
feenşe'nâ leküm bihî cennâtim min neḫîliv vea`nâb. leküm fîhâ fevâkihü keŝîratüv veminhâ te'külûn.
Türkçe:
Onunla size hurmalardan ve üzümlerden bahçeler yetiştirdik, onlarda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyorsunuz.
İngilizce:
With it We grow for you gardens of date-palms and vines: in them have ye abundant fruits: and of them ye eat (and have enjoyment),-
Fransızca:
Avec elle, Nous avons produit pour vous des jardins de palmiers et de vignes, dans lesquels vous avez des fruits abondants et desquels vous mangez,
Almanca:
Dann ließen WIR für euch mit ihm Dschannat von Dattelpalmen und Rebstöcken entstehen, darin habt ihr vieles an Obst und davon esst ihr.
Rusça:
Посредством нее Мы вырастили для вас пальмовые сады и виноградники, где растет для вас много плодов, которые вы едите.
Arapça:
فَأَنشَأْنَا لَكُم بِهِ جَنَّاتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَّكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için bir çok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.
Diyanet Vakfı:
Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bunlarda sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.

veşeceraten taḫrucü min ṭûri seynâe tembütü biddühni veṣibgil lil'âkilîn.
Türkçe:
Ve bir ağaç da yetiştirdik ki, Tûr-i Sina'dan çıkar, yağlı olarak biter; yiyenlere katıktır.
İngilizce:
Also a tree springing out of Mount Sinai, which produces oil, and relish for those who use it for food.
Fransızca:
ainsi qu'un arbre (l'olivier) qui pousse au Mont Sinai, en produisant l'huile servant à oindre et où les mangeurs trempent leur pain.
Almanca:
Und (WIR ließen damit entstehen) einen Baum, der am Tur-Berg von Sainaa heraussprießt, er bringt das Öl und Soße für die Essenden hervor.
Rusça:
Мы вырастили дерево, которое растет на горе Синай и дает масло и приправу для вкушающих.
Arapça:
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِن طُورِ سَيْنَاءَ تَنبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِّلْآكِلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Tûrı Sinâ'da (dahi) yetişen bir ağaç da meydana getirdik ki, bu ağaç, hem yağ, hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.
Diyanet Vakfı:
Tur-i Sina'da da yetişen bir ağaç daha meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.

veinne leküm fi-l'en`âmi le`ibrah. nüsḳîküm mimmâ fî büṭûnihâ veleküm fîhâ menâfi`u keŝîratüv veminhâ te'külûn.
Türkçe:
Davarlarda da sizin için elbette bir ibret vardır! Onların karınlarındakilerden size içiriyoruz. Onlarda sizin için birçok yarar var. Onlardan yiyorsunuz da.
İngilizce:
And in cattle (too) ye have an instructive example: from within their bodies We produce (milk) for you to drink; there are, in them, (besides), numerous (other) benefits for you; and of their (meat) ye eat;
Fransızca:
Vous avez certes dans les bestiaux, un sujet de méditation : Nous vous donnons à boire de ce qu'ils ont dans le ventre, et vous y trouvez également maintes utilités; et vous vous en nourrissez.
Almanca:
Und gewiß, für euch gibt es in den An'am zweifelsohne eine Lehre. WIR geben euch zu trinken von dem, was in ihren Bäuchen ist. Und für euch gibt es in ihnen noch andere Nützlichkeiten, und von ihnen esst ihr.
Rusça:
Воистину, домашняя скотина служит назиданием для вас. Мы поим вас тем, что находится у них в животах. Они приносят вам многочисленную пользу, и вы питаетесь ими.
Arapça:
وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً ۖ نُّسْقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakilerden size içiririz. Onlarda sizin için birtakım faydalar daha vardır; ayrıca etlerini yersiniz.
Diyanet Vakfı:
Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakinden (sütlerinden) size içiririz. Onlarda sizin için birçok faydalar daha vardır; etlerinden de yersiniz.

ve`aleyhâ ve`ale-lfülki tuḥmelûn.
Türkçe:
Hem onlar üzerinde hem de gemiler üzerinde taşınıyorsunuz.
İngilizce:
And on them, as well as in ships, ye ride.
Fransızca:
Sur eux ainsi que sur des vaisseaux vous êtes transportés.
Almanca:
Und auf ihnen und auf den Schiffen werdet ihr getragen.
Rusça:
На них и на кораблях вы передвигаетесь.
Arapça:
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem onlara ve hem gemiye yüklenirsiniz.
Diyanet Vakfı:
Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.

veleḳad erselnâ nûḥan ilâ ḳavmihî feḳâle yâ ḳavmi-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. efelâ tetteḳûn.
Türkçe:
Yemin olsun, Nûh'u toplumuna resul olarak gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk/ibadet edin! O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ sakınmayacak mısınız?"
İngilizce:
(Further, We sent a long line of prophets for your instruction). We sent Noah to his people: He said, "O my people! worship Allah! Ye have no other god but Him. Will ye not fear (Him)?"
Fransızca:
Nous envoyâmes Noé vers son peuple. Il dit : "ô mon peuple, adorez Allah. Vous n'avez pas d'autre divinité en dehors de Lui. Ne [Le] craignez-vous pas ? "
Almanca:
Und gewiß, bereits entsandten WIR Nuh zu seinen Leuten, er sagte: "Meine Leute! Dient ALLAH! Denn für euch gibt es keinen anderen als Gott. Wollt ihr denn nicht Taqwa gemäß handeln?"
Rusça:
Воистину, Мы направили Нуха (Ноя) к его народу, и он сказал: "О мой народ! Поклоняйтесь Аллаху, ибо нет у вас другого божества, кроме Него. Неужели вы не устрашитесь?"
Arapça:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik. "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ sakınmaz mısınız?"
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki, Nuh'u kavmine gönderdik ve o: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka bir tanrı yoktur. Hala sakınmaz mısınız? dedi.

feḳâle-lmeleü-lleẕîne keferû min ḳavmihî mâ hâẕâ illâ beşerum miŝlüküm yürîdü ey yetefeḍḍale `aleyküm. velev şâe-llâhü leenzele melâikeh. mâ semi`nâ bihâẕâ fî âbâine-l'evvelîn.
Türkçe:
Toplumu içinden inkârcı kodaman grup şöyle dedi: "Bu adam, sizin gibi bir insandan başka şey değil; size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, melekler indirirdi. Biz ilk atalarımız arasında böyle bir şey duymadık."
İngilizce:
The chiefs of the Unbelievers among his people said: "He is no more than a man like yourselves: his wish is to assert his superiority over you: if Allah had wished (to send messengers), He could have sent down angels; never did we hear such a thing (as he says), among our ancestors of old."
Fransızca:
Alors les notables de son peuple qui avaient mécru dirent : "Celui-ci n'est qu'un être humain comme vous voulant se distinguer à votre détriment. Si Allah avait voulu, ce sont des Anges qu'Il aurait fait descendre. Jamais nous n'avons entendu cela chez nos ancêtres les plus reculés.
Almanca:
Dann sagten die Entscheidungsträger von seinen Leuten, die Kufr betrieben: "Dieser ist nichts anderes als ein Mensch genau wie ihr, der sich nur über euch erheben will. Und sollte ALLAH wollen, hätte ER gewiß Engel herabgesandt. WIR hörten nichts darüber in den (Überlieferungen) unserer Vorfahren.
Rusça:
Но знатные люди из его народа, которые не уверовали, сказали: "Он - такой же человек, как и вы. Он лишь хочет возвыситься над вами. Если бы Аллах пожелал, то Он ниспослал бы ангелов. Мы не слышали о подобном среди наших отцов.
Arapça:
فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً مَّا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine, kavminin içinden kâfir kodaman topluluğu "Bu, dediler, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki bir melek gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: "Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."

in hüve illâ racülüm bihî cinnetün feterabbeṣû bihî ḥattâ ḥîn.
Türkçe:
"Cinnet getirmiş bir adamdan başkası değildir o. Belli bir süreye kadar göz altında tutun onu."
İngilizce:
(And some said): "He is only a man possessed: wait (and have patience) with him for a time."
Fransızca:
Ce n'est en vérité qu'un homme atteint de folie, observez-le donc durant quelque temps.
Almanca:
Er ist nur ein Mann, der geistesgestört ist, also wartet mit ihm bis zu einer Frist ab."
Rusça:
Он - не кто иной, как бесноватый муж, так что обождите с ним до поры до времени".
Arapça:
إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّىٰ حِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp (durumu) gözetleyin bakalım.
Diyanet Vakfı:
"Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp bekleyin bakalım."

ḳâle rabbi-nṣurnî bimâ keẕẕebûn.
Türkçe:
Nûh şöyle yakardı: "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!"
İngilizce:
(Noah) said: "O my Lord! help me: for that they accuse me of falsehood!"
Fransızca:
Il dit : "Seigneur ! Apporte-moi secours parce qu'ils me traitent de menteur".
Almanca:
Er sagte: "Mein HERR! Stehe mir bei wegen dem, wie sie mich der Lüge bezichtigten."
Rusça:
Он сказал: "Господи! Помоги мне, ведь они сочли меня лжецом".
Arapça:
قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nuh: "Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!"
Diyanet Vakfı:
(Nuh), Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!

feevḥaynâ ileyhi eni-ṣne`i-lfülke bia`yüninâ vevaḥyinâ feiẕâ câe emrunâ vefâra-ttennûru feslük fîhâ min küllin zevceyni-ŝneyni veehleke illâ men sebeḳa `aleyhi-lḳavlü minhüm. velâ tüḫâṭibnî fi-lleẕîne żalemû. innehüm mugraḳûn.
Türkçe:
Bunun üzerine biz, Nûh'a şöyle vahyettik: "Gözlerimizin önünde ve vahyimize uygun olarak gemiyi yap. Emrimiz gelip tandır kaynayınca, ailenle birlikte her türden iki çifti gemiye sok. İçlerinden, haklarında daha önce hüküm verilmiş olanları dışta bırak. Zulmetmiş olanlar hakkında bana yakarıp durma. Onlar kesinlikle boğulacaklardır."
İngilizce:
So We inspired him (with this message): "Construct the Ark within Our sight and under Our guidance: then when comes Our Command, and the fountains of the earth gush forth, take thou on board pairs of every species, male and female, and thy family- except those of them against whom the Word has already gone forth: And address Me not in favour of the wrong-doers; for they shall be drowned (in the Flood).
Fransızca:
Nous lui révélâmes : "Construis l'arche sous Nos yeux et selon Notre révélation. Et quand Notre commandement viendra et que le four bouillonnera, achemine là-dedans un couple de chaque espèce, ainsi que ta famille, sauf ceux d'entre eux contre qui la parole a déjà été prononcée; et ne t'adresse pas à Moi au sujet des injustes, car ils seront fatalement noyés.
Almanca:
Sogleich ließen WIR ihm Wahy zuteil werden: "Baue das Schiff unter Unserer Aufsicht und nach Unserem Wahy! Und wenn dann Unsere Bestimmung eintrifft und die Erdoberfläche sprudelt, nimm darauf mit von allen (Dingen) genau Zweiheiten und deine Familie außer denjenigen von ihnen, über sie die Bestimmung (zum Ertrinken) bereits ergangen ist. Und sprich Mich nicht an wegen denjenigen, die Unrecht begingen, denn sie werden gewiß ertrinken."
Rusça:
Мы внушили ему откровение: "Сооруди ковчег у Нас на Глазах согласно Нашему откровению. А когда явится Наше веление, и вода забьет фонтаном из печи, то погрузи на него по паре всего живого, а также свою семью, кроме тех, о чьей гибели уже было ниспослано Мое веление. И не проси Меня за тех, которые поступали несправедливо. Они будут потоплены.
Arapça:
فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ ۙ فَاسْلُكْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ ۖ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا ۖ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (muhafazamız altında) ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de, içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır.

feiẕe-steveyte ente vemem me`ake `ale-lfülki feḳuli-lḥamdü lillâhi-lleẕî neccânâ mine-lḳavmi-żżâlimîn.
Türkçe:
Sen, yanındakilerle birlikte geminin üzerine çıktığında şöyle de: "Zalimler topluluğundan bizi kurtaran Allah'a hamt olsun!"
İngilizce:
And when thou hast embarked on the Ark - thou and those with thee,- say: "Praise be to Allah, Who has saved us from the people who do wrong."
Fransızca:
Et lorsque tu seras installé, toi et ceux qui sont avec toi, dans l'arche, dis : "Louange à Allah qui nous a sauvés du peuple des injustes."
Almanca:
Sogleich du mit denjenigen mit dir auf dem Schiff stehst, sag: "Alhamdulillah: Alles Lob gebührt ALLAH, Der uns von den unrechtbegehenden Leuten errettete.
Rusça:
А когда ты и те, кто с тобой, сядите в ковчег, скажи: "Хвала Аллаху, Который спас нас от несправедливых людей!"
Arapça:
فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.
Diyanet Vakfı:
Sen, yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.
Pages
