
velâ eḳûlü leküm `indî ḫazâinü-llâhi velâ a`lemü-lgaybe velâ eḳûlü innî meleküv velâ eḳûlü lilleẕîne tezderî a`yünüküm ley yü'tiyehümü-llâhü ḫayrâ. allâhü a`lemü bimâ fî enfüsihim. innî iẕel lemine-żżâlimîn.
Türkçe:
"Ben size demiyorum ki, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır. Ben gaybı bilmem. Ben bir meleğim de demiyorum. Ama gözlerinizin horlayarak baktığı kişiler için, 'Allah bunlara hiçbir hayır vermeyecek' diyemem. Onların benliklerinde neyin saklı olduğunu Allah daha iyi bilir. Başka türlü davranırsam kesinlikle zalimlerden olurum."
İngilizce:
I tell you not that with me are the treasures of Allah, nor do I know what is hidden, nor claim I to be an angel. Nor yet do I say, of those whom your eyes do despise that Allah will not grant them (all) that is good: Allah knoweth best what is in their souls: I should, if I did, indeed be a wrong-doer.
Fransızca:
Et je ne vous dis pas que je détiens les trésors d'Allah, je ne connais pas l'Inconnaissable, et je ne dis pas que je suis un Ange; et je ne dis pas non plus aux gens, que vos yeux méprisent, qu'Allah ne leur accordera aucune faveur; Allah connaît mieux ce qu'il y a dans leurs âmes. [Si je le leur disais], je serais du nombre des injustes.
Almanca:
Auch sage ich euch nicht, daß ich über ALLAHs Magazine verfüge, und ich kenne das Verborgene nicht, auch sage ich nicht, daß ich ein Engel sei, auch sage ich nicht zu denjenigen, die ihr verachtet, daß ALLAH ihnen nichts Gutes erweisen wird - ALLAH ist allwissend über das, was in ihren Seelen ist - ansonsten bin ich gewiß einer der Unrecht-Begehenden!"
Rusça:
Я не говорю вам, что владею сокровищницами Аллаха. Я не ведаю сокровенное. Я не говорю, что являюсь ангелом. Я также не говорю тем, которые презренны в ваших глазах, что Аллах не дарует им никакого добра. Аллаху лучше знать о том, что в их душах. В противном случае я был бы одним из беззаконников".
Arapça:
وَلَا أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ وَلَا أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَن يُؤْتِيَهُمُ اللَّهُ خَيْرًا ۖ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنفُسِهِمْ ۖ إِنِّي إِذًا لَّمِنَ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben size "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır." demiyorum ki. Ben size "Ben bir meleğim." de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkında "Allah onlara hiçbir hayır vermez." de demiyorum. Onların içlerindeki niyeti, en iyi Allah bilir. (Bu söylediklerimin aksini iddia etseydim) asıl o zaman zalimlerden olurdum.
Diyanet Vakfı:
Ben size: "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır" demiyorum, gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" de demiyorum, sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, "Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir" diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum."

ḳâlû yâ nûḥu ḳad câdeltenâ feekŝerte cidâlenâ fe'tinâ bimâ te`idünâ in künte mine-ṣṣâdiḳîn.
Türkçe:
Dediler ki: "Ey Nûh! Sen bizimle uğraştın, bizimle mücadelede çok da ileri gittin. Eğer doğru sözlülerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi ortaya getir."
İngilizce:
They said: "O Noah! thou hast disputed with us, and (much) hast thou prolonged the dispute with us: now bring upon us what thou threatenest us with, if thou speakest the truth!?"
Fransızca:
Ils dirent : "ô Noé, tu as disputé avec nous et multiplié les discussions. Apporte-nous donc ce dont tu nous menaces, si tu es du nombre des véridiques".
Almanca:
Sie sagten: "Nuh! Bereits hast du mit uns disputiert und uns gegenüber viel an Disput geführt, also laß uns das zuteil werden, was du uns androhst, wenn du von den Wahrhaftigen bist."
Rusça:
Они сказали: "О Нух (Ной)! Ты пререкался с нами и пререкался долго. Так яви же нам то, чем ты угрожаешь нам, если ты являешься одним из тех, кто говорит правду".
Arapça:
قَالُوا يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dediler ki; "Ey Nuh! Bizimle didişip durdun, didişmende de çok ileri gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bizi tehdit ettiğin şu azabı getir de görelim."
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir!

ḳâle innemâ ye'tîküm bihi-llâhü in şâe vemâ entüm bimü`cizîn.
Türkçe:
Nûh dedi: "Onu size, dilediği takdirde ancak Allah getirir, siz de hiçbir engel çıkaramazsınız."
İngilizce:
He said: "Truly, Allah will bring it on you if He wills,- and then, ye will not be able to frustrate it!
Fransızca:
Il dit : "C'est Allah seul qui vous l'apportera - s'Il veut - et vous ne saurez y échapper.
Almanca:
Er sagte: "Nur ALLAH läßt es euch zuteil werden, wenn ER will, und ihr könnt (Ihm) nicht zu schaffen machen.
Rusça:
Он сказал: "Воистину, это явит вам сам Аллах, если пожелает, и не в ваших силах предотвратить это.
Arapça:
قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُم بِهِ اللَّهُ إِن شَاءَ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nuh dedi ki; "Onu ancak Allah dilerse getirir. Ve siz O'nu yıldıracak değilsiniz."
Diyanet Vakfı:
(Nuh) dedi ki: "Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz (Allah'ı) aciz bırakacak değilsiniz.

velâ yenfe`uküm nuṣḥî in erattü en enṣaḥa leküm in kâne-llâhü yürîdü ey yugviyeküm. hüve rabbüküm veileyhi türce`ûn.
Türkçe:
"Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermeyi gaye edinsem de öğüdüm size hiçbir yarar sağlamaz. O'dur sizin Rabbiniz ve O'na döndürüleceksiniz."
İngilizce:
Of no profit will be my counsel to you, much as I desire to give you (good) counsel, if it be that Allah willeth to leave you astray: He is your Lord! and to Him will ye return!
Fransızca:
Et mon conseil ne vous profiterait pas, au cas où je voulais vous conseiller, et qu'Allah veuille vous égarer. Il est votre Seigneur, et c'est vers Lui que vous serez ramenés".
Almanca:
Auch mein Rat wird euch nicht nützen - wenn ich euch raten will, wenn ALLAH euch verführen will. ER ist euer HERR und zu Ihm werdet ihr zurückgebracht."
Rusça:
Мои наставления не принесут вам пользы, даже если я хочу дать вам добрый совет, если Аллах пожелал ввести вас в заблуждение. Он - ваш Господь, и к Нему вы будете возвращены".
Arapça:
وَلَا يَنفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدتُّ أَنْ أَنصَحَ لَكُمْ إِن كَانَ اللَّهُ يُرِيدُ أَن يُغْوِيَكُمْ ۚ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi helâk etmeyi murad ediyorsa, zaten öğüt vermemin size bir faydası olmaz. Rabbiniz O'dur ve nihayet O'na döndürüleceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin Rabbinizdir. Ve (nihayet) O'na döndürüleceksiniz."

em yeḳûlûne-fterâh. ḳul ini-fteraytühû fe`aleyye icrâmî veenâ berîüm mimmâ tücrimûn.
Türkçe:
Yoksa, "Onu kendisi uydurdu." mu diyorlar? De ki: "Eğer onu uydurmuşsam işlediğim suç benim aleyhimedir. Ama ben, sizin işlemekte olduğunuz suçlardan sorumlu değilim."
İngilizce:
Or do they say, "He has forged it"? Say: "If I had forged it, on me were my sin! and I am free of the sins of which ye are guilty!
Fransızca:
Où bien ils disent : il l'a inventé ? Dis : "Si je l'ai inventé, que mon crime retombe sur moi ! Et je suis innocent de vos criminelles accusations".
Almanca:
Oder sagen sie etwa: "Er hat ihn (den Quran) erdichtet." Sag: "Sollte ich ihn erdichtet haben, so bleibt meine schwere Verfehlung an mir hängen, doch ich bin schuldlos dem gegenüber, was ihr an schweren Verfehlungen verübt!
Rusça:
Или же они говорят: "Он сочинил его". Скажи: "Если я сочинил его, то на мне лежит мой грех, но к вашим преступлениям я непричастен".
Arapça:
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَا بَرِيءٌ مِّمَّا تُجْرِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki; "Eğer uydurdumsa vebali benim boynumadır. Bense sizin yüklendiğiniz vebalden uzağım".
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Yoksa, "Bunu uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer onu uydurduysam günahım bana aittir. Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım."

veûḥiye ilâ nûḥin ennehû ley yü'mine min ḳavmike illâ men ḳad âmene felâ tebteis bimâ kânû yef`alûn.
Türkçe:
Nûh'a şöyle vahyolundu: "Toplumundan, daha önce inanmış olanlar dışında hiç kimse iman etmeyecektir. Artık onların yaptıkları yüzünden tasalanıp durma."
İngilizce:
It was revealed to Noah: "None of thy people will believe except those who have believed already! So grieve no longer over their (evil) deeds.
Fransızca:
Et il fut révélé à Noé : "De ton peuple, il n'y aura plus de croyants que ceux qui ont déjà cru. Ne t'afflige pas de ce qu'ils faisaient.
Almanca:
Und Nuh wurde als Wahy zuteil: "Gewiß, von deinen Leuten wird niemand den Iman verinnerlichen, außer denjenigen, die bereits den Iman verinnerlicht haben, also sei nicht wehmütig wegen dem, was sie zu tun pflegten.
Rusça:
Нуху (Ною) было внушено в откровении: "Верующими из твоего народа будут только те, которые уже уверовали. Посему не печалься от того, что они совершают.
Arapça:
وَأُوحِيَ إِلَىٰ نُوحٍ أَنَّهُ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلَّا مَن قَدْ آمَنَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ayrıca Nuh'a şöyle vahyettik: "Bil ki kavminden şimdiye kadar iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için yaptıkları şeylerden dolayı kederlenme."
Diyanet Vakfı:
Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme.

vaṣne`i-lfülke bia`yüninâ vevaḥyinâ velâ tüḫâṭibnî fi-lleẕîne żalemû. innehüm mugraḳûn.
Türkçe:
Vahyimize bağlı olarak gözlerimizin önünde gemiyi yap. Ve zulmedenler hakkında benimle karşılıklı laf edip durma. Onlar, mutlaka boğulacaklardır.
İngilizce:
But construct an Ark under Our eyes and Our inspiration, and address Me no (further) on behalf of those who are in sin: for they are about to be overwhelmed (in the Flood).
Fransızca:
Et construis l'arche sous Nos yeux et d'après Notre révélation. Et ne M'interpelle plus au sujet des injustes, car ils vont être noyés".
Almanca:
Und baue das Schiff unter Unserer Aufsicht und nach Unserem Wahy und flehe Mich nicht an wegen denjenigen, die Unrecht begangen haben, gewiß, sie werden ertrinken."
Rusça:
Воздвигни ковчег у Нас на Глазах и по откровению Нашему, и не проси Меня за тех, которые были несправедливы. Воистину, они будут потоплены".
Arapça:
وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا ۚ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapanlar hakkında da bana bir şey söyleme. Çünkü onlar kesinlikle suda boğulacaklardır.
Diyanet Vakfı:
Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!

veyaṣne`u-lfülke veküllemâ merra `aleyhi meleüm min ḳavmihî seḫirû minh. ḳâle in tesḫarû minnâ feinnâ nesḫaru minküm kemâ tesḫarûn.
Türkçe:
Gemiyi yapıyordu. Toplumundan herhangi bir grup yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. Dedi ki Nûh "Bizimle alay ediyorsanız, biz de sizinle alay edeceğiz. Tıpkı sizin eğlendiğiniz gibi."
İngilizce:
Forthwith he (starts) constructing the Ark: Every time that the chiefs of his people passed by him, they threw ridicule on him. He said: "If ye ridicule us now, we (in our turn) can look down on you with ridicule likewise!
Fransızca:
Et il construisait l'arche. Et chaque fois que des notables de son peuple passaient près de lui, ils se moquaient de lui. Il dit : "Si vous vous moquez de nous, eh bien, nous nous moquerons de vous, comme vous vous moquerez [de nous].
Almanca:
Und er begann das Schiff zu bauen. Und immer wieder, wenn eine Gruppe seiner Leute bei ihm vorbeiging, verspottete sie ihn. ER sagte: "Wenn ihr uns verspottet, so verspotten wir euch doch genauso, wie ihr uns verspottet!
Rusça:
Он сооружал ковчег, и каждый раз, когда мимо него проходили знатные люди из его народа, они глумились над ним, а он говорил: "Если вы глумитесь над нами, то и мы будем глумиться над вами, подобно тому, как глумитесь вы.
Arapça:
وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَأٌ مِّن قَوْمِهِ سَخِرُوا مِنْهُ ۚ قَالَ إِن تَسْخَرُوا مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gemiyi yapıyordu, kavminden bazı ileri gelen gruplar, onun yanından gelip geçtikçe, onunla alay ediyorlardı. Nuh dedi ki: "Bizimle eğleniyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle eğlendiğiniz gibi alay edip eğleneceğiz."
Diyanet Vakfı:
Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: "Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz!

fesevfe ta`lemûne mey ye'tîhi `aẕâbüy yuḫzîhi veyeḥillü `aleyhi `aẕâbüm müḳîm.
Türkçe:
"Rezil eden azabın kime geleceğini, sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz."
İngilizce:
But soon will ye know who it is on whom will descend a penalty that will cover them with shame,- on whom will be unloosed a penalty lasting:
Fransızca:
Et vous saurez bientôt à qui viendra un châtiment qui l'humiliera, et sur qui s'abattra un châtiment durable ! "
Almanca:
Ihr werdet noch wissen, wem eine erniedrigende Peinigung zuteil werden wird und wen eine dauernde Peinigung überkommen wird.
Rusça:
Вы непременно узнаете, кого поразит унизительная кара, кого постигнут вечные мучения".
Arapça:
فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O perişan edici azabın kime geleceğini ve o sürekli azabın kimin başına ineceğini ilerde bileceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz."

ḥattâ iẕâ câe emrunâ vefâra-ttennûru ḳulne-ḥmil fîhâ min küllin zevceyni-ŝneyni veehleke illâ men sebeḳa `aleyhi-lḳavlü vemen âmen. vemâ âmene me`ahû illâ ḳalîl.
Türkçe:
Nihayet emrimiz gelip de tandır kaynayınca şöyle seslendik: "Yükle içine her birinden ikişer çift ve aleyhinde hüküm verilen hariç olmak üzere aileni, bir de iman etmiş olanları." Ama Nûh'la birlikte çok az bir kısmı iman etmişti.
İngilizce:
At length, behold! there came Our command, and the fountains of the earth gushed forth! We said: "Embark therein, of each kind two, male and female, and your family - except those against whom the word has already gone forth,- and the Believers." but only a few believed with him.
Fransızca:
Puis, lorsque Notre commandement vint et que le four se mit à bouillonner [d'eau], Nous dîmes : "Charge [dans l'arche] un couple de chaque espèce ainsi que ta famille - sauf ceux contre qui le décret est déjà prononcé - et ceux qui croient". Or, ceux qui avaient cru avec lui étaient peu nombreux.
Almanca:
Als dann Unsere Bestimmung eintraf und die Erdoberfläche sprudelte, sagten WIR: "Nimm darauf mit von allen (Tieren) zwei Paare, deine Familie außer denjenigen, über welche die Bestimmung (zum Ertrinken) bereits ergangen ist, und alle, die den Iman verinnerlichten!" Und mit ihm haben nur Wenige den Iman verinnerlicht.
Rusça:
А когда явилось Наше веление и разразилась потоком печь, Мы сказали: "Погрузи на него от каждого вида по паре и свою семью, за исключением тех, о которых уже было сказано Слово, а также тех, кто уверовал". Но уверовали вместе с ним лишь немногие.
Arapça:
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ ۚ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلَّا قَلِيلٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet emrimiz geldiği ve tennur (tandır veya geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki; "Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tane, aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, aileni ve iman etmiş olanları geminin içine yükle". Zaten beraberinde iman edenler çok az idi.
Diyanet Vakfı:
Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki: "(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!" Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti.
Pages
