
ẕâlike bienne-llâhe yûlicü-lleyle fi-nnehâri veyûlicü-nnehâra fi-lleyli veenne-llâhe semî`um beṣîr.
Türkçe:
İşte böyle. Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Allah Semî'dir, Basîr'dir.
İngilizce:
That is because Allah merges night into day, and He merges day into night, and verily it is Allah Who hears and sees (all things).
Fransızca:
C'est ainsi qu'Allah fait pénétrer la nuit dans le jour, et fait pénétrer le jour dans la nuit. Allah est, certes, Audient et Clairvoyant.
Almanca:
Dies ist so, da ALLAH die Nacht in den Tag einfließen läßt und den Tag in die Nacht einfließen läßt, und da ALLAH doch allhörend, allsehend ist.
Rusça:
Это - потому, что Аллах удлиняет день за счет ночи и удлиняет ночь за счет дня, а также потому, что Аллах - Слышащий, Видящий.
Arapça:
ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَأَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Şüphesiz Allah, Semîdir (herşeyi işitir) Basîrdir (herşeyi görür).
Diyanet Vakfı:
Böylece (Allah, haksızlığa uğrayana yardım edecektir ve buna kadirdir). Çünkü Allah, geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar. Şu da muhakkak ki Allah, hakkıyla işiten ve görendir.

ẕâlike bienne-llâhe hüve-lḥaḳḳu veenne mâ yed`ûne min dûnihî hüve-lbâṭilü veenne-llâhe hüve-l`aliyyü-lkebîr.
Türkçe:
Evet böyledir! Çünkü Allah Hakk'ın ta kendisidir. O'nun berisinden yalvarıp çağırdıkları ise bâtılın ta kendisidir. Hiç kuşkusuz, Allah Aliyy'dir, Kebîr'dir.
İngilizce:
That is because Allah - He is the Reality; and those besides Him whom they invoke,- they are but vain Falsehood: verily Allah is He, Most High, Most Great.
Fransızca:
C'est ainsi qu'Allah est Lui le Vrai, alors que ce qu'ils invoquent en dehors de Lui est le faux; c'est Allah qui est le Sublime, le Grand.
Almanca:
Dies ist so, da ALLAH Das Wahre ist, während das, woran sie anstelle von Ihm Bittgebete richten, doch das für nichtig Erklärte ist, und da ALLAH doch Der Allhohe, Der Allgroße ist.
Rusça:
Это - потому, что Аллах есть Истина, а то, чему они поклоняются помимо Него, есть ложь, а также потому, что Аллах - Возвышенный, Большой.
Arapça:
ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ هُوَ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Bu sonsuz güç şundandır) Çünkü Allah, varlığı kendinden olan Hak'tır. Müşriklerin O'nu bırakıp da tapındıkları putlar ise hep bâtıldır. Şüphesiz Allah, yücedir, büyüktür.
Diyanet Vakfı:
Böyledir. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O'nun dışındaki taptıkları ise batılın ta kendisidir. Gerçek şu ki Allah, evet O, uludur, büyüktür.

elem tera enne-llâhe enzele mine-ssemâi mââ. fetuṣbiḥu-l'arḍu muḫḍarrah. inne-llâhe leṭîfün ḫabîr.
Türkçe:
Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de, onun sayesinde yer, yemyeşil hale geliyor. Allah Latîf'tir, Habîr'dir.
İngilizce:
Seest thou not that Allah sends down rain from the sky, and forthwith the earth becomes clothed with green? for Allah is He Who understands the finest mysteries, and is well-acquainted (with them).
Fransızca:
N'as-tu pas vu qu'Allah fait descendre l'eau du ciel, et la terre devient alors verte ? Allah est Plein de bonté et Parfaitement Connaisseur.
Almanca:
Hast du etwa nicht gesehen, daß ALLAH vom Himmel Wasser fallen ließ, dann wird die Erde grün?! Gewiß, ALLAH ist allgütig, allkundig.
Rusça:
Неужели ты не видишь, как Аллах ниспосылает с неба воду, после чего земля зеленеет? Воистину, Аллах - Проницательный (или Добрый), Ведающий.
Arapça:
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَتُصْبِحُ الْأَرْضُ مُخْضَرَّةً ۗ إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Görmedin mi Allah'ın gökten indirdiği su ile yeryüzü (nasıl) yemyeşil oluyor? Gerçekten Allah çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır.
Diyanet Vakfı:
Görmedin mi, Allah, gökten yağnmur indirdi de bu sayede yeryüzü yeşeriyor. Gerçekten Allah çok lütufkardır. (her şeyden) haberdardır.

lehû mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. veinne-llâhe lehüve-lganiyyü-lḥamîd.
Türkçe:
Göklerde ne var yerde ne varsa O'nundur. Allah, Ganî olanın da Hamîd olanın da ta kendisidir.
İngilizce:
To Him belongs all that is in the heavens and on earth: for verily Allah,- He is free of all wants, Worthy of all Praise.
Fransızca:
A Lui appartient ce qui est dans les cieux et sur la terre. Allah est le seul qui se suffit à Lui-Même et qui est Le Digne de louange !
Almanca:
Ihm gehört, was in den Himmeln und was auf Erden ist. Und gewiß, ALLAH ist doch Der absolut Autarke, Der Alllobenswürdige.
Rusça:
Ему принадлежит то, что на небесах, и то, что на земле. Воистину, Аллах - Богатый, Достохвальный.
Arapça:
لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerde ve yerde ne varsa hep O'nundur. Doğrusu Allah müstağnîdir, övülmeğe layıktır.
Diyanet Vakfı:
Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hakikaten Allah, yalnız O zengindir, övgüye değerdir.

elem tera enne-llâhe seḫḫara leküm mâ fi-l'arḍi velfülke tecrî fi-lbaḥri biemrih. veyümsikü-ssemâe en teḳa`a `ale-l'arḍi illâ biiẕnih. inne-llâhe binnâsi leraûfür raḥîm.
Türkçe:
Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O'nun izni olmaksızın yerkürenin üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah, insanlara karşı elbette Raûf, Rahîm'dir,
İngilizce:
Seest thou not that Allah has made subject to you (men) all that is on the earth, and the ships that sail through the sea by His Command? He withholds the sky (rain) from failing on the earth except by His leave: for Allah is Most Kind and Most Merciful to man.
Fransızca:
N'as-tu pas vu qu'Allah vous a soumis tout ce qui est sur la terre ainsi que le vaisseau qui vogue sur la mer par Son ordre ? Il retient le ciel de tomber sur la terre, sauf quand Il le permettra. Car Allah est Plein de bonté et de miséricorde envers les hommes.
Almanca:
Hast du etwa nicht gesehen, daß ALLAH für euch das, was auf Erden ist, gratis 2 fügbar machte, und daß die Schiffe auf dem Meer gemäß Seiner Anweisung fahren. Und er läßt den Himmel halten, damit er nicht auf die Erde herunterfällt, es sei denn nach Seiner Zustimmung. Gewiß, ALLAH ist den Menschen gegenüber doch allgütig, allgnädig.
Rusça:
Разве ты не видишь, что Аллах подчинил вам все, что на земле, и корабли, которые плывут по морям по Его воле? Он удерживает небо, чтобы оно не упало на землю без Его соизволения. Воистину, Аллах сострадателен и милосерден к людям.
Arapça:
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَيُمْسِكُ السَّمَاءَ أَن تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Görmedin mi ki, Allah bütün yerdekileri ve emriyle denizlerde akıp giden gemileri hep sizin buyruğunuz altına verdi. Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten o (koruyup havada) tutuyor. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
Diyanet Vakfı:
Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de, kendi izni olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.

vehüve-lleẕî aḥyâküm. ŝümme yümîtüküm ŝümme yuḥyîküm. inne-l'insâne lekefûr.
Türkçe:
Size hayat veren O'dur. Sonra sizi öldürüyor; sonra diriltecektir sizi. Gerçek olan şu ki, insan tam bir nankördür.
İngilizce:
It is He Who gave you life, will cause you to die, and will again give you life: Truly man is a most ungrateful creature!
Fransızca:
C'est Lui qui vous donne la vie puis vous donne la mort, puis vous fait revivre. Vraiment l'homme est très ingrat.
Almanca:
Und ER ist Derjenige, Der euch lebendig machte, dann euch sterben läßt, dann lebendig macht. Gewiß, der Mensch ist doch äußerst kufr-betreibend.
Rusça:
Он - Тот, Кто дарует вам жизнь, затем умертвляет вас, а затем вновь оживляет. Воистину, человек неблагодарен.
Arapça:
وَهُوَ الَّذِي أَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ۗ إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Size (ilk defa) hayat veren, sonra öldürecek olan, sonra da yeniden diriltecek olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür.
Diyanet Vakfı:
O, (önce) size hayat veren, sonra sizi öldürecek, sonra yine diriltecek olandır. Gerçekten insan, çok nankördür.

likülli ümmetin ce`alnâ menseken hüm nâsikûhü felâ yünâzi`anneke fi-l'emri ved`u ilâ rabbik. inneke le`alâ hüdem müsteḳîm.
Türkçe:
Her ümmet için biz, bir ibadet şekli/bir ibadet yeri belirledik; onlar, onu izlerler. Artık bu iş konusunda seninle çekişmesinler. Sen de Rabbine davet et/dua et. Sen, elbette ki şaşırtmadan yol aldıran bir kılavuzun ardındasın.
İngilizce:
To every People have We appointed rites and ceremonies which they must follow: let them not then dispute with thee on the matter, but do thou invite (them) to thy Lord: for thou art assuredly on the Right Way.
Fransızca:
A chaque communauté, Nous avons assigné un culte à suivre. Qu'ils ne disputent donc point avec toi l'ordre reçu ! Et appelle à ton Seigneur. Tu es certes sur une voie droite.
Almanca:
Für jede Umma machten WIR einen Ritus, den sie durchführen. So laß sie mit dir nicht in der Angelegenheit streiten und mache Da'wa zu deinem HERRN. Gewiß, du folgst doch einer geraden Rechtleitung.
Rusça:
Для каждой общины Мы установили обряды, которые они отправляют, и пусть они не спорят с тобой по этому поводу. Призывай же к своему Господу. Воистину, ты - на прямом пути.
Arapça:
لِّكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ ۖ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْأَمْرِ ۚ وَادْعُ إِلَىٰ رَبِّكَ ۖ إِنَّكَ لَعَلَىٰ هُدًى مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz her ümmet için bir şeriat tayin ettik ki, onlar onunla amel ederler. Bunun için (ey Muhammed!) bu konuda seninle hiçbir zaman çekişmesinler. (İnsanları) Rabbine (ibadet etmeye) çağır. Şüphesiz sen gerçekten hidayete götüren doğru bir yol üzerindesin.
Diyanet Vakfı:
Biz, her ümmete, uygulamakta oldukları bir ibadet tarzı gösterdik. Öyle ise onlar (ehl-i kitap) bu işte seninle çekişmesinler. Sen, Rabbine davet et. Zira sen, hakikaten dosdoğru bir yoldasın.

vein câdelûke feḳuli-llâhü a`lemü bimâ ta`melûn.
Türkçe:
Seninle mücadele ederlerse şöyle de: "Yapmakta olduklarınızı Allah daha iyi bilir."
İngilizce:
If they do wrangle with thee, say, "Allah knows best what it is ye are doing."
Fransızca:
Et s'ils discutent avec toi, alors dis : "C'est Allah qui connaît mieux ce que vous faites.
Almanca:
Und sollten sie mit dir disputieren, dann sag: "ALLAH weiß besser Bescheid über das, was ihr tut.
Rusça:
Если же они станут препираться с тобой, то скажи: "Аллаху лучше знать о том, что вы совершаете.
Arapça:
وَإِن جَادَلُوكَ فَقُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer seninle tartışırlarsa, de ki: "Allah yaptıklarınızı çok iyi bilir."
Diyanet Vakfı:
Eğer seninle münakaşa ve mücadeleye girişirlerse: "Allah yaptığınızı çok iyi bilmektedir" de.

allâhü yaḥkümü beyneküm yevme-lḳiyâmeti fîmâ küntüm fîhi taḫtelifûn.
Türkçe:
Allah, tartışmakta olduğunuz konuda kıyamet günü aranızda hüküm verecektir.
İngilizce:
Allah will judge between you on the Day of Judgment concerning the matters in which ye differ.
Fransızca:
Allah jugera entre vous, au Jour de la Résurrection, ce en quoi vous divergez".
Almanca:
ALLAH richtet zwischen euch am Tag der Auferstehung in dem, worüber ihr uneins zu sein pflegtet."
Rusça:
Аллах рассудит между вами в День воскресения в том, в чем вы препирались между собой".
Arapça:
اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında kıyamet günü Allah aranızda hükmünü verecektir.
Diyanet Vakfı:
Allah kıyamet gününde, ihtilaf etmekte olduğunuz konulara dair aranızda hüküm verecektir.

elem ta`lem enne-llâhe ya`lemü mâ fi-ssemâi vel'arḍ. inne ẕâlike fî kitâb. inne ẕâlike `ale-llâhi yesîr.
Türkçe:
Bilmedin mi ki; Allah gökte ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Bunların tümü bir kitaptadır. Bütün bunlar Allah için çok kolaydır.
İngilizce:
Knowest thou not that Allah knows all that is in heaven and on earth? Indeed it is all in a Record, and that is easy for Allah.
Fransızca:
Ne sais-tu pas qu'Allah sait ce qu'il y a dans le ciel et sur la terre ? Tout cela est dans un Livre, et cela pour Allah est bien facile.
Almanca:
Weißt du etwa nicht, daß ALLAH alles kennt, was im Himmel und auf Erden ist?! Gewiß, dies ist in einem Register. Gewiß, dies ist für ALLAH leicht!
Rusça:
Разве ты не знаешь, что Аллаху известно то, что на небе и на земле? Воистину, это есть в Писании. Воистину, это для Аллаха легко.
Arapça:
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۗ إِنَّ ذَٰلِكَ فِي كِتَابٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bilmez misin ki, Allah, gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. Şüphesiz bunlar bir kitabtadır. Hiç şüphe yok ki bunlar Allah'a pek kolaydır.
Diyanet Vakfı:
Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? Bu, bir kitapta (levh-i mahfuzda) mevcuttur. Bu (eşya ve olayların bilgisine sahip olmak), Allah için çok kolaydır.
Pages
