
em lem ya`rifû rasûlehüm fehüm lehû münkirûn.
Türkçe:
Yoksa resullerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
İngilizce:
Or do they not recognise their Messenger, that they deny him?
Fransızca:
Ou n'ont-ils pas connu leur Messager, au point de le renier ?
Almanca:
Oder kannten sie etwa ihren Gesandten nicht, so daß sie ihm gegenüber ableugnend waren?!
Rusça:
Или же они не узнали своего Посланника и принялись отвергать его?
Arapça:
أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yoksa Peygamberlerini henüz tanımadılar da bu yüzden mi onu inkar ediyorlar?

em yeḳûlûne bihî cinneh. bel câehüm bilḥaḳḳi veekŝeruhüm lilḥaḳḳi kârihûn.
Türkçe:
Yoksa, "Onda bir cinnet mi var" diyorlar! Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksinen kişilerdir.
İngilizce:
Or do they say, "He is possessed"? Nay, he has brought them the Truth, but most of them hate the Truth.
Fransızca:
Ou diront-ils : "Il est fou ? " Au contraire, c'est la vérité qu'il leur a apportée. Et la plupart d'entre eux dédaignent la vérité.
Almanca:
Oder sagen sie etwa: "Er ist geistesgestört"?! Nein, sondern er kam zu ihnen mit der Wahrheit! Und die meisten von ihnen sind der Wahrheit gegenüber abgeneigt.
Rusça:
Или же они говорят, что он бесноват? Напротив, он явился к ним с истиной, но большинство их не любит истину.
Arapça:
أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ ۚ بَلْ جَاءَهُم بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakkı getirmiştir. Halbuki onlar haktan hoşlanmamaktadırlar.
Diyanet Vakfı:
Yoksa onda bir cinnet olduğunu mu söylüyorlar? Hayır; o, kendilerine hakkı getirmiştir. Onların çoğu ise haktan hoşlanmamaktadırlar.

velevi-ttebe`a-lḥaḳḳu ehvâehüm lefesedeti-ssemâvâtü vel'arḍu vemen fîhinn. bel eteynâhüm biẕikrihim fehüm `an ẕikrihim mü`riḍûn.
Türkçe:
Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini/Kur'anlarını getirdik ama onlar zikirlerinden/Kur'anlarından yüz çeviriyorlar.
İngilizce:
If the Truth had been in accord with their desires, truly the heavens and the earth, and all beings therein would have been in confusion and corruption! Nay, We have sent them their admonition, but they turn away from their admonition.
Fransızca:
Si la vérité était conforme à leurs passions, les cieux et la terre et ceux qui s'y trouvent seraient, certes, corrompus. Au contraire, Nous leur avons donné leur rappel Mais ils s'en détournent.
Almanca:
Und würde die Wahrheit ihren 2 Neigungen folgen, gewiß würden die Himmel und die Erde und alle, die in ihnen sind, ins Verderben fallen. Nein, sondern WIR ließen ihnen das von ihnen Erwähnte zuteil werden, dann waren sie dem von ihnen Erwähnten gegenüber abwendend.
Rusça:
А если бы истина зависела от их желаний, то сгинули бы небеса, земля и те, кто на них. Мы даровали им их Напоминание (Коран), однако они отвернулись от своего Напоминания.
Arapça:
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ ۚ بَلْ أَتَيْنَاهُم بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَن ذِكْرِهِم مُّعْرِضُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler.
Diyanet Vakfı:
Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirdiIer.

em tes'elühüm ḫarcen feḫarâcü rabbike ḫayr. vehüve ḫayru-rrâziḳîn.
Türkçe:
Yoksa onlardan bir vergi mi istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O.
İngilizce:
Or is it that thou askest them for some recompense? But the recompense of thy Lord is best: He is the Best of those who give sustenance.
Fransızca:
Ou leur demandes-tu une rétribution ? Mais la rétribution de ton Seigneur est meilleure. Et c'est Lui, le Meilleur des pourvoyeurs.
Almanca:
Oder bittest du sie etwa um Löhnung?! So ist die Löhnung deines HERRN besser. Und ER ist Der Beste der Rizq-Gewährenden.
Rusça:
Разве ты просишь у них вознаграждения? Воздаяние твоего Господа лучше, и Он - Наилучший из дарующих удел.
Arapça:
أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ ۖ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir haraç mı istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir karşılık mı istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

veinneke leted`ûhüm ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.
Türkçe:
Şu bir gerçek ki, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.
İngilizce:
But verily thou callest them to the Straight Way;
Fransızca:
Et tu les appelles, certes, vers le droit chemin.
Almanca:
Und gewiß, du machst für sie doch Da'wa zu einem geradlinigen Weg.
Rusça:
Воистину, ты призываешь их на прямой путь.
Arapça:
وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
Diyanet Vakfı:
Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

veinne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati `ani-ṣṣirâṭi lenâkibûn.
Türkçe:
Ama âhirete inanmayanlar, o yoldan hep yan çiziyorlar.
İngilizce:
And verily those who believe not in the Hereafter are deviating from that Way.
Fransızca:
Or, ceux qui ne croient pas à l'au-delà sont bien écartés de ce chemin.
Almanca:
Doch diejenigen, die keinen Iman an das Jenseits verinnerlichen, sind vom Weg zweifelsohne abweichend.
Rusça:
А те, которые не веруют в Последнюю жизнь, непременно сбиваются с пути.
Arapça:
وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.
Diyanet Vakfı:
Ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.

velev raḥimnâhüm vekeşefnâ mâ bihim min ḍurril leleccû fî ṭugyânihim ya`mehûn.
Türkçe:
Eğer biz onlara acıyıp da üstlerindeki sıkıntıyı kaldırsaydık, azgınlıkları içinde sersem sersem bocalamaya devam edeceklerdi.
İngilizce:
If We had mercy on them and removed the distress which is on them, they would obstinately persist in their transgression, wandering in distraction to and fro.
Fransızca:
Si Nous leur faisions miséricorde et écartions d'eux le mal, ils persisteraient certainement dans leur transgression, confus et hésitants.
Almanca:
Und würden WIR ihnen Gnade erweisen und ihnen das wegnehmen, was sie an Schädigendem traf, gewiß würden sie noch mehr in ihrer Maßlosigkeit verharren und abirren.
Rusça:
Если бы Мы смилостивились над ними и избавили их от беды, они все равно продолжали бы слепо скитаться, настаивая на своем беззаконии.
Arapça:
۞ وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِم مِّن ضُرٍّ لَّلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer onlara acıyıp da için de bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında büsbütün direnirlerdi.
Diyanet Vakfı:
Eğer onlara acıyıp da içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında direnirlerdi.

veleḳad eḫaẕnâhüm bil`aẕâbi feme-stekânû lirabbihim vemâ yeteḍarra`ûn.
Türkçe:
Yemin olsun, biz onları azapla yakaladık. Ama yine de Rablerine boyun eğmediler. Sığınıp yakarmıyorlar.
İngilizce:
We inflicted Punishment on them, but they humbled not themselves to their Lord, nor do they submissively entreat (Him)!-
Fransızca:
Nous les avons certes saisis du châtiment, mais ils ne se sont pas soumis à leur Seigneur; de même qu'ils ne [Le] supplient point,
Almanca:
Und gewiß, bereits richteten WIR sie mit der Peinigung zugrunde, dann weder gaben sie sich ihrem HERRN hin, noch baten sie unterwürfig um Hilfe.
Rusça:
Мы подвергли их мучениям, но они не смирились перед своим Господом и не взмолились перед Ним.
Arapça:
وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru' ve niyazda da bulunmadılar.
Diyanet Vakfı:
Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru ve niyazda da bulunmuyorlar.

ḥattâ iẕâ fetaḥnâ `aleyhim bâben ẕâ `aẕâbin şedîdin iẕâ hüm fîhi müblisûn.
Türkçe:
Nihayet, üzerlerine şiddetli bir azabın kapısını açtığımızda hemencecik ümitsizliğe düşüverecekler.
İngilizce:
Until We open on them a gate leading to a severe Punishment: then Lo! they will be plunged in despair therein!
Fransızca:
jusqu'au jour où Nous ouvrirons sur eux une porte au dur châtiment, et voilà qu'ils en seront désespérés.
Almanca:
Als WIR dann für sie eine Tür mit harter Peinigung öffneten, da waren sie darüber verzweifelt.
Rusça:
Когда же Мы распахнем перед ними врата тяжких мучений, они придут там в отчаяние.
Arapça:
حَتَّىٰ إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!
Diyanet Vakfı:
En nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!

vehüve-lleẕî enşee lekümü-ssem`a vel'ebṣâra vel'ef'ideh. ḳalîlem mâ teşkürûn.
Türkçe:
Allah odur ki; sizin için işitme gücü, gözler ve gönüller oluşturdu. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!
İngilizce:
It is He Who has created for you (the faculties of) hearing, sight, feeling and understanding: little thanks it is ye give!
Fransızca:
Et c'est Lui qui a créé pour vous l'ouïe, les yeux et les coeurs. Mais vous êtes rarement reconnaissants.
Almanca:
Und ER ist Derjenige, Der für euch das Hören, das Sehen und den Verstand entstehen ließ. Doch ihr seid selten dankbar.
Rusça:
Он - Тот, Кто сотворил для вас слух, зрение и сердца. Но как мала ваша благодарность!
Arapça:
وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۚ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri yaratan O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz!
Diyanet Vakfı:
O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de az şükrediyorsunuz!
Pages
