
ferîḳan hedâ veferîḳan ḥaḳḳa `aleyhimu-ḍḍalâleh. innehümü-tteḫaẕü-şşeyâṭîne evliyâe min dûni-llâhi veyaḥsebûne ennehüm mühtedûn.
Türkçe:
Bir kısmını iyiye ve güzele kılavuzladı, bir kısmının üzerine de sapıklık hak oldu. Onlar, Allah'ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Bir de kendilerinin hidayet üzere olduklarını sanırlar.
İngilizce:
Some He hath guided: Others have (by their choice) deserved the loss of their way; in that they took the evil ones, in preference to Allah, for their friends and protectors, and think that they receive guidance.
Fransızca:
Il guide une partie, tandis qu'une autre partie a mérité l'égarement parce qu'ils ont pris, au lieu d'Allah, les diables pour alliés, et ils pensent qu'ils sont bien-guidés !
Almanca:
Eine Gruppe leitete ER recht und eine Gruppe ließ ER mit Recht abirren, gewiß, diese haben die Satane als Wali anstelle von ALLAH und sie glauben, sie wären rechtgeleitet.
Rusça:
Он одних наставил на прямой путь, а другим заслуженно предписал заблуждение. Они сочли дьяволов своими покровителями и помощниками вместо Аллаха и полагают, что следуют прямым путем.
Arapça:
فَرِيقًا هَدَىٰ وَفَرِيقًا حَقَّ عَلَيْهِمُ الضَّلَالَةُ ۗ إِنَّهُمُ اتَّخَذُوا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِ اللَّهِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(O) bir topluluğu doğru yola iletti, bir topluluğa da sapıklık hak oldu. Çünkü onlar, şeytanları Allah'tan başka dostlar tuttular ve kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlar.
Diyanet Vakfı:
O, bir gurubu doğru yola iletti, bir guruba da sapıklık müstehak oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.

yâ benî âdeme ḫuẕû zîneteküm `inde külli mescidiv vekülû veşrabû velâ tüsrifû. innehû lâ yüḥibbü-lmüsrifîn.
Türkçe:
Ey âdemoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.
İngilizce:
O Children of Adam! wear your beautiful apparel at every time and place of prayer: eat and drink: But waste not by excess, for Allah loveth not the wasters.
Fransızca:
ô enfants d'Adam, dans chaque lieu de Salat portez votre parure (vos habits). Et mangez et buvez; et ne commettez pas d'excès, car Il [Allah] n'aime pas ceux qui commettent des excès .
Almanca:
Kinder Adams! Bekleidet euch gepflegt beim (Besuch) jeder Moschee, esst und trinkt, doch seid nicht verschwenderisch! Gewiß, ER liebt nicht die Verschwender.
Rusça:
О сыны Адама! Облекайтесь в свои украшения при каждой мечети. Ешьте и пейте, но не расточительствуйте, ибо Он не любит расточительных.
Arapça:
۞ يَا بَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez.
Diyanet Vakfı:
Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

ḳul men ḥarrame zînete-llâhi-lletî aḫrace li`ibâdihî veṭṭayyibâti mine-rrizḳ. ḳul hiye lilleẕîne âmenû fi-lḥayâti-ddünyâ ḫâliṣatey yevme-lḳiyâmeh. keẕâlike nüfeṣṣilü-l'âyâti liḳavmiy ya`lemûn.
Türkçe:
De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı süsü, güzel, temiz ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında onlar, inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindir onlar." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.
İngilizce:
Say: Who hath forbidden the beautiful (gifts) of Allah, which He hath produced for His servants, and the things, clean and pure, (which He hath provided) for sustenance? Say: They are, in the life of this world, for those who believe, (and) purely for them on the Day of Judgment. Thus do We explain the signs in detail for those who understand.
Fransızca:
Dis : "Qui a interdit la parure d'Allah, qu'Il a produite pour Ses serviteurs, ainsi que les bonnes nourritures ? " Dis : "Elles sont destinées à ceux qui ont la foi, dans cette vie , et exclusivement à eux au Jour de la Résurrection." Ainsi exposons-Nous clairement les versets pour les gens qui savent.
Almanca:
Sag: "Wer erklärte für haram die gepflegte Kleidung, die ALLAH für Seine Diener hervorbrachte, und die Tay-yibat vom Rizq?" Sag: "Diese sind für die Mumin im diesseitigen Leben bestimmt und am Tag der Auferstehung ausschließlich ihnen vorbehalten." Solcherart verdeutlichen WIR die Ayat für Menschen, die über Wissen verfügen.
Rusça:
Скажи: "Кто запретил украшения Аллаха, которые Он даровал Своим рабам, и прекрасный удел?" Скажи: "В мирской жизни они предназначены для тех, кто уверовал, а в День воскресения они будут предназначены исключительно для них". Так Мы разъясняем знамения людям знающим.
Arapça:
قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللَّهِ الَّتِي أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ ۚ قُلْ هِيَ لِلَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı zinetleri ve tertemiz rızıkları kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, bu dünya hayatında inananlar içindir, kıyamet gününde de yalnız onlara mahsustur". İşte böylece biz âyetleri bilen bir topluluğa uzun uzun açıklıyoruz.
Diyanet Vakfı:
De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz.

ḳul innemâ ḥarrame rabbiye-lfevâḥişe mâ żahera minhâ vemâ beṭane vel'iŝme velbagye bigayri-lḥaḳḳi veen tüşrikû billâhi mâ lem yünezzil bihî sülṭânev veen teḳûlû `ale-llâhi mâ lâ ta`lemûn.
Türkçe:
De ki: "Rabbim, ancak şunları haram kıldı: "İğrençlikleri-görünenini, gizli olanını-günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmayı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemeyi."
İngilizce:
Say: the things that my Lord hath indeed forbidden are: shameful deeds, whether open or secret; sins and trespasses against truth or reason; assigning of partners to Allah, for which He hath given no authority; and saying things about Allah of which ye have no knowledge.
Fransızca:
Dis : "Mon Seigneur n'a interdit que les turpitudes (les grands péchés), tant apparentes que secrètes, de même que le péché, l'agression sans droit et d'associer à Allah ce dont Il n'a fait descendre aucune preuve, et de dire sur Allah ce que vous ne savez pas".
Almanca:
Sag: "Mein HERR hat nur für haram erklärt die Verwerflichkeiten, - alles, was davon offenkundig wird oder verborgen bleibt, - die bewußte Verfehlung, die Aggressivität zu Unrecht, daß ihr ALLAH gegenüber Schirk betreibt, wozu ER niemals eine Bestätigung hinabsandte, und daß ihr über ALLAH das sagt, was ihr nicht wisst."
Rusça:
Скажи: "Мой Господь запретил совершать мерзкие поступки, как явные, так и скрытые, совершать грехи, бесчинствовать безо всякого права, приобщать к Аллаху сотоварищей, в пользу чего Он не ниспослал никакого доказательства, и наговаривать на Аллаха то, чего вы не знаете.
Arapça:
قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالْإِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَأَن تُشْرِكُوا بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَأَن تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Rabbim, sadece fuhşiyatı, onun açık ve gizli olanını, günahları, haksız yere isyanı, haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklamıştır".
Diyanet Vakfı:
De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.

velikülli ümmetin ecel. feiẕâ câe ecelühüm lâ yeste'ḫirûne sâ`atev velâ yestaḳdimûn.
Türkçe:
Her ümmet için belirlenmiş bir süre vardır. Süreleri dolunca ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçerler.
İngilizce:
To every people is a term appointed: when their term is reached, not an hour can they cause delay, nor (an hour) can they advance (it in anticipation).
Fransızca:
Pour chaque communauté il y a un terme. Quand leur terme vient, ils ne peuvent le retarder d'une heure et ils ne peuvent le hâter non plus.
Almanca:
Jede Umma unterliegt einer festgelegten Frist. Und wenn ihre Frist sich dem Ende nähert, können sie (diese) weder um eine Stunde hinauszögern noch vorverlegen.
Rusça:
Для каждой общины есть свой срок. Когда же наступает их срок, они не могут отдалить или приблизить его даже на час.
Arapça:
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ ۖ فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً ۖ وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.
Diyanet Vakfı:
Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar ne de bir an ileri gidebilirler.

yâ benî âdeme immâ ye'tiyenneküm rusülüm minküm yeḳuṣṣûne `aleyküm âyâtî femeni-tteḳâ veaṣleḥa felâ ḫavfün `aleyhim velâ hüm yaḥzenûn.
Türkçe:
Ey âdemoğulları! İçinizden size ayetlerimi yüzünüze karşı anlatan resuller geldiğinde, korunup hallerini düzeltenlere hiçbir korku dokunmayacaktır. Onlar tasalanmayacaklardır da.
İngilizce:
O ye Children of Adam! whenever there come to you messengers from amongst you, rehearsing My signs unto you,- those who are righteous and mend (their lives),- on them shall be no fear nor shall they grieve.
Fransızca:
ô enfants d'Adam ! Si des messagers [choisis] parmi vous viennent pour vous exposer Mes signes, alors ceux qui acquièrent la piété et se réforment, n'auront aucune crainte et ne seront point affligés.
Almanca:
Kinder Adams! Wenn zu euch Gesandte von euch kommen, die euch Meine Ayat vortragen, wer dann Taqwa gemäß handelt und gottgefällig Gutes tut, so gibt es um diese weder Angst noch werden sie traurig sein.
Rusça:
О сыны Адама! Если к вам придут посланники из вашей среды, читая вам Мои аяты, то всякий, кто станет богобоязненным и праведным, не познает страха и не будет опечален.
Arapça:
يَا بَنِي آدَمَ إِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي ۙ فَمَنِ اتَّقَىٰ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Âdemoğulları! Size içinizden peygamberler gelip âyetlerimi anlattıklarında, kim Allah'tan korkar ve kendini düzeltirse, işte onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.
Diyanet Vakfı:
Ey Adem oğulları! Size kendi içinizden ayetlerimi anlatacak peygamberler gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve kendini ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

velleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ vestekberû `anhâ ülâike aṣḥâbü-nnâr. hüm fîhâ ḫâlidûn.
Türkçe:
Ayetlerimizi yalanlayıp onlar karşısında burun kıvıranlara gelince, bunlar ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır onun içinde.
İngilizce:
But those who reject Our signs and treat them with arrogance,- they are companions of the Fire, to dwell therein (for ever).
Fransızca:
Et ceux qui traitent de mensonges Nos signes et s'en écartent avec orgueil, sont les gens du Feu et ils y demeureront éternellement.
Almanca:
Doch diejenigen, die Unsere Ayat leugnen und sich darüber in Arroganz erheben, diese sind die Weggenossen des Feuers. Darin werden sie ewig bleiben.
Rusça:
А те, которые отвергнут Мои аяты и превознесутся над ними, станут обитателями Огня и пребудут там вечно.
Arapça:
وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kim de âyetlerimizi yalanlar ve onlara karşı büyüklük taslarsa, işte onlar cehennemliktirler ve orada ebedî olarak kalacaklardır.
Diyanet Vakfı:
Ayetlerimizi yalanlayanlar ve büyüklenip onlardan yüz çevirenler var ya, işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.

femen ażlemü mimmeni-fterâ `ale-llâhi keẕiben ev keẕẕebe biâyâtih. ülâike yenâlühüm neṣîbühüm mine-lkitâb. ḥattâ iẕâ câethüm rusülünâ yeteveffevnehüm ḳâlû eyne mâ küntüm ted`ûne min dûni-llâh. ḳâlû ḍallû `annâ veşehidû `alâ enfüsihim ennehüm kânû kâfirîn.
Türkçe:
Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? İşte bunların Kitap'tan nasipleri kendilerine ulaşır, nihayet elçilerimiz onlara gelip canlarını alırken şöyle derler: "Allah'ın berisinden yakardıklarınız nerede?" Şu cevabı verirler: "Bizden uzaklaşıp kayboldular." Böylece, öz benlikleri aleyhine kendilerinin kâfir olduğuna tanıklık ettiler.
İngilizce:
Who is more unjust than one who invents a lie against Allah or rejects His Signs? For such, their portion appointed must reach them from the Book (of decrees): until, when our messengers (of death) arrive and take their souls, they say: "Where are the things that ye used to invoke besides Allah?" They will reply, "They have left us in the lurch," And they will bear witness against themselves, that they had rejected Allah.
Fransızca:
Quel pire injuste, que celui qui invente un mensonge contre Allah, ou qui traite de mensonges Ses signes ? Ceux là auront la part qui leur a été prescrite; jusqu'au moment où Nos Envoyés [Nos Anges] viennent à eux pour leur enlever l'âme, en leur disant : "Où sont ceux que vous invoquiez en dehors d'Allah ? " - Ils répondront : "Nous ne les trouvons plus". Et ils témoigneront contre eux-mêmes qu'ils étaient mécréants.
Almanca:
Und keiner begeht mehr Unrecht als derjenige, der Lügen im Namen ALLAHs erfindet oder Seine Ayat ableugnet. Diese wird ihr Anteil von dem (für sie) Bestimmten erreichen. Wenn dann Unsere Gesandten (Engel) zu ihnen kommen, um (ihre Seelen) einzufordern, sagen sie (die Engel): "Wo ist dies, woran ihr anstelle von ALLAH Bittgebete gerichtet habt?" Sie sagen: "Sie sind uns abhanden gekommen." Und sie haben gegen sich selbst bezeugt, daß sie doch Kafir waren.
Rusça:
Кто же несправедливее того, кто возводит на Аллаха навет или считает ложью Его знамения? Они получат удел, отведенный им в Писании. Когда же к ним явятся Наши посланцы, чтобы упокоить их, они скажут: "Где те, к кому вы взывали вместо Аллаха?" Они скажут: "Они бросили нас!" Они сами засвидетельствуют, что были неверующими.
Arapça:
فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۚ أُولَٰئِكَ يَنَالُهُمْ نَصِيبُهُم مِّنَ الْكِتَابِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا يَتَوَفَّوْنَهُمْ قَالُوا أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ ۖ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'a karşı yalan uyduran yahut âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Onlara Kitap'tan nasipleri erişir. Canlarını alacak elçilerimiz gelince onlara: "Allah'tan başka taptıklarınız nerede?" derler. Onlar: "O taptıklarımız bizden sapıp ayrıldılar." derler. Böylece kendilerinin kâfir olduklarına bizzat şahitlik ederler.
Diyanet Vakfı:
Allah'a iftira eden ya da O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir! Onların kitaptaki nasipleri kendilerine erişecektir. Sonunda elçilerimiz (melekler) gelip canlarını alırken "Allah'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz tanrılar nerede?" derler. ( Onlar da) "Bizden sıvışıp gittiler" derler. Ve kafir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.

ḳâle-dḫulû fî ümemin ḳad ḫalet min ḳabliküm mine-lcinni vel'insi fi-nnâr. küllemâ deḫalet ümmetül le`anet uḫtehâ. ḥattâ iẕe-ddârakû fîhâ cemî`an ḳâlet uḫrâhüm liûlâhüm rabbenâ hâülâi eḍallûnâ feâtihim `aẕâben ḍi`fem mine-nnâr. ḳâle liküllin ḍi`füv velâkil lâ ta`lemûn.
Türkçe:
Allah buyurdu: "Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan topluluklarıyla iç içe girin bakalım ateşe." Her ümmet girdiğinde, yoldaşına/kızkardeşine lanet eder. Nihayet, hepsi orada bir araya gelince, sonrakiler öncekiler için şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi bunlar saptırdılar. Ateş azabını bunlara bir kat daha fazla ver." Allah buyurur: "Her biri için bir kat fazlası var, fakat siz bilmezsiniz!"
İngilizce:
He will say: "Enter ye in the company of the peoples who passed away before you - men and jinns, - into the Fire." Every time a new people enters, it curses its sister-people (that went before), until they follow each other, all into the Fire. Saith the last about the first: "Our Lord! it is these that misled us: so give them a double penalty in the Fire." He will say: "Doubled for all" : but this ye do not understand.
Fransızca:
"Entrez dans le Feu", dira [Allah,] "parmi les djinns et les hommes des communautés qui vous ont précédés." Chaque fois qu'une communauté entrera, elle maudira celle qui l'aura précédée. Puis, lorsque tous s'y retrouveront, la dernière fournée dira de la première : "ô notre Seigneur ! Voilà ceux qui nous ont égarés : donne-leur donc double châtiment du feu." Il dira : "A chacun le double, mais vous ne savez pas".
Almanca:
ER sagte: "Tretet ein ins Feuer mit Umam von Menschen und Dschinn, die vor euch vergingen." Immer wieder, wenn eine Umma eingetreten ist, hat sie ihre Vorgängerin verflucht. Und als sie sich darin (im Feuer), allesamt versammelten, sagte die Letzte (Umma) unter ihnen zur Ersten von ihnen: "Unser HERR! Diese haben uns irregeleitet, so laß ihnen das Doppelte an Peinigung des Feuers zuteil werden!" ER sagte: "Für jede das Doppelte." Doch ihr wisst nichts.
Rusça:
Он скажет: "Войдите вместе с народами из числа людей и джиннов, которые прожили до вас". Каждый раз, когда один народ будет входить туда, он будет проклинать родственный ему народ. Когда же они будут собраны там вместе, то последние из них скажут о первых: "Господь наш! Это они ввели нас в заблуждение. Удвой же их мучения в Огне". Он скажет: "Всем воздастся вдвойне, но вы не знаете этого".
Arapça:
قَالَ ادْخُلُوا فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِكُم مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ فِي النَّارِ ۖ كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَّعَنَتْ أُخْتَهَا ۖ حَتَّىٰ إِذَا ادَّارَكُوا فِيهَا جَمِيعًا قَالَتْ أُخْرَاهُمْ لِأُولَاهُمْ رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ أَضَلُّونَا فَآتِهِمْ عَذَابًا ضِعْفًا مِّنَ النَّارِ ۖ قَالَ لِكُلٍّ ضِعْفٌ وَلَٰكِن لَّا تَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah onlara: "Sizden önce geçmiş cin ve insan topluluklarıyla beraber cehennem ateşine girin!" der. Cehenneme giren her ümmet kendi din kardeşine lanet eder. Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında derler ki: "Rabbimiz! İşte şunlar bizi doğru yoldan saptırdı. Onlara cehennem ateşinden kat kat azab ver". Allah der ki: "Herkesin azabı kat kattır, fakat siz bilemezsiniz".
Diyanet Vakfı:
Allah buyuracak ki: "Sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin!" Her ümmet girdikçe yoldaşlarına lanet edecekler. Hepsi birbiri ardından orada (cehennemde) toplanınca, sonrakiler öncekiler için, "Ey Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar! Onun için onlara ateşten bir kat daha fazla azap ver!" diyecekler. Allah da: Zaten herkes için bir kat daha fazla azap vardır, fakat siz bilmezsiniz, diyecektir.

veḳâlet ûlâhüm liuḫrâhüm femâ kâne leküm `aleynâ min faḍlin feẕûḳu-l`aẕâbe bimâ küntüm teksibûn.
Türkçe:
Öncekiler de sonrakiler için şöyle konuşurlar: "Artık sizin, bizim üzerimizde bir üstünlüğünüz yok. O halde kazandıklarınıza karşılık azabı tadın."
İngilizce:
Then the first will say to the last: "See then! No advantage have ye over us; so taste ye of the penalty for all that ye did !"
Fransızca:
Et la première fournée dira à la dernière : "Mais vous n'avez sur nous aucun avantage. Goûtez donc au châtiment, pour ce que vous avez acquis".
Almanca:
Und die Erste (Umma) von ihnen sagte zur Letzten: "Ihr seid uns gegenüber nicht besser gestellt, so erfahrt die Peinigung wegen dem, was ihr euch zu erwerben pflegtet."
Rusça:
Тогда первые из них скажут последним: "Вы не были лучше нас. Посему вкусите наказание за то, что вы приобретали".
Arapça:
وَقَالَتْ أُولَاهُمْ لِأُخْرَاهُمْ فَمَا كَانَ لَكُمْ عَلَيْنَا مِن فَضْلٍ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Öncekiler de sonrakilere derler ki: "Sizin bizden bir üstünlüğünüz yoktur. O halde yaptıklarınızdan dolayı azabı tadın".
Diyanet Vakfı:
Öncekiler de sonrakilere derler ki: Sizin bize bir üstünlüğünüz yok. O halde siz de yaptıklarınıza karşılık azabı tadın!
Pages
