
vemraetühû ḳâimetün feḍaḥiket febeşşernâhâ biisḥâḳa vemiv verâi isḥâḳa ya`ḳûb.
Türkçe:
Orada dikilmekte olan karısı güldü. Bunun üzerine ona İshak'ı müjdeledik, İshak'ın arkasından da Yakub'u.
İngilizce:
And his wife was standing (there), and she laughed: But we gave her glad tidings of Isaac, and after him, of Jacob.
Fransızca:
Sa femme était debout, et elle rit alors; Nous lui annonçâmes donc (la naissance d') Isaac, et après Isaac, Jacob .
Almanca:
Und seine Frau stand (dabei), dann lachte sie, dann überbrachten WIR ihr die frohe Botschaft über Ishaq und nach Ishaq Ya'qub.
Rusça:
А жена его стояла за завесой и рассмеялась. Тогда Мы сообщили ей радостную весть об Исхаке (Исааке), а вслед за Исхаком (Исааком) - о Йакубе (Иакове).
Arapça:
وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ وَمِن وَرَاءِ إِسْحَاقَ يَعْقُوبَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim'in karısı ayakta duruyordu bunun üzerine yüzü güldü. Ona İshak'ı ve İshak'ın arkasından da Ya'kub'u müjdeledik.
Diyanet Vakfı:
O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik.

ḳâlet yâ veyletâ eelidü veenâ `acûzüv vehâẕâ ba`lî şeyḫâ. inne hâẕâ leşey'ün `acîb.
Türkçe:
"Vay başıma, dedi. Doğuracak mıyım ben? Kendim bir kocakarı, kocam bir ihtiyar. Gerçekten şaşılacak şey bu."
İngilizce:
She said: "Alas for me! shall I bear a child, seeing I am an old woman, and my husband here is an old man? That would indeed be a wonderful thing!"
Fransızca:
Elle dit : "Malheur à moi ! Vais-je enfanter alors que je suis veille et que mon mari, que voici, est un vieillard ? C'est là vraiment une chose étrange ! "
Almanca:
Sie sagte: "Mein Untergang! Soll ich etwa gebären, während ich eine alte Frau bin und dieser mein Ehemann ein alter Mann ist?! Gewiß, dies ist zweifelsohne eine außergewöhnliche Sache."
Rusça:
Она сказала: "Горе мне! Неужели я рожу? Ведь я - старуха, и мой муж - старик. Воистину, это - нечто удивительное!"
Arapça:
قَالَتْ يَا وَيْلَتَىٰ أَأَلِدُ وَأَنَا عَجُوزٌ وَهَٰذَا بَعْلِي شَيْخًا ۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَيْءٌ عَجِيبٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Vay başıma gelene! dedi, "Ben bir kocakarıyım, kocam da yaşlı bir adam. Bu gerçekten çok tuhaf bir şey!"
Diyanet Vakfı:
(İbrahim'in karısı:) Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey! dedi.

ḳâlû eta`cebîne min emri-llâhi raḥmetü-llâhi veberakâtühû `aleyküm ehle-lbeyt. innehû ḥamîdüm mecîd.
Türkçe:
Dediler ki: "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri üzerinizdedir ey ev halkı! O Hamîd'dir, Mecîd'dir."
İngilizce:
They said: "Dost thou wonder at Allah's decree? The grace of Allah and His blessings on you, o ye people of the house! for He is indeed worthy of all praise, full of all glory!"
Fransızca:
Ils dirent : "T'étonnes-tu de l'ordre d'Allah ? Que la miséricorde d'Allah et Ses bénédictions soient sur vous, gens de cette maison ! Ils est vraiment digne de louange et de glorification ! "
Almanca:
Sie sagten: "Wunderst du dich etwa über ALLAHs Bestimmung?! ALLAHs Gnade und Seine Baraka seien über euch, ihr Angehörige des Hauses (von Ibrahim). Gewiß, ER ist alllobenswürdig, herrlich.
Rusça:
Они сказали: "Неужели ты удивляешься повелению Аллаха? Да пребудут над вами милость и благословение Аллаха, о обитатели дома! Воистину, Он - Достохвальный, Славный".
Arapça:
قَالُوا أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ ۖ رَحْمَتُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ ۚ إِنَّهُ حَمِيدٌ مَّجِيدٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dediler: "Sen Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve berekâtı üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki O, hamiddir (övülmeye lâyıktır), meciddir (cömertliği boldur)."
Diyanet Vakfı:
(Melekler) dediler ki: Allah'ın emrine şaşıyor musun? Ey ev halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O, övülmeye layıktır, iyiliği boldur.

felemmâ ẕehebe `an ibrâhîme-rrav`u vecâethü-lbüşrâ yücâdilünâ fî ḳavmi lûṭ.
Türkçe:
İbrahim'den korku gidip yerine müjde gelince, Lût kavmi hakkında bizimle tartışır oldu.
İngilizce:
When fear had passed from (the mind of) Abraham and the glad tidings had reached him, he began to plead with us for Lut's people.
Fransızca:
Lorsque l'effroi eut quitté Abraham et que la bonne nouvelle l'eut atteint voilà qu'il discuta avec Nous (en faveur) du peuple de Lot,
Almanca:
Und 1 nachdem die Furcht von Ibrahim verflogen war und bei ihm die frohe Botschaft eintraf, disputierte er mit Uns über Luts Leute.
Rusça:
Когда страх Ибрахима (Авраама) прошел и он услышал радостную весть, он стал препираться с Нами за народ Лута (Лота).
Arapça:
فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءَتْهُ الْبُشْرَىٰ يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim'den korku iyice geçip gidince, bu müjde de kendisine gelince, bizim (meleklerimiz)le Lut kavmi hakkında tartışmaya girişti:
Diyanet Vakfı:
İbrahim'den korku gidip kendisine müjde gelince, Lut kavmi hakkında (adeta) bizimle mücadeleye başladı.

inne ibrâhîme leḥalîmün evvâhüm münîb.
Türkçe:
İbrahim, gerçekten yufka yürekli bir insandı; herkes için ah eder, içini çekerdi, yalvarıp yakarırdı.
İngilizce:
For Abraham was, without doubt, forbearing (of faults), compassionate, and given to look to Allah.
Fransızca:
Abraham était, certes, longanime, très implorant et repentant.
Almanca:
Gewiß, Ibrahim war zweifelsohne langmütig, anteilnehmend, reumütig.
Rusça:
Воистину, Ибрахим (Авраам) был выдержанным, смиренным и кающимся.
Arapça:
إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü İbrahim, çok yumuşak huylu ve çok yufka yürekli (yanık kalbli) idi.
Diyanet Vakfı:
İbrahim cidden yumuşak huylu, bağrı yanık, kendisini Allah'a vermiş biri idi.

yâ ibrâhîmü a`riḍ `an hâẕâ. innehû ḳad câe emru rabbik. veinnehüm âtîhim `aẕâbün gayru merdûd.
Türkçe:
"Ey İbrahim! Bu halinden vazgeç. Rabbinin emri gelmiştir. Geri çevrilemez bir azap onların enselerine binecektir."
İngilizce:
O Abraham! Seek not this. The decree of thy Lord hath gone forth: for them there cometh a penalty that cannot be turned back!
Fransızca:
ô Abraham, renonce à cela; car l'ordre de Ton Seigneur est déjà venu, et un châtiment irrévocable va leur arriver".
Almanca:
Ibrahim! Laß ab davon! Gewiß, die Bestimmung deines HERRN traf bereits ein, und sie (Luts Leute) wird doch eine Peinigung überkommen, die unabwendbar ist.
Rusça:
Ангелы сказали: "О Ибрахим (Авраам)! Оставь споры, ибо твой Господь уже отдал приказ, и их постигнут неотвратимые мучения".
Arapça:
يَا إِبْرَاهِيمُ أَعْرِضْ عَنْ هَٰذَا ۖ إِنَّهُ قَدْ جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ ۖ وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Melekler: "Ey İbrahim! Bu konuda bizimle tartışmaktan vazgeç. Çünkü Rabbinin emri kesin olarak geldi ve onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.
Diyanet Vakfı:
(Melekler dediler ki): Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin (azap) emri gelmiştir. Ve onlara, geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir!

velemmâ câet rusülünâ lûṭan sîe bihim veḍâḳa bihim ẕer`av veḳâle hâẕâ yevmün `aṣîb.
Türkçe:
Elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlar için kaygılanmış, göğsü daralmış da şöyle demişti: "Bu, zorlu bir gün!"
İngilizce:
When Our messengers came to Lut, he was grieved on their account and felt himself powerless (to protect) them. He said: "This is a distressful day."
Fransızca:
Et quand Nos émissaires (Anges) vinrent à Lot, il fut chagriné pour eux, et en éprouva une grande gêne. Et il dit : "Voici un jour terrible".
Almanca:
Und als Unsere Gesandten bei Lut ankamen, wurde er wegen ihnen mißgestimmt und fühlte sich damit überfordert und sagte: "Dies ist ein schwerer Tag!"
Rusça:
Когда Наши посланцы явились к Луту (Лоту), он огорчился из-за них, почувствовал себя стесненным и сказал: "Это - тяжкий день".
Arapça:
وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هَٰذَا يَوْمٌ عَصِيبٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ne zaman ki, elçilerimiz Lut'a geldiler, bunların gelişleri yüzünden Lut fenalaştı, eli ayağı birbirine dolaştı ve "Bu gün çetin bir gündür." dedi.
Diyanet Vakfı:
Elçilerimiz Lut'a gelince, (Lut) onların yüzünden üzüldü ve onlardan dolayı içi daraldı da "Bu, çetin bir gündür" dedi.

vecâehû ḳavmühû yühra`ûne ileyhi vemin ḳablü kânû ya`melûne-sseyyiât. ḳâle yâ ḳavmi hâülâi benâtî hünne aṭheru leküm fetteḳu-llâhe velâ tuḫzûni fî ḍayfî. eleyse minküm racülür raşîd.
Türkçe:
Lût'un kavmi koşarak onun yanına geldi. Bunlar daha önce de kötülükler yapmışlardı. Lût dedi ki: "Ey toplumum! İşte şunlar kızlarım. Onlar sizin için daha temiz. Allah'tan korkun da misafirlerim önünde beni rezil etmeyin. İçinizde olgun bir adam yok mu?"
İngilizce:
And his people came rushing towards him, and they had been long in the habit of practising abominations. He said: "O my people! Here are my daughters: they are purer for you (if ye marry)! Now fear Allah, and cover me not with shame about my guests! Is there not among you a single right-minded man?"
Fransızca:
Quant à son peuple, ils vinrent à lui, accourant. Auparavant ils commettaient des mauvaises actions. Il dit : "ô mon peuple, voici mes filles : elles sont plus pures pour vous. Craignez Allah donc, et ne me déshonorez pas dans mes hôtes. N'y a-t-il pas parmi vous un homme raisonnable ? "
Almanca:
Dann kamen seine Leute eilig zu ihm - und vorher begingen sie die gottmißfälligen Taten. Er sagte: "Da sind meine Töchter, sie sind doch für euch reiner. Also handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber und stellt mich nicht bloß vor meinen Gästen! Gibt es unter euch denn keinen verständigen Mann?!"
Rusça:
К нему сбежались его соплеменники, которые уже давно совершали преступления. Он сказал: "О мой народ! Вот мои дочери. Они для вас чище. Побойтесь Аллаха и не позорьте меня перед моими гостями. Неужели среди вас нет благоразумного мужчины?"
Arapça:
وَجَاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِن قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ ۚ قَالَ يَا قَوْمِ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي ۖ أَلَيْسَ مِنكُمْ رَجُلٌ رَّشِيدٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Daha önceleri çirkin işler yapmış olan kavmi harıl harıl koşup geldiler. Lut onlara: "Ey kavmim! İşte size kızlarım, onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah'tan korkun, beni misafirlerime rezil rüsvay etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?" dedi.
Diyanet Vakfı:
Lut'un kavmi, koşarak onun yanına geldiler. Daha önce de o kötü işleri yapmaktaydılar. (Lut): "Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır (onlarla evlenin); sizin için onlar daha temizdir. Allah'tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu!" dedi.

ḳâlû leḳad `alimte mâ lenâ fî benâtike min ḥaḳḳ. veinneke leta`lemü mâ nürîd.
Türkçe:
Dediler ki: "Senin kızlarında hakkımız olmadığını çok iyi biliyorsun. Ne istediğimizi de çok iyi biliyorsun."
İngilizce:
They said: "Well dost thou know we have no need of thy daughters: indeed thou knowest quite well what we want!"
Fransızca:
Ils dirent : Tu sais très bien que nous n'avons pas le droit sur tes filles . Et en vérité, tu sais bien ce que nous voulons".
Almanca:
Sie sagten: "Gewiß, bereits weißt du doch, daß wir nach deinen Töchtern kein Verlangen haben, und du weißt sicher genau, was wir wollen."
Rusça:
Они сказали: "Ты знаешь, что нам не нужны твои дочери. Тебе известно, чего мы хотим".
Arapça:
قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar: "Sen de bilirsin ki, bizim senin kızlarınla bir ilgimiz yoktur. Sen bizim ne istediğimizi gayet iyi biliyorsun." dediler.
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını biliyorsun. Ve sen bizim ne istediğimizi elbette bilirsin.

ḳâle lev enne lî biküm ḳuvveten ev âvî ilâ ruknin şedîd.
Türkçe:
Dedi: "Ah, size karşı koyacak bir gücüm olsaydı yahut sağlam bir kaleye sığınabilseydim."
İngilizce:
He said: "Would that I had power to suppress you or that I could betake myself to some powerful support."
Fransızca:
Il dit : "[Ah ! ] si j'avais de la force pour vous résister ! ou bien si je trouvais un appui solide ! "
Almanca:
Er sagte: "Würde ich doch über Macht gegen euch verfügen oder könnte ich doch Beistand bei einem mächtigen Unterstützenden ersuchen!"
Rusça:
Он сказал: "Если бы у меня была сила, чтобы одолеть вас! Если бы у меня была мощная опора!"
Arapça:
قَالَ لَوْ أَنَّ لِي بِكُمْ قُوَّةً أَوْ آوِي إِلَىٰ رُكْنٍ شَدِيدٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Lut dedi: "Ne olurdu size karşı bir kuvvetim olsaydı, ya da çok sarp bir yere sığınabilseydim."
Diyanet Vakfı:
(Lut:) Keşke benim size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı veya güçlü bir kaleye sığınabilseydim! dedi.
Pages
