027. Neml - (Karınca) An-Naml—النمل

vemâ ente bihâdi-l`umyi `an ḍalâletihim. in tüsmi`u illâ mey yü'minü biâyâtinâ fehüm müslimûn.

Türkçe:
Ve sen, düştükleri sapıklıktan körleri de çıkaramazsın. Teslim olmuş kişiler halinde ayetlerimize inananlardan başkasına sesini duyuramazsın.
İngilizce:
Nor canst thou be a guide to the blind, (to prevent them) from straying: only those wilt thou get to listen who believe in Our Signs, and they will bow in Islam.
Fransızca:
Tu ne peux non plus guider les aveugles hors de leur égarement. Tu ne feras entendre que ceux qui croient en Nos versets et se soumettent.
Almanca:
Und du kannst die Blinden aus ihrem Irren nicht rechtleiten. Du kannst nur diejenigen hören lassen, die den Iman an Unsere Ayat verinnerlichen, die dann Muslime sind.
Rusça:
Ты не выведешь слепых из их заблуждения. Ты можешь заставить слышать только тех, которые веруют в Наши знамения, будучи мусульманами.
Arapça:
وَمَا أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ ۖ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getirecek değilsin. Ancak (gönülden) teslim olarak âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.
Diyanet Vakfı:
Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getiremezsin. Ancak ayetlerimize inanıp da teslim olanlara duyurabilirsin.

veiẕâ veḳa`a-lḳavlü `aleyhim aḫracnâ lehüm dâbbetem mine-l'arḍi tükellimühüm enne-nnâse kânû biâyâtinâ lâ yûḳinûn.

Türkçe:
O söz tepelerine indiğinde, yeryüzünden onlar için bir dâbbe/debelenir gibi yürüyen bir canlı çıkarırız da o onlara, insanların bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler.
İngilizce:
And when the Word is fulfilled against them (the unjust), we shall produce from the earth a beast to (face) them: He will speak to them, for that mankind did not believe with assurance in Our Signs.
Fransızca:
Et quand la Parole tombera sur eux, Nous leur ferons sortir de terre une bête qui leur parlera; les gens n'étaient nullement convaincus de la vérité de Nos signes [ou versets].
Almanca:
Und wenn die Bestimmung gegen sie ergeht, werden WIR ihnen ein sich bewegendes Lebewesen aus der Erde hervorbringen, das zu ihnen spricht, daß die Menschen über Unsere Ayat keine Gewißheit zu verinnerlichen pflegten.
Rusça:
Когда же свершится над ними Слово, Мы выведем к ним из земли животное, которое скажет им, что люди не были убеждены в Наших знамениях.
Arapça:
۞ وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Söylenen başlarına geleceği vakit, bunlar için yerden bir "dâbbe" (canlı) çıkarırız ki bu, onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.
Diyanet Vakfı:
O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir dabbe (mahluk) çıkarırız da, bu onlara insanların ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.

veyevme naḥşüru min külli ümmetin fevcem mimmey yükeẕẕibü biâyâtinâ fehüm yûza`ûn.

Türkçe:
O gün her ümmetin içinden ayetlerimizi yalanlayanlardan bir zümre derleriz de onlar, toplu halde ortaya sürülürler.
İngilizce:
One day We shall gather together from every people a troop of those who reject our Signs, and they shall be kept in ranks,-
Fransızca:
Et le jour où Nous rassemblons, de chaque communauté, une foule de ceux qui démentaient Nos révélations, et qu'ils seront placés en rangs.
Almanca:
Und am Tag, wenn WIR von jeder Umma eine Gruppe von denen, die Unsere Ayat der Lüge bezichtigten, versammeln, so werden sie geordnet beisammengehalten.
Rusça:
В тот день Мы соберем из каждого народа толпу тех, кто считал ложью Наши знамения, и их будут подталкивать.
Arapça:
وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِّمَّن يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada tutulup (hesap yerine) sevkedilirler.
Diyanet Vakfı:
O gün, her ümmet içinden ayetlerimizi yalan sayanlardan bir cemaat toplarız da onlar toplu olarak (hesap yerine) sevkedilirler.

ḥattâ iẕâ câû ḳâle ekeẕẕebtüm biâyâtî velem tüḥîṭû bihâ `ilmen emmâẕâ küntüm ta`melûn.

Türkçe:
Geldiklerinde Allah onlara: "Ayetlerimizi, ilminiz onları kuşatmadığı halde inkâr mı ettiniz yoksa ne yapıyordunuz?" der.
İngilizce:
Until, when they come (before the Judgment-seat), (Allah) will say: "Did ye reject My Signs, though ye comprehended them not in knowledge, or what was it ye did?"
Fransızca:
Puis, quand ils seront arrivés, [Allah] dira : "Avez-vous traité de mensonges Mes signes sans les avoir embrassés de votre savoir ? Ou que faisiez-vous donc ? "
Almanca:
Wenn sie dann kommen, sagt ER: "Habt ihr Meine Ayat der Lüge bezichtigt und über sie kein Wissen erfaßt, oder was pflegtet ihr zu tun?!
Rusça:
Когда они придут, Он скажет: "Неужели вы сочли ложью Мои знамения, даже не постигнув их? Что же вы совершали?"
Arapça:
حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُم بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet (oraya) geldikleri vakit Allah buyurur: "Siz benim âyetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Yoksa yaptığınız başka neydi?"
Diyanet Vakfı:
Nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim ayetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi?

veveḳa`a-lḳavlü `aleyhim bimâ żalemû fehüm lâ yenṭiḳûn.

Türkçe:
İşledikleri zulümler yüzünden o söz tepelerine inmiştir; artık tek kelime söyleyemezler.
İngilizce:
And the Word will be fulfilled against them, because of their wrong-doing, and they will be unable to speak (in plea).
Fransızca:
Et la Parole leur tombera dessus à cause de leurs méfaits. Et ils ne pourront rien dire.
Almanca:
Und die Bestimmung ist gegen sie ergangen wegen dem, was sie an Unrecht taten, so geben sie von sich keinen Laut.
Rusça:
Слово свершится над ними за то, что они поступали несправедливо, и они будут безмолвствовать.
Arapça:
وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِم بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنطِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yaptıkları haksızlıktan dolayı, o söz gerçekleşmiştir; artık onlar konuşamazlar.
Diyanet Vakfı:
Yaptıkları haksızlıktan ötürü, (azaba uğrayacaklarını bildiren) o söz gerçekleşmiştir; artık onlar konuşamazlar.

elem yerav ennâ ce`alne-lleyle liyeskünû fîhi vennehâra mübṣirâ. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy yü'minûn.

Türkçe:
Görmedin mi; biz geceyi, içinde dinlensinler diye, gündüzü de gösterici bir ışık olsun diye oluşturduk. İşte bunda, inanan bir topluluk için elbette ibretler vardır.
İngilizce:
See they not that We have made the Night for them to rest in and the Day to give them light? Verily in this are Signs for any people that believe!
Fransızca:
N'ont-ils pas vu qu'en vérité, Nous avons désigné la nuit pour qu'ils y aient du repos, et le jour pour voir ? Voilà bien des preuves pour des gens qui croient.
Almanca:
Sahen sie etwa nicht, daß WIR die Nacht machten, damit sie sich darin ausruhen, sowie den Tag hell?! Gewiß, darin sind doch Ayat für Leute, die den Iman verinnerlichen.
Rusça:
Разве они не видели, что Мы создали ночь для того, чтобы они отдыхали в течение нее, и день для освещения? Воистину, в этом - знамения для верующих людей.
Arapça:
أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık ve (çalışsınlar diye) gündüzü apaydınlık yaptık. İman eden bir kavim için elbette bunda ibretler vardır.
Diyanet Vakfı:
Dinlensinler diye geceyi (karanlık) ve (çalışsınlar diye) gündüzü aydınlık kıldığımızı görmediler mi? İman eden bir kavim için elbette bunda birçok ibretler vardır.

veyevme yünfeḫu fi-ṣṣûri fefezi`a men fi-ssemâvâti vemen fi-l'arḍi illâ men şâe-llâh. veküllün etevhü dâḫirîn.

Türkçe:
Sûra üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği dışında herkes, göklerdekiler, yerdekiler dehşet içinde kalacaktır. Hepsi boynunu bükmüş bir halde O'nun huzuruna gelir.
İngilizce:
And the Day that the Trumpet will be sounded - then will be smitten with terror those who are in the heavens, and those who are on earth, except such as Allah will please (to exempt): and all shall come to His (Presence) as beings conscious of their lowliness.
Fransızca:
Et le jour où l'on soufflera dans la Trompe, tous ceux qui sont dans les cieux et ceux qui sont dans la terre seront effrayés, - sauf ceux qu'Allah a voulu [préserver] ! - Et tous viendront à Lui en s'humiliant.
Almanca:
Und am Tag, wenn in As-sur geblasen wird, werden dann alle, die in den Himmeln und auf Erden sind, sich erschrecken, außer denjenigen, die ALLAH will. Und alle kommen zu Ihm sich fügend.
Rusça:
В тот день подуют в Рог, и придут в ужас те, кто на небесах и на земле, кроме тех, кого Аллах пожелает выделить. Все предстанут перед Ним смиренными.
Arapça:
وَيَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاءَ اللَّهُ ۚ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sûr'a üfürüldüğü gün Allah'ın diledikleri müstesna göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O'na gelirler.
Diyanet Vakfı:
Sur'a üfürüldüğü gün, -Allah'ın diledikleri müstesna-, göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O'na gelirler.

vetera-lcibâle taḥsebühâ câmidetev vehiye temürru merra-sseḥâb. ṣun`a-llâhi-lleẕî etḳane külle şey'. innehû ḫabîrum bimâ tef`alûn.

Türkçe:
Sen dağlara bakar da onları donuk-durgun görürsün. Oysaki onlar, bulutların dolaştığı gibi dolaşmaktadır. Her şeyi güzel ve yerli yerinde yapan Allah'ın sanatıdır bu! Yaptıklarınızdan gereğince haberdardır O!
İngilizce:
Thou seest the mountains and thinkest them firmly fixed: but they shall pass away as the clouds pass away: (such is) the artistry of Allah, who disposes of all things in perfect order: for he is well acquainted with all that ye do.
Fransızca:
Et tu verras les montagnes - tu les crois figées - alors qu'elles passent comme des nuages. Telle est l'oeuvre d'Allah qui a tout façonné à la perfection. Il est Parfaitement Connaisseur de ce que vous faites !
Almanca:
Und du siehst die Felsenberge, du denkst, sie stünden fest, während sie ziehen wie das Ziehen der Wolken. Es ist das Bewerkstelligen ALLAHs, Der alles bestens kann. Gewiß, ER ist allkundig dessen, was ihr macht.
Rusça:
И ты увидишь, что горы, которые ты считал неподвижными, придут в движение, словно облака. Таково творение Аллаха, Который выполнил все в совершенстве. Воистину, Он ведает о том, что вы делаете.
Arapça:
وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ ۚ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ ۚ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen dağları görürsün de, yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.
Diyanet Vakfı:
Sen dağları görürsün de, onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu,) her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.

men câe bilḥaseneti felehû ḫayrum minhâ. vehüm min feza`iy yevmeiẕin âminûn.

Türkçe:
İyilik ve güzellik getirene, getirdiğinden daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan güvene çıkmışlardır.
İngilizce:
If any do good, good will (accrue) to them therefrom; and they will be secure from terror that Day.
Fransızca:
Quiconque viendra avec le bien aura bien mieux, et ce jour-là ils seront à l'abri de tout effroi.
Almanca:
Wer mit der guten Tat kommt, für ihn ist Besseres als dies bestimmt, und sie werden vor dem Erschrecken jenes Tages sicher sein.
Rusça:
Те, которые предстанут с добрым деянием, получат нечто лучшее. В тот день они будут обезопашены от страха.
Arapça:
مَن جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَهُم مِّن فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ آمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir ve onlar o gün korkudan da emin kalırlar.
Diyanet Vakfı:
Kim iyilikle (ilahi huzura) gelirse, ona daha iyisi verilir. Ve onlar o gün korkudan emin kalırlar.

vemen câe bisseyyieti fekübbet vucûhühüm fi-nnâr. hel tüczevne illâ mâ küntüm ta`melûn.

Türkçe:
Kötülük getirenlerin ise yüzleri ateşte sürtülür. Sadece yapıp ettiklerinizle cezalandırılırsınız.
İngilizce:
And if any do evil, their faces will be thrown headlong into the Fire: "Do ye receive a reward other than that which ye have earned by your deeds?"
Fransızca:
Et quiconque viendra avec le mal... alors ils seront culbutés le visage dans le Feu. N'êtes-vous pas uniquement rétribués selon ce que vous oeuvriez ? "
Almanca:
Und wer mit der schlechten Tat kommt, diese werden auf ihre Gesichter ins Feuer geworfen. Wird euch anderes vergolten, als das, was ihr zu tun pflegtet?!
Rusça:
А те, которые предстанут с дурными деяниями, будут повергнуты в Огонь ничком: "Разве вы не получаете воздаяние только за то, что совершали?"
Arapça:
وَمَن جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her kim de kötülükle gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür. "Başka değil ancak yaptığınız amellerin cezasını çekeceksiniz." (denir).
Diyanet Vakfı:
(Rablerinin huzuruna) kötülükle gelen kimseler ise yüzükoyun cehenneme atılırlar. (Onlara) "Ancak yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz!" (denir).

Pages

027. Neml - (Karınca) An-Naml—النمل beslemesine abone olun.