Al-Mumenoon-المؤمنون

veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe le`allehüm yehtedûn.

Türkçe:
Yemin olsun, Mûsa'ya o Kitap'ı vermiştik ki, hidayete erebilsinler.
İngilizce:
And We gave Moses the Book, in order that they might receive guidance.
Fransızca:
Et Nous avions apporté le Livre à Moïse afin qu'ils se guident.
Almanca:
Und gewiß, bereits ließen WIR Musa die Schrift zuteil werden, damit sie Rechtleitung finden.
Rusça:
Воистину, Мы даровали Мусе (Моисею) Писание, чтобы они могли последовать прямым путем.
Arapça:
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun biz Musa'ya belki onlar yola gelirler diye, o kitabı da verdik.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz Musa'ya, belki onlar yola gelirler diye, Kitab'ı verdik.

vece`alne-bne meryeme veümmehû âyetev veâveynâhümâ ilâ rabvetin ẕâti ḳarâriv veme`în.

Türkçe:
Meryem'in oğluyla annesini birer ayet kıldık ve onları oturmaya uygun pınarlı bir tepeye yerleştirdik.
İngilizce:
And We made the son of Mary and his mother as a Sign: We gave them both shelter on high ground, affording rest and security and furnished with springs.
Fransızca:
Et Nous fîmes du fils de Marie, ainsi que de sa mère, un prodige; et Nous donnâmes à tous deux asile sur une colline bien stable et dotée d'une source.
Almanca:
Und WIR machten Ibnu- Maryam und seine Mutter zu einer Aya und gewährten ihnen Unterkunft bei einem Hügel mit Aufenthaltsmöglichkeit und fließendem Wasser.
Rusça:
Мы сделали сына Марьям (Марии) и его мать знамением и поселили их в укромном месте на холме, где протекал ручей.
Arapça:
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Meryemoğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, sulu bir tepeye yerleştirdik.
Diyanet Vakfı:
Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alamet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik.

yâ eyyühe-rrusülü külû mine-ṭṭayyibâti va`melû ṣâliḥâ. innî bimâ ta`melûne `alîm.

Türkçe:
Ey resuller! Güzel ve temiz şeylerden yiyin ve barışa, hayra yönelik iş yapın! Çünkü ben, yapmakta olduğuklarınızı çok iyi bilmekteyim.
İngilizce:
O ye messengers! enjoy (all) things good and pure, and work righteousness: for I am well-acquainted with (all) that ye do.
Fransızca:
ô Messagers ! Mangez de ce qui est permis et agréable et faites du bien. Car Je sais parfaitement ce que vous faites.
Almanca:
Ihr Gesandte! Esst von den Tay-yibat und tut gottgefällig Gutes! ICH bin gegenüber dem, was ihr tut, allwissend.
Rusça:
О посланники! Вкушайте блага и поступайте праведно. Воистину, Мне известно о том, что вы совершаете.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا ۖ إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim.
Diyanet Vakfı:
"Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyle bilmekteyim."

veinne hâẕihî ümmetüküm ümmetev vâḥidetev veenâ rabbüküm fetteḳûn.

Türkçe:
İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ve ben de sizin Rabbinizim; o halde benden sakının!
İngilizce:
And verily this Brotherhood of yours is a single Brotherhood, and I am your Lord and Cherisher: therefore fear Me (and no other).
Fransızca:
Cette communauté, la vôtre, est une seule communauté, tandis que Je suis votre Seigneur. Craignez-Moi donc," .
Almanca:
Und gewiß diese eure Umma, ist eine einheitliche Umma, und ICH bin euer HERR, so handelt Taqwa gemäß Mir gegenüber!
Rusça:
Воистину, ваша религия - религия единая, а Я - ваш Господь. Бойтесь же Меня!
Arapça:
وَإِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının. (denildi).
Diyanet Vakfı:
"Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının" (denildi).

feteḳaṭṭa`û emrahüm beynehüm zübürâ. küllü ḥizbim bimâ ledeyhim feriḥûn.

Türkçe:
Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.
İngilizce:
But people have cut off their affair (of unity), between them, into sects: each party rejoices in that which is with itself.
Fransızca:
Mais ils se sont divisés en sectes, chaque secte exultant de ce qu'elle détenait.
Almanca:
Dann zerteilten sie sich ihre Angelegenheit untereinander in Gruppen. Jede Partei findet Gefallen an dem, worüber sie verfügt.
Rusça:
Но они разорвали свою религию на части, и каждая секта радуется тому, что имеет.
Arapça:
فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا ۖ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.
Diyanet Vakfı:
Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedirler.

feẕerhüm fî gamratihim ḥattâ ḥîn.

Türkçe:
Artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.
İngilizce:
But leave them in their confused ignorance for a time.
Fransızca:
Laisse-les dans leur égarement pour un certain temps.
Almanca:
So laß sie in ihrer Achtlosigkeit bis zu einer Frist.
Rusça:
Оставь же их в их невежестве (или слепоте и растерянности) до определенного времени.
Arapça:
فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّىٰ حِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen şimdi onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!
Diyanet Vakfı:
Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!

eyaḥsebûne ennemâ nümiddühüm bihî mim mâliv vebenîn.

Türkçe:
Sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve oğullarla güçlendiriyoruz onları,
İngilizce:
Do they think that because We have granted them abundance of wealth and sons,
Fransızca:
Pensent-ils que ce que Nous leur accordons, en biens et en enfants,
Almanca:
Denken sie etwa, daß das, womit WIR ihnen Nachschub gewähren an Vermögen und Kindern,
Rusça:
Неужели они думают, что Мы поддерживаем их богатством и сыновьями,
Arapça:
أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُم بِهِ مِن مَّالٍ وَبَنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile,
Diyanet Vakfı:
Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile.

nüsâri`u lehüm fi-lḫayrât. bel lâ yeş`urûn.

Türkçe:
Ve iyiliklerine koşuyoruz. Hayır, farkında olmuyorlar.
İngilizce:
We would hasten them on in every good? Nay, they do not understand.
Fransızca:
[soit une avance] que Nous Nous empressons de leur faire sur les biens [de la vie future] ? Au contraire, ils n'en sont pas conscients.
Almanca:
daß WIR ihnen damit die guten Dinge schnell zukommen lassen?! Nein, sondern sie merken es nicht.
Rusça:
потому что спешим одарить их благами? О нет! Однако они не ощущают этого!
Arapça:
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ ۚ بَل لَّا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz. Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz? Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.

inne-lleẕîne hüm min ḫaşyeti rabbihim müşfiḳûn.

Türkçe:
Onlar ki, Rablerine saygıdan titrerler,
İngilizce:
Verily those who live in awe for fear of their Lord;
Fransızca:
Ceux qui, de la crainte de leur Seigneur, sont pénétrés,
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die vor Ehrfurcht ihrem HERRN gegenüber ergeben sind,
Rusça:
Воистину, те, которые трепещут от страха перед своим Господом,
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ هُم مِّنْ خَشْيَةِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rablerine olan saygıdan dolayı titreyenler,
Diyanet Vakfı:
Rablerine olan saygıdan dolayı kötülükten sakınanlar;

velleẕîne hüm biâyâti rabbihim yü'minûn.

Türkçe:
Onlar ki, Rablerinin ayetlerine iman ederler,
İngilizce:
Those who believe in the Signs of their Lord;
Fransızca:
qui croient aux versets de leur Seigneur,
Almanca:
und diejenigen, die den Iman an die Ayat ihres HERRN verinnerlichen,
Rusça:
которые веруют в знамения своего Господа,
Arapça:
وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rablerinin âyetlerine inananlar,
Diyanet Vakfı:
Rablerinin ayetlerine inananlar;

Pages

Al-Mumenoon-المؤمنون beslemesine abone olun.