Al-Araf-- الأعراف

İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

elif-lâm-mîm-ṣâd.

Türkçe:
Elif, Lâm, Mîm, Sâd.
İngilizce:
Alif, Lam, Mim, Sad.
Fransızca:
Alif, Lam, Mim, Sad.
Almanca:
Alif-lam-mim-sad .
Rusça:
Алиф. Лам. Мим. Сад.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ المص
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elif, lâm, mîm, sâd.
Diyanet Vakfı:
Elif. Lam. Mim. Sad.

kitâbün ünzile ileyke felâ yekün fî ṣadrike ḥaracüm minhü litünẕira bihî veẕikrâ lilmü'minîn.

Türkçe:
Bir kitaptır bu; sana indirildi, onunla uyarıda bulunasın diye ve inananlar için bir öğüt ve düşündürme olarak... O halde, bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.
İngilizce:
A Book revealed unto thee,- So let thy heart be oppressed no more by any difficulty on that account,- that with it thou mightest warn (the erring) and teach the Believers).
Fransızca:
C'est un Livre qui t'a été descendu; qu'il n'y ait, à son sujet, nulle gêne dans ton cœur; afin que par cela tu avertisses, et (qu'il soit) un Rappel aux croyants.
Almanca:
Diese ist eine Schrift, die dir hinabgesandt wurde, so soll in deiner Brust kein Mißbehagen ihretwegen aufkommen, damit du mit ihr ermahnst. Auch ist es eine Erinnerung für die Mumin.
Rusça:
Тебе ниспослано Писание, которое не должно сжимать твою грудь, дабы ты увещевал им и наставлял верующих.
Arapça:
كِتَابٌ أُنزِلَ إِلَيْكَ فَلَا يَكُن فِي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِّنْهُ لِتُنذِرَ بِهِ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Bu,) sana indirilen bir Kitab'tır. Onunla (insanları) uyarman ve inananlara öğüt (vermen) hususunda göğsünde bir sıkıntı olmasın.
Diyanet Vakfı:
(Bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir şüphe olmasın.

ittebi`û mâ ünzile ileyküm mir rabbiküm velâ tettebi`û min dûnihî evliyâ'. ḳalîlem mâ teẕekkerûn.

Türkçe:
Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden birtakım velilerin ardına düşmeyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
İngilizce:
Follow (O men!) the revelation given unto you from your Lord, and follow not, as friends or protectors, other than Him. Little it is ye remember of admonition.
Fransızca:
Suivez ce qui vous a été descendu venant de votre Seigneur et ne suivez pas d'autres alliés que Lui. Mais vous vous souvenez peu.
Almanca:
Folgt dem, was zu euch von eurem HERRN hinabgesandt wurde, und folgt nicht anstelle von Ihm anderen Wali . Nur ein wenig entsinnt ihr euch.
Rusça:
Следуйте за тем, что ниспослано вам от вашего Господа, и не следуйте за иными помощниками, помимо Него. Как же мало вы поминаете назидание!
Arapça:
اتَّبِعُوا مَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاءَ ۗ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey insanlar) Rabbinizden, size indirilene uyun ve O'ndan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
Diyanet Vakfı:
Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

vekem min ḳaryetin ehleknâhâ fecâehâ be'sünâ beyâten ev hüm ḳâilûn.

Türkçe:
Nice yurtları ve medeniyetleri yere batırdık biz. Öyle ki, geceleyin yahut öğlen uykusu uyumakta oldukları bir sırada azabımız tepelerine iniverdi.
İngilizce:
How many towns have We destroyed (for their sins)? Our punishment took them on a sudden by night or while they slept for their afternoon rest.
Fransızca:
Que de cités Nous avons détruites ! Or, Notre rigueur les atteignit au cours du repos nocturne ou durant leur sieste.
Almanca:
Und wie viele Ortschaften haben WIR doch zugrunde gehen lassen, so überraschte Unsere Peinigung sie entweder nachts, oder als sie sich bei der Mittagsruhe befanden.
Rusça:
Сколько же селений Мы погубили! Наше наказание поражало их ночью или во время полуденного отдыха.
Arapça:
وَكَم مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا فَجَاءَهَا بَأْسُنَا بَيَاتًا أَوْ هُمْ قَائِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nice kentler helak ettik. Gece yatarlarken, yahut gündüz uyurlarken, azabımız onlara geliverdi.
Diyanet Vakfı:
Nice memleketler var ki biz onları helak ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geldi.

femâ kâne da`vâhüm iẕ câehüm be'sünâ illâ en ḳâlû innâ künnâ żâlimîn.

Türkçe:
Azabımız onlara gelip çattığında, yaptıkları, şu çığlığı yükseltmekten başka bir şey olmamıştır: Biz gerçekten zalimlerdik.
İngilizce:
When (thus) Our punishment took them, no cry did they utter but this: "Indeed we did wrong."
Fransızca:
Leur invocation, lorsque leur survint notre rigueur, se limita à ces paroles : "Certes nous étions injustes".
Almanca:
Dann hatten sie keine anderen Rufe, als Unsere Peinigung sie überraschte, außer daß sie sagten: "Gewiß, wir waren Unrecht-Begehende."
Rusça:
А когда Наше наказание поражало их, они лишь говорили: "Воистину, мы были несправедливы!"
Arapça:
فَمَا كَانَ دَعْوَاهُمْ إِذْ جَاءَهُم بَأْسُنَا إِلَّا أَن قَالُوا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Azabımız onlara geldiğinde "Biz gerçekten zalimlermişiz!" demelerinden başka yalvarışları kalmadı.
Diyanet Vakfı:
Azabımız onlara geldiğinde çağırışları, "Biz gerçekten zalim kişilermişiz" demelerinden başka bir şey olmadı.

felenes'elenne-lleẕîne ürsile ileyhim velenes'elenne-lmürselîn.

Türkçe:
Yemin olsun, kendilerine elçi gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz; gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz.
İngilizce:
Then shall we question those to whom Our message was sent and those by whom We sent it.
Fransızca:
Nous interrogerons ceux vers qui furent envoyés des messagers et Nous interrogerons aussi les envoyés .
Almanca:
So werden WIR diejenigen, zu denen Gesandte entsandt wurden, doch zur Rechenschaft ziehen, ebenfalls werden WIR die Gesandten gewiß befragen.
Rusça:
Мы непременно спросим тех, к кому были отправлены посланники, и непременно спросим самих посланников.
Arapça:
فَلَنَسْأَلَنَّ الَّذِينَ أُرْسِلَ إِلَيْهِمْ وَلَنَسْأَلَنَّ الْمُرْسَلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara da soracağız, gönderilen elçilere de soracağız.
Diyanet Vakfı:
Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz!

feleneḳuṣṣanne `aleyhim bi`ilmiv vemâ künnâ gâibîn.

Türkçe:
Onlara bir ilmin tanıklığında/bir ilmin aracılığıyla bütün serüveni mutlaka anlatacağız. Biz olup bitenlerden habersiz değildik.
İngilizce:
And verily, We shall recount their whole story with knowledge, for We were never absent (at any time or place).
Fransızca:
Nous leur raconterons en toute connaissance (ce qu'ils faisaient) car Nous n'étions pas absent !
Almanca:
Zweifelsohne werden WIR sie auch mit Wissen (über ihre Taten) unterrichten. Und WIR waren doch nie abwesend.
Rusça:
Мы непременно расскажем им об их деяниях на основании знания. Мы никогда не отсутствовали.
Arapça:
فَلَنَقُصَّنَّ عَلَيْهِم بِعِلْمٍ ۖ وَمَا كُنَّا غَائِبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve elbette onlara, olanbiten herşeyi bir bilgi ile anlatacağız; çünkü biz onlardan uzak değiliz.
Diyanet Vakfı:
Ve onlara (olup bitenleri) tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız. Biz, onlardan uzak değiliz.

velveznü yevmeiẕin-lḥaḳḳ. femen ŝeḳulet mevâzînühû feülâike hümü-lmüfliḥûn.

Türkçe:
O gün, iyi ve kötüyü ayıran ölçü haktır. Artık kimin ölçülüp tartılacak şeyleri ağır basarsa kurtuluşa erenler onlar olacaktır.
İngilizce:
The balance that day will be true (to nicety): those whose scale (of good) will be heavy, will prosper:
Fransızca:
Et la pesée, ce jour-là, sera équitable. Donc, celui dont les bonnes actions pèseront lourd...Voilà ceux qui réussiront !
Almanca:
Und das Wägen (der Taten) an jenem Tag wird wahrhaftig sein. Diejenigen, deren Gewogenes dann schwer wiegt, diese sind die wirklichen Erfolgreichen.
Rusça:
В тот день взвешивать будут правильно. Те, чья чаша Весов будет перевешивать, окажутся преуспевшими.
Arapça:
وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ ۚ فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün (amelleri tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulanlardır.
Diyanet Vakfı:
O gün tartı haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

vemen ḫaffet mevâzînühû feülâike-lleẕîne ḫasirû enfüsehüm bimâ kânû biâyâtinâ yażlimûn.

Türkçe:
Ölçülüp tartılacak şeyleri hafif kalanlara gelince, işte onlar, ayetlerimize karşı zalimce davranışlar sergilemiş oldukları için, öz benliklerini hüsrana itmiş olacaklar.
İngilizce:
Those whose scale will be light, will be their souls in perdition, for that they wrongfully treated Our signs.
Fransızca:
Et quand à celui dont les bonnes actions pèseront léger...Voilà ceux qui auront causé la perte de leurs âmes parce qu'ils étaient injustes envers Nos enseignements.
Almanca:
Doch diejenigen, deren Gewogenes leicht wiegt, diese sind diejenigen, die sich selbst verloren haben wegen dem, was sie Unseren Ayat gegenüber an Unrecht zu begehen pflegten.
Rusça:
Те же, чья чаша Весов окажется легче, потеряют самих себя, поскольку они были несправедливы к Нашим знамениям.
Arapça:
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُم بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَظْلِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kimin (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar da âyetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır.
Diyanet Vakfı:
Kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, ayetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.

Pages

Al-Araf--  الأعراف beslemesine abone olun.