi vehüm sâlimûn.
Türkçe:
Gözleri yere eğilmiş, benliklerini zillet kaplamıştır. Onlar, sapasağlam oldukları zaman da secde etmeye çağrılıyorlardı.
İngilizce:
Their eyes will be cast down,- ignominy will cover them; seeing that they had been summoned aforetime to bow in adoration, while they were whole, (and had refused).
Fransızca:
Leurs regards seront abaissés, et l'avilissement les couvrira. Or, ils étaient appelés à la Prosternation au temps où ils étaient sains et saufs ! ...
Almanca:
ihre Blicke sind (vor Ehrfurcht) gesenkt, und Demütigung überkommt sie. Und bereits wurden sie zum Sudschud aufgefordert, als sie heil waren.
Rusça:
Их взоры потупятся, и унижение покроет их. А ведь их призывали пасть ниц, когда они пребывали во здравии.
Arapça:
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).

feẕernî vemey yükeẕẕibü bihâẕe-lḥadîŝ. senestedricühüm min ḥayŝü lâ ya`lemûn.
Türkçe:
Bu sözü yalanlayanla beni baş başa bırak. Onları, bilmedikleri yerden yakalayacağız.
İngilizce:
Then leave Me alone with such as reject this Message: by degrees shall We punish them from directions they perceive not.
Fransızca:
Laisse-Moi donc avec quiconque traite de mensonge ce discours; Nous allons les mener graduellement par où ils ne savent pas !
Almanca:
Also laß Mich mit denjenigen, die diese Mitteilung ableugnen, WIR werden sie anlocken, von wo sie nicht wissen.
Rusça:
Оставь же Меня с теми, кто считает ложью это повествование. Мы завлечем их так, что они даже не осознают этого.
Arapça:
فَذَرْنِي وَمَن يُكَذِّبُ بِهَٰذَا الْحَدِيثِ ۖ سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Sen bu sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.

veümlî lehüm. inne keydî metîn.
Türkçe:
Süre tanıyorum onlara. Tuzağım gerçekten zorludur benim.
İngilizce:
A (long) respite will I grant them: truly powerful is My Plan.
Fransızca:
Et Je leur accorde un délai, car Mon stratagème est sûr !
Almanca:
Und ICH gewähre ihnen Aufschub. Gewiß, Meine Planung ist stark.
Rusça:
Я даю им отсрочку, ведь хитрость Моя несокрушима.
Arapça:
وَأُمْلِي لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır.
Diyanet Vakfı:
Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!

em tes'elühüm ecran fehüm mim magramim müŝḳalûn.
Türkçe:
Bir ücret mi istiyorsun kendilerinden de onlar, bir borç altında eziliyorlar!
İngilizce:
Or is it that thou dost ask them for a reward, so that they are burdened with a load of debt?-
Fransızca:
Ou bien est-ce que tu leur demandes un salaire, les accablant ainsi d'une lourde dette ?
Almanca:
Oder verlangst du von ihnen Lohn, so daß sie durch ihre Verpflichtung belastet sind?!
Rusça:
Или же ты просишь у них вознаграждения, и они обременены обязательствами?
Arapça:
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

em `indehümü-lgaybü fehüm yektübûn.
Türkçe:
Yoksa gayb, yanlarında da onlar mı yazıyorlar?
İngilizce:
Or that the Unseen is in their hands, so that they can write it down?
Fransızca:
Ou savent-ils l'Inconnaissable et c'est de là qu'ils écrivent [leurs mensonges] ?
Almanca:
Oder haben sie das Verborgene bei sich, so schreiben sie?!
Rusça:
Или же они владеют сокровенным и записывают его?
Arapça:
أَمْ عِندَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa gayb onların yanlarında da onlar mı yazıyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?

faṣbir liḥukmi rabbike velâ tekün keṣâḥibi-lḥût. iẕ nâdâ vehüve mekżûm.
Türkçe:
Artık, Rabbinin hüküm vermesi için sabret! Balığın dostu Yûnus gibi olma! Hani o, öfkelendirilmiş bir halde yakarmıştı.
İngilizce:
So wait with patience for the Command of thy Lord, and be not like the Companion of the Fish,- when he cried out in agony.
Fransızca:
Endure avec patience la sentence de ton Seigneur, et ne soit pas comme l'homme au Poisson (Jonas) qui appela (Allah) dans sa grande angoisse.
Almanca:
Also übe dich in Geduld mit der Bestimmung deines HERRN, und sei nicht wie der Weggenosse des Fisches, als er rief, während er bedrängt war.
Rusça:
Потерпи же до решения твоего Господа и не уподобляйся человеку в рыбе (Йунусу), который обратился с мольбой вслух, сдерживая свою печаль.
Arapça:
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi gibi olma. Hani o öfkeye boğulmuş da nida etmişti.
Diyanet Vakfı:
Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.

levlâ en tedârakehû ni`metüm mir rabbihî lenübiẕe bil`arâi vehüve meẕmûm.
Türkçe:
Eğer ona, Rabbinden bir nimet ulaşmasaydı, horlanmış bir halde cascavlak bir yere atılırdı.
İngilizce:
Had not Grace from his Lord reached him, he would indeed have been cast off on the naked shore, in disgrace.
Fransızca:
Si un bienfait de son Seigneur ne l'avait pas atteint, il aurait été rejeté honni sur une terre déserte,
Almanca:
Hätte ihn eine Wohltat von seinem HERRN nicht ereilt, wäre er doch ans blanke Land geworfen, während er getadelt war.
Rusça:
Если бы его не постигла милость Господа, то он был бы выброшен на открытую местность постыженным.
Arapça:
لَّوْلَا أَن تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِّن رَّبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.
Diyanet Vakfı:
Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.

fectebâhü rabbühû fece`alehû mine-ṣṣâliḥîn.
Türkçe:
Fakat Rabbi onu seçip yüceltti ve barışseverlerden yaptı.
İngilizce:
Thus did his Lord choose him and make him of the Company of the Righteous.
Fransızca:
Puis son Seigneur l'élut et le désigna au nombre des gens de bien.
Almanca:
Dann erwählte ihn sein HERR, dann machte ER ihn von den gottgefällig Guttuenden.
Rusça:
Но его Господь избрал его и сделал одним из праведников.
Arapça:
فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı.
Diyanet Vakfı:
Fakat ardından, Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu salihlerden kıldı.
Pages
