
fetenâdev muṣbiḥîn.
Türkçe:
Sabaha çıktıklarında birbirlerine seslendiler:
İngilizce:
As the morning broke, they called out, one to another,-
Fransızca:
Le [lendemain] matin, ils s'appelèrent les uns les autres :
Almanca:
Dann riefen sie einander am Morgen (zu):
Rusça:
А на рассвете они стали звать друг друга:
Arapça:
فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:
Diyanet Vakfı:
Sabah olurken birbirlerine seslendiler.

eni-gdû `alâ ḥarŝiküm in küntüm ṣârimîn.
Türkçe:
"Hadi, eğer biçecekseniz ekininize erken gidin."
İngilizce:
Go ye to your tilth (betimes) in the morning, if ye would gather the fruits.
Fransızca:
"Partez tôt à votre champ si vous voulez le récolter".
Almanca:
"Geht in der Frühe zu eurem Ackerland, solltet ihr Aberntende sein."
Rusça:
"Ступайте на вашу пашню, если вы хотите сорвать плоды!"
Arapça:
أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَارِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Haydi, devşirecekseniz erkenden ekininize gidin diye.
Diyanet Vakfı:
"Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin!" diye.

fenṭaleḳû vehüm yeteḫâfetûn.
Türkçe:
Yola koyuldular. Aralarında fısıldaşıyorlardı:
İngilizce:
So they departed, conversing in secret low tones, (saying)-
Fransızca:
Ils allèrent donc, tout en parlent entre eux à vois basse :
Almanca:
Dann gingen sie los, während sie einander zuflüsterten:
Rusça:
Они отправились туда, разговаривая шепотом:
Arapça:
فَانطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken fırladılar, aralarında fısıldaşıyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.

el lâ yedḫulennehe-lyevme `aleyküm miskîn.
Türkçe:
"Hey! Bugün oraya bir yoksul girip yanınıza gelmesin!"
İngilizce:
Let not a single indigent person break in upon you into the (garden) this day.
Fransızca:
"Ne laissez aucun pauvre y entrer aujourd'hui".
Almanca:
"Auf keinen Fall betritt sie heute zu euch ein Bedürftiger."
Rusça:
"Не впускайте сегодня к себе бедняка".
Arapça:
أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın diyorlardı.
Diyanet Vakfı:
"Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye.

vegadev `alâ ḥardin ḳâdirîn.
Türkçe:
Sadece engellemeye, şiddete güçleri yeten kişiler olarak erkenden vardılar.
İngilizce:
And they opened the morning, strong in an (unjust) resolve.
Fransızca:
Ils partirent de bonne heure décidés à user d'avarice [envers les pauvres], convaincus que cela était en leur pouvoir.
Almanca:
Und sie gingen in der Frühe zum Fernhalten fähig.
Rusça:
Они шли с твердым намерением и полагали, что у них достаточно сил.
Arapça:
وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler.
Diyanet Vakfı:
(Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.

felemmâ raevhâ ḳâlû innâ leḍâllûn.
Türkçe:
Fakat bahçeyi görünce: "Yahu, biz yanlış gelmişiz." dediler!
İngilizce:
But when they saw the (garden), they said: "We have surely lost our way:
Fransızca:
Puis, quand ils le virent [le jardin], ils dirent : "vraiment, nous avons perdus notre chemin,
Almanca:
Und als sie sie sahen, sagten sie: "Gewiß, wir haben uns doch geirrt.
Rusça:
Когда же они увидели его, они сказали: "Мы сбились с пути!
Arapça:
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat bahçeyi gördüklerinde: "Biz herhalde yanlış gelmişiz" dediler.
Diyanet Vakfı:
Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.

bel naḥnü maḥrûmûn.
Türkçe:
"Hayır, hayır! Biz mahrum edilenleriz."
İngilizce:
Indeed we are shut out (of the fruits of our labour)!
Fransızca:
Ou plutôt nous somme frustrés".
Almanca:
Nein, sondern wir sind Ausgeschlossene."
Rusça:
О нет! Мы лишились этого".
Arapça:
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yok, biz mahrum edilmişiz. (dediler).
Diyanet Vakfı:
Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!

ḳâle evseṭuhüm elem eḳul leküm levlâ tüsebbiḥûn.
Türkçe:
Ortancaları/ılımlı olanı şöyle dedi: "Ben size söylemedim mi? Tespih etseydiniz ya!"
İngilizce:
Said one of them, more just (than the rest): "Did I not say to you, 'Why not glorify (Allah)?'"
Fransızca:
Le plus juste d'entre eux dit : "Ne vous avais-je pas dit : Si seulement vous avez rendu gloire à Allah ! "
Almanca:
Der Mittlere von ihnen sagte: "Sagte ich euch nicht: würdet ihr doch nur lobpreisen?"
Rusça:
Лучший из них сказал: "Разве я не говорил вам, что надо было прославить Аллаха?"
Arapça:
قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçlerinde en makul olanı şöyle dedi: "Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim?"
Diyanet Vakfı:
İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim?

ḳâlû sübḥâne rabbinâ innâ künnâ żâlimîn.
Türkçe:
O zaman dediler ki: "Tespih ederiz seni, ey Rabbimiz! Gerçekten biz zalimler olduk."
İngilizce:
They said: "Glory to our Lord! Verily we have been doing wrong!"
Fransızca:
Ils dirent : "Gloire à notre Seigneur ! Oui, nous avons été injustes".
Almanca:
Sie sagten: "Gepriesen-erhaben ist unser HERR! Gewiß, wir waren Unrecht-Begehende."
Rusça:
Они сказали: "Пречист наш Господь! Мы были несправедливы".
Arapça:
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zalimler imişiz. (dediler).
Diyanet Vakfı:
Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.

feaḳbele ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍiy yetelâvemûn.
Türkçe:
Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.
İngilizce:
Then they turned, one against another, in reproach.
Fransızca:
Puis ils s'adressèrent les uns aux autres, se faisant des reproches.
Almanca:
Dann wandten sich die einen von ihnen den anderen zu, sie machten sich gegenseitig Vorwürfe,
Rusça:
Они стали попрекать друг друга
Arapça:
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ardından suçu birbirlerine yüklemeye başladılar.
Diyanet Vakfı:
Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
Pages
