
ṭâ-sîn. tilke âyâtü-lḳur'âni vekitâbim mübîn.
Türkçe:
Tâ, Sîn. İşte bunlar Kur'an'ın ve açık-seçik beyanda bulunan Kitap'ın ayetleridir.
İngilizce:
These are verses of the Qur'an,-a book that makes (things) clear;
Fransızca:
Ta, Sin. . Voici les versets du Coran et d'un Livre explicite,
Almanca:
Ta-sin . Diese sind die Ayat des Quran und eine deutliche Schrift,
Rusça:
Та. Син. Это - аяты Корана и ясного Писания,
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طس ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Tâ, Sîn. Bunlar sana, Kur'ân'ın ve apaçık bir kitabın âyetleridir.
Diyanet Vakfı:
Ta. Sin. Bunlar Kur'an'ın, (gerçekleri) açıklayan Kitab'ın ayetleridir.

hüdev vebüşrâ lilmü'minîn.
Türkçe:
Müminlere bir kılavuz ve muştudur o.
İngilizce:
A guide: and glad tidings for the believers,-
Fransızca:
un guide et une bonne annonce aux croyants,
Almanca:
eine Rechtleitung und frohe Botschaft für die Mumin,
Rusça:
верное руководство и благая весть для верующих,
Arapça:
هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İman eden müminler için hidayet rehberi ve müjdeci olmak üzere.
Diyanet Vakfı:
İman eden müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.

elleẕîne yüḳîmûne-ṣṣalâte veyü'tûne-zzekâte vehüm bil'âḫirati hüm yûḳinûn.
Türkçe:
O müminler ki, namazı/duayı yerine getirirler, zekâtı verirler. Ve âhirete tam bir biçimde inananlar da onlardır.
İngilizce:
Those who establish regular prayers and give in regular charity, and also have (full) assurance of the hereafter.
Fransızca:
qui accomplissent la Salat, acquittent la Zakat et croient avec certitude en l'au-delà.
Almanca:
die das rituelle Gebet ordnungsgemäß verrichten und die Zakat entrichten, und sie haben Gewißheit an das Jenseits.
Rusça:
которые совершают намаз, выплачивают закят и убеждены в Последней жизни.
Arapça:
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ki o (müminler) namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler.
Diyanet Vakfı:
Onlar ki, namazı kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak inanırlar.

inne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati zeyyennâ lehüm a`mâlehüm fehüm ya`mehûn.
Türkçe:
Şu bir gerçek ki, âhirete inanmayanların amellerini biz, kendileri için süsleyip püsledik. Bu yüzden onlar kalpleri körelmiş olarak şaşkınlık içinde bocalar dururlar.
İngilizce:
As to those who believe not in the Hereafter, We have made their deeds pleasing in their eyes; and so they wander about in distraction.
Fransızca:
Quant à ceux qui ne croient pas en l'au-delà, Nous embellissons [à leurs yeux] leurs actions, et alors ils deviennent confus et hésitants.
Almanca:
Gewiß, denjenigen, die den Iman an das Jenseits nicht verinnerlichen, haben WIR ihre Taten schön erscheinen lassen, so sind sie verwirrt.
Rusça:
Воистину, тем, которые не веруют в Последнюю жизнь, Мы представили их деяния прекрасными, и они блуждают в растерянности.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik de onlar ilerisini göremezler, kalpleri körelmiştir.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik; o yüzden bocalar dururlar.

ülâike-lleẕîne lehüm sûü-l`aẕâbi vehüm fi-l'âḫirati hümü-l'aḫserûn.
Türkçe:
İşte bunlardır kendilerine azabın korkuncu öngörülen. Âhirette hüsrana uğrayacaklar da onlardır.
İngilizce:
Such are they for whom a grievous Penalty is (waiting); and in the Hereafter theirs will be the greatest loss.
Fransızca:
Ce sont eux qui subiront le pire châtiment, tandis qu'ils seront dans l'au-delà les plus grands perdants.
Almanca:
Diese sind diejenigen, für die das Schlimme der Peinigung bestimmt ist, und sie sind im Jenseits die wirklichen Verlierer.
Rusça:
Они - те, которым уготованы злые мучения, а в Последней жизни они понесут наибольший убыток.
Arapça:
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte bunlar, kendileri için oldukça ağır bir azab bulunan kimselerdir, ahirette en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.
Diyanet Vakfı:
İşte bunlar, azabı en ağır olanlardır; ahirette en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.

veinneke letüleḳḳe-lḳur'âne mil ledün ḥakîmin `alîm.
Türkçe:
Emin ol ki, sen bu Kur'an'a Hakîm ve Alîm bir kudret tarafından muhatap kılınıyorsun.
İngilizce:
As to thee, the Qur'an is bestowed upon thee from the presence of one who is wise and all-knowing.
Fransızca:
Certes c'est toi qui reçois le Coran, de la part d'un Sage, d'un Savant.
Almanca:
Und gewiß, du empfängst doch den Quran von Einem Allweisen, Allwissenden.
Rusça:
Воистину, ты получаешь Коран от Мудрого, Знающего.
Arapça:
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resulüm!) Şüphesiz ki bu Kur'ân, sana hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından indirilmektedir.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Şüphesiz ki bu Kur'an, hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından sana verilmektedir.

iẕ ḳâle mûsâ liehlihî innî ânestü nârâ. seâtîküm minhâ biḫaberin ev âtîküm bişihâbin ḳabesil le`alleküm taṣṭalûn.
Türkçe:
Hatırla o zamanı; Mûsa, ailesine şöyle demişti: "Ben bir ateş fark ettim. Ondan size bir haber getireceğim, yahut parlak bir kor getireceğim ki ateş yakıp ısınabilesiniz."
İngilizce:
Behold! Moses said to his family: "I perceive a fire; soon will I bring you from there some information, or I will bring you a burning brand to light our fuel, that ye may warm yourselves.
Fransızca:
(Rappelle) quand Moïse dit à sa famille : "J'ai aperçu un feu; je vais vous en apporter des nouvelles, ou bien je vous apporterai un tison allumé afin que vous vous réchauffiez".
Almanca:
(Und erinnere daran), als Musa seiner Familie sagte: "Ich sah Feuer. Ich werde euch von dort eine Mitteilung bringen, oder ich bringe euch eine Fackel davon, damit ihr euch wärmt."
Rusça:
Вот Муса (Моисей) сказал своей семье: "Воистину, я вижу огонь. Я принесу вам оттуда известие или горящую головню, чтобы вы могли согреться".
Arapça:
إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُم بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani Musa, ailesine şöyle demişti: "Gerçekten ben bir ateş gördüm, (gidip) size oradan bir haber getireceğim yahut bir kor ateş getireyim, umarım ki ısınırsınız."
Diyanet Vakfı:
Hani Musa, ailesine şöyle demişti: Gerçekten ben bir ateş gördüm. (Gidip) size oradan bir haber getireceğim, yahut bir ateş parçası getireceğim, umarım ki ısınırsınız!

felemmâ câehâ nûdiye em bûrike men fi-nnâri vemen ḥavlehâ. vesübḥâne-llâhi rabbi-l`âlemîn.
Türkçe:
Mûsa ateşe vardığında şöyle çağrıldı. "Ateşteki kimse de ateşin çevresindekiler de kutsal ve bereketli kılınmıştır. Ve âlemlerin Rabbi olan Allah, bütün eksiklik ve iğretiliklerden arınmıştır."
İngilizce:
But when he came to the (fire), a voice was heard: "Blessed are those in the fire and those around: and glory to Allah, the Lord of the worlds.
Fransızca:
Lorsqu'il y arriva, on l'appela. - béni soit Celui qui est dans le feu et Celui qui est tout autour, et gloire à Allah, Seigneur de l'univers.
Almanca:
Und als er dort ankam, wurde gerufen: "Baraka wurde verliehen dem, das im Feuer ist, sowie dem um es herum. Und subhanallah , Der HERR aller Schöpfung.
Rusça:
Когда он подошел туда, раздался глас: "Благословен тот, кто в огне, и тот, кто вокруг него. Пречист Аллах, Господь миров!
Arapça:
فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَن بُورِكَ مَن فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Oraya geldiğinde şöyle seslenilmişti: "Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!"
Diyanet Vakfı:
Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!

yâ mûsâ innehû ene-llâhü-l`azîzü-lḥakîm.
Türkçe:
"Ey Mûsa! Kuşkun olmasın ki ben, Allah'ım; Azîz olan, Hakîm olanım..."
İngilizce:
O Moses! verily, I am Allah, the exalted in might, the wise!....
Fransızca:
"ô Moïse, c'est Moi, Allah le Tout Puissant, le Sage".
Almanca:
Musa! Gewiß, ICH bin ALLAH, Der Allwürdige, Der Allweise.
Rusça:
О Муса (Моисей)! Воистину, Я - Аллах, Могущественный, Мудрый.
Arapça:
يَا مُوسَىٰ إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allah'ım!
Diyanet Vakfı:
Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allah'ım!

veelḳi `aṣâk. felemmâ raâhâ tehtezzü keennehâ cânnüv vellâ müdbirav velem yü`aḳḳib. yâ mûsâ lâ teḫaf innî lâ yeḫâfü ledeyye-lmürselûn.
Türkçe:
"Asanı bırak!" Bunun üzerine Mûsa, asayı çevik bir yılan gibi titreyip kıvrılır görünce gerisin geri kaçtı ve arkasına bakmadı. "Korkma ey Mûsa, benim. Benim huzurumda, elçi olarak gönderilenler korkmaz."
İngilizce:
Now do thou throw thy rod! But when he saw it moving (of its own accord)as if it had been a snake, he turned back in retreat, and retraced not his steps: "O Moses!" (it was said), "Fear not: truly, in My presence, those called as messengers have no fear,-
Fransızca:
Et : "Jette ton bâton". Quand il le vit remuer comme un serpent, il tourna le dos [pour fuir] sans revenir sur ses pas. "N'aie pas peur, Moïse. Les Messagers n'ont point peur auprès de Moi.
Almanca:
Und wirf deinen Stock!" Und als er ihn sich schlängeln sah, als ob er eine flinke Schlange wäre, wandte er sich flüchtend ab und kehrte nicht mehr um: "Musa! Fürchte dich nicht! Gewiß, bei Mir fürchten sich die Gesandten nicht,
Rusça:
Брось свой посох!" Когда он увидел, как тот извивается, словно змея, он бросился бежать назад и не вернулся (или не обернулся). Аллах сказал: "О Муса (Моисей)! Не бойся, ибо предо Мною не боятся посланники.
Arapça:
وَأَلْقِ عَصَاكَ ۚ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Asânı at! (Asâyı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Dedik ki): "Ey Musa korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz."
Diyanet Vakfı:
Asanı at! Musa (asayı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Kendisine dedik ki): Ey Musa! Korkma; çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz.
Pages
