011. Hûd - (Hud) Hud – هود

ille-lleẕîne ṣaberû ve`amilu-ṣṣâliḥâti. ülâike lehüm magfiratüv veecrun kebîr.

Türkçe:
Sabredip hayra ve barışa yönelik amel sergileyenler böyle yapmazlar. Bunlar kendileri için bir yarlıgama ve büyük bir ödül öngörülen kişilerdir.
İngilizce:
Not so do those who show patience and constancy, and work righteousness; for them is forgiveness (of sins) and a great reward.
Fransızca:
sauf ceux qui sont endurants et font de bonnes oeuvres. Ceux-là obtiendront pardon et une grosse récompense.
Almanca:
Ausgenommen sind diejenigen, die sich in Geduld geübt und gottgefällig Gutes getan haben. Für diese gibt es Vergebung und große Belohnung.
Rusça:
И только тем, которые терпели и творили добрые деяния, уготованы прощение и великая награда.
Arapça:
إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُولَٰئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ancak (her iki halde de) sabır gösterip iyi ameller işleyenler müstesnadır. İşte onlara bir mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.
Diyanet Vakfı:
Ancak (musibetlere) sabredip güzel iş yapanlar böyle değildir. İşte onlar için bir bağış ve bir büyük mükafat vardır.

fele`alleke târiküm ba`ḍa mâ yûḥâ ileyke veḍâiḳum bihî ṣadruke ey yeḳûlû levlâ ünzile `aleyhi kenzün ev câe me`ahû melek. innemâ ente neẕîr. vellâhü `alâ külli şey'iv vekîl.

Türkçe:
Belki de sen; onlar, "Ona bir hazine indirilseydi, yahut beraberinde bir melek gelseydi ya!" diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak, sana vahyedilmekte olanının bir kısmını terk etmeye kalkarsın. Gerçek olan şu ki, sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise her şey üzerinde bir Vekîl'dir.
İngilizce:
Perchance thou mayest (feel the inclination) to give up a part of what is revealed unto thee, and thy heart feeleth straitened lest they say, "Why is not a treasure sent down unto him, or why does not an angel come down with him?" But thou art there only to warn! It is Allah that arrangeth all affairs!
Fransızca:
Il se peut que tu négliges une partie de ce qui t'est révélé, et que ta poitrine s'en sente compressée; parce qu'ils disent : "Que n'a-t-on fait descendre sur lui un trésor ? " Ou bien : "Que n'est-il venu un Ange en sa compagnie ? " - Tu n'es qu'un avertisseur. Et Allah est Le protecteur de toute chose .
Almanca:
Würdest du etwas von dem, was dir an Wahy zuteil wurde, auslassen und darüber bedrückt sein, daß sie sagen: "Würde auf ihn doch ein Schatz niedergesandt oder käme mit ihm ein Engel!"?! DU bist nur ein Ermahner. Und ALLAH ist über alles Wakil.
Rusça:
Быть может, ты отбросишь часть ниспосланного тебе в откровении, и твое сердце сожмется от этого, потому что они говорят: "Почему ему не ниспосланы сокровища или ангел не явился вместе с ним?" Но ведь ты - всего лишь предостерегающий увещеватель, а Аллах - Попечитель и Хранитель всякой вещи.
Arapça:
فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَن يَقُولُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ كَنزٌ أَوْ جَاءَ مَعَهُ مَلَكٌ ۚ إِنَّمَا أَنتَ نَذِيرٌ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Resulüm!) Şimdi belki sen, "Ona bir hazine indirilse, ya da beraberinde bir melek gezip dolaşsa ya!" diyorlar diye sana vahyolunan vahyin bir kısmını terkedecek olursun ve bundan dolayı da göğsün daralır. Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.
Diyanet Vakfı:
Belki de sen (müşriklerin:) "Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!" demelerinden ötürü sana vahyolunan ayetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk edeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. (İyi bil ki) sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.

em yeḳûlûne-fterâh. ḳul fe'tû bi`aşri süverim miŝlihî müfterayâtiv ved`û meni-steṭa`tüm min dûni-llâhi in küntüm ṣâdiḳîn.

Türkçe:
Yoksa, "Onu uydurdu" mu diyorlar! De ki: "Öyleyse hadi, onun benzeri, uydurma on sure de siz getirin; eğer doğru sözlüler iseniz, Allah'tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın."
İngilizce:
Or they may say, "He forged it," Say, "Bring ye then ten suras forged, like unto it, and call (to your aid) whomsoever ye can, other than Allah!- If ye speak the truth!
Fransızca:
Où bien ils disent : "Il l'a forgé [le Coran]" - Dis : "Apportez donc dix Sourates semblables à ceci, forgées (par vous). Et appelez qui vous pourrez (pour vous aider), hormis Allah, si vous êtes véridiques".
Almanca:
Oder sagen sie etwa: "Er hat ihn (den Quran) erdichtet!" Sag: 1 "Dann bringt doch zehn ähnlich erdichtete Suras und ruft dazu auf jeden, den ihr anstelle von ALLAH (rufen) könnt, solltet ihr wahrhaftig sein."
Rusça:
Или же они говорят: "Он измыслил Коран". Скажи: "Принесите десять вымышленных сур, подобных этим, и призовите, кого сумеете, помимо Аллаха, если вы говорите правду".
Arapça:
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِّثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa "onu kendi uydurdu" mu diyorlar? O halde sen de onlara de ki: "Haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin. Allah'dan başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız" (bunu yaparsınız).
Diyanet Vakfı:
Yoksa, "Onu (Kur'an'ı) kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sure getirin.

feillem yestecîbû leküm fa`lemû ennemâ ünzile bi`ilmi-llâhi veel lâ ilâhe illâ hû. fehel entüm müslimûn.

Türkçe:
Eğer size cevap veremedilerse artık bilin ki o, ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. Ve O'ndan başka da ilah yoktur. Artık müslüman oluyor/Allah'a teslim oluyor musunuz?
İngilizce:
If then they (your false gods) answer not your (call), know ye that this revelation is sent down (replete) with the knowledge of Allah, and that there is no god but He! will ye even then submit (to Islam)?
Fransızca:
S'ils ne vous répondent pas, sachez alors que c'est par la science d'Allah qu'il est descendu, et qu'il n'y a de divinité que Lui. êtes-vous soumis(à lui) ?
Almanca:
Und wenn sie eurer (Forderung) nicht nachkommen, dann wisst, daß er (der Quran) ausschließlich mit ALLAHs Wissen hinabgesandt wurde und daß es keine Gottheit außer Ihm gibt! Und werdet ihr nun Muslime werden?!
Rusça:
Если они не ответят вам, то знайте, что он ниспослан с ведома Аллаха и что нет божества, кроме Него. Неужели вы не станете мусульманами?
Arapça:
فَإِلَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا أُنزِلَ بِعِلْمِ اللَّهِ وَأَن لَّا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yok eğer bunun üzerine size cevap vermedilerse, artık bilin ki, bu Kur'ân ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. O'ndan başka ilâh yoktur. Artık müslüman oluyorsunuz, değil mi?
Diyanet Vakfı:
Eğer (onlar) size cevap veremiyorlarsa, bilin ki, o ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir ve O'ndan başka tanrı yoktur. Artık siz müslüman oluyor musunuz?

men kâne yürîdü-lḥayâte-ddünyâ vezînetehâ nüveffi ileyhim a`mâlehüm fîhâ vehüm fîhâ lâ yübḫasûn.

Türkçe:
Her kim iğreti hayatı ve onun süsünü isterse böylelerinin yapıp ettiklerinin karşılığını kendilerine bu hayatta tam olarak veririz. Onlar dünyada hiçbir eksiltmeye uğratılmazlar.
İngilizce:
Those who desire the life of the present and its glitter,- to them we shall pay (the price of) their deeds therein,- without diminution.
Fransızca:
Ceux qui veulent la vie présente avec sa parure, Nous les rétribuerons exactement selon leurs actions sur terre, sans que rien leur en soit diminué.
Almanca:
Wer das diesseitige Leben und seinen Schmuck will, denen werden WIR darin ihre Werke vergelten und sie werden darin nicht benachteiligt!
Rusça:
Тем, кто желает жизни в этом мире и ее украшений, Мы сполна воздадим за их поступки в этом мире, и они не будут обделены.
Arapça:
مَن كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لَا يُبْخَسُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her kim dünya hayatını ve güzelliklerini isterse biz onlara amellerinin karşılığını orada tamamen öderiz. Bu hususta kendilerine bir densizlik yapılmaz.
Diyanet Vakfı:
Kim, (yalnız) dünya hayatını ve zinetini istemekte ise, işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar.

ülâike-lleẕîne leyse lehüm fi-l'âḫirati ille-nnâr. veḥabiṭa mâ ṣane`û fîhâ vebâṭilüm mâ kânû ya`melûn.

Türkçe:
Öyleleridir ki bunlar, âhirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Sanayi olarak ürettikleri, orada işe yaramaz olmuştur. Yapıp ettikleri de bâtıl hale gelmiştir.
İngilizce:
They are those for whom there is nothing in the Hereafter but the Fire: vain are the designs they frame therein, and of no effect and the deeds that they do!
Fransızca:
Ceux-là qui n'ont rien, dans l'au-delà, que le Feu. Ceux qu'ils auront fait ici-bas sera un échec, et sera vain ce qu'ils auront oeuvré.
Almanca:
Diese sind diejenigen, denen im Jenseits nur das Feuer bestimmt ist. Und zunichte wurde das, was sie darin (im Diesseits) bewerkstelligt haben, und nichtig ist das, was sie zu tun pflegten.
Rusça:
Они - те, которые в Последней жизни не получат ничего, кроме Огня. Тщетны их усилия в этом мире, и бесполезны их деяния.
Arapça:
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْآخِرَةِ إِلَّا النَّارُ ۖ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşuna gitmiştir. Zaten bütün yaptıkları da batıldır.
Diyanet Vakfı:
İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir; yapmakta oldukları şeyler (zaten) batıldır.

efemen kâne `alâ beyyinetim mir rabbihî veyetlûhü şâhidüm minhü vemin ḳablihî kitâbü mûsâ imâmev veraḥmeh. ülâike yü'minûne bih. vemey yekfür bihî mine-l'aḥzâbi felnâru mev`idüh. felâ tekü fî miryetim minhü innehü-lḥaḳḳu mir rabbike velâkinne ekŝera-nnâsi lâ yü'minûn.

Türkçe:
Böyleleri şu kimse gibi olur mu: Rabbinden bir beyyine üzerinedir, O'ndan bir tanık da kendisini izler. Tanıktan önce de bir kılavuz ve rahmet olarak Mûsa'nın kitabı var. Onlar ona inanırlar. Hiziplerden onu inkâr edenin varış yeri ateştir. Ondan asla kuşkuya düşme; o Rabbinden bir haktır ama insanların çokları inanmıyorlar.
İngilizce:
Can they be (like) those who accept a Clear (Sign) from their Lord, and whom a witness from Himself doth teach, as did the Book of Moses before it,- a guide and a mercy? They believe therein; but those of the Sects that reject it,- the Fire will be their promised meeting-place. Be not then in doubt thereon: for it is the truth from thy Lord: yet many among men do not believe!
Fransızca:
Est-ce que celui qui se fonde sur une preuve évidente (le Coran) venant de son Seigneur et récitée par un témoin [l'archange Gabriel] de Sa part, cependant qu'avant lui [Muhammad] il y a le livre de Moïse tenant lieu de guide et de miséricorde... [est meilleur ou bien celui qui ne se fonde sur aucune preuve valable ? ]: Ceux-là y croient; mais quiconque d'entre les factions n'y croit pas, aura le Feu comme rendez-vous. Ne sois donc pas en doute au sujet de ceci (le Coran). Oui, c'est la vérité venant de ton Seigneur; mais la plupart des gens n'y croient pas.
Almanca:
Ist derjenige, der über einen eindeutigen Beleg von seinem HERRN verfügt, (etwa mit einem ohne Beleg gleichzustellen?!). Und diesen trägt vor, sowohl ein Zeuge von ihm (vom Quran) selbst, als auch von vor ihm - die Schrift von Musa, die als Imam und Gnade war. Diese verinnerlichen den Iman an ihn. Und wer von Al-ahzab daran Kufr betreibt, dem ist das Feuer bestimmt. Also sei nicht im Zweifel daran! Gewiß, es ist dieWahrheit von deinem HERRN. Doch die meisten Menschen verinnerlichen den Iman nicht.
Rusça:
Разве тот, кто опирается на ясное доказательство от своего Господа, за которым следует свидетель от Него (Джибриль), до которого руководством и милостью было Писание Мусы (Моисея), подобен неверующему? Они уверовали в него (Коран). А сектам, которые не уверовали в него, обещан Огонь. Не сомневайся в этом, ибо это - истина от твоего Господа, хотя большая часть людей не верует.
Arapça:
أَفَمَن كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِّنْهُ وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً ۚ أُولَٰئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۚ وَمَن يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الْأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ ۚ فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِّنْهُ ۚ إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O dünyayı isteyenler, hiç Rabbinden açık bir belge üzere olan kimse gibi midir? O belgeyi yine Allah'dan gelen bir şahid olarak Kur'ân izliyor, ondan önce de bir rehber ve rahmet olan kitap, Musa'nın kitabı yine onu destekliyor. Böyle olanlar Kur'ân'a inanırlar. Hangi hizipten olursa olsun kim onu inkâr ederse, ona vaad edilen yer ateştir. İşte bütün bunlardan dolayı sen de bu Kur'ân'dan şüphe içinde olma. Kesinlikle o haktır, Rabbindendir. Fakat insanların çoğu iman etmezler.
Diyanet Vakfı:
Rabbin tarafından (gelmiş) açık bir delile dayanan ve kendisini Rabbinden bir şahidin izlediği, ayrıca kendisinden önce, bir önder ve bir rahmet olarak Musa'nın Kitab'ı (elinde) bulunan kimse (inkarcılar gibi) midir? Çünkü bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Zümrelerden hangisi onu inkar ederse işte cehennem ateşi onun varacağı yerdir, bundan şüphen olmasın; zira bu, senin Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir; fakat insanların çoğu inanmazlar.

vemen ażlemü mimmeni-fterâ `ale-llâhi keẕibâ. ülâike yü`raḍûne `alâ rabbihim veyeḳûlü-l'eşhâdü hâülâi-lleẕîne keẕebû `alâ rabbihim. elâ la`netü-llâhi `ale-żżâlimîn.

Türkçe:
Yalan düzerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim var? Onlar Rablerine arz edilecekler. Tanıklar diyecekler ki: "İşte bunlardır Rableri hakkında yalan uyduranlar." Herkes duysun ki, Allah'ın laneti zalimler üstünedir.
İngilizce:
Who doth more wrong than those who invent a life against Allah? They will be turned back to the presence of their Lord, and the witnesses will say, "These are the ones who lied against their Lord! Behold! the Curse of Allah is on those who do wrong!-
Fransızca:
Et quel pire injuste que celui qui forge un mensonge contre Allah ? Ceux-là seront présentés à leur Seigneur, et les témoins (les anges) diront : "Voilà ceux qui ont menti contre leur Seigneur". Que la malédiction d'Allah (frappe) les injustes.
Almanca:
Und keiner begeht mehr Unrecht als derjenige, der Lügen im Namen ALLAHs erdichtet. Diese werden ihrem HERRN vorgestellt werden, dann sagen die Zeugen: "Diese sind diejenigen, die Lügen im Namen ihres HERRN erdichtet haben." Ja! ALLAHs Fluch möge auf den Unrecht-Begehenden lasten.
Rusça:
Кто может быть несправедливее того, кто возвел навет на Аллаха? Когда они предстанут перед Господом, свидетели скажут: "Это они оболгали своего Господа". Да будет проклятие Аллаха над беззаконниками,
Arapça:
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا ۚ أُولَٰئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْأَشْهَادُ هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ ۚ أَلَا لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Üstelik bir yalanı Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Bunlar Rablerinin huzuruna arzolunacaklar, şahitler de şöyle diyecekler: "İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir". İyi bilin ki: Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir.
Diyanet Vakfı:
Kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? Onlar (kıyamet gününde) Rablerine arz edilecekler, şahitler de: İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir, diyecekler. Bilin ki, Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir!

elleẕîne yeṣuddûne `an sebîli-llâhi veyebgûnehâ `ivecâ. vehüm bil'âḫirati hüm kâfirûn.

Türkçe:
O zalimler ki, Allah'ın yolundan alıkoyar, o yolu yamultmak isterler. Onlar, âhireti de inkâr ederler.
İngilizce:
Those who would hinder (men) from the path of Allah and would seek in it something crooked: these were they who denied the Hereafter!
Fransızca:
qui obstruent le sentier d'Allah (aux gens), cherchent à rendre tortueux et ne croient pas en l'au-delà.
Almanca:
Es sind diejenigen, die von ALLAHs Weg abhalten und diesen verunstalten wollen, und die dem Jenseits gegenüber Kufr betreiben,
Rusça:
которые сбивают других с пути Аллаха, стремясь исказить его, и не веруют в Последнюю жизнь.
Arapça:
الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar ki, Allah yolundan döndürmeye çalışırlar ve o yolu eğri büğrü yapmak isterler. Üstelik onlar, evet onlar ahirete de inanmazlar.
Diyanet Vakfı:
Onlar, (insanları) Allah'ın yolundan alıkoyan ve onu eğri göstermek isteyenlerdir. Ahireti inkar edenler de onlardır.

ülâike lem yekûnû mü`cizîne fi-l'arḍi vemâ kâne lehüm min dûni-llâhi min evliyâ'. yüḍâ`afü lehümü-l`aẕâb. mâ kânû yesteṭî`ûne-ssem`a vemâ kânû yübṣirûn.

Türkçe:
Bunlar yeryüzünde kimseyi âciz bırakamazlar. Allah'tan başka hiçbir dostları da yoktur. Onlara azap kat kat verilecektir. Hem işitmeye güçleri yetmiyordu hem de göremiyorlardı.
İngilizce:
They will in no wise frustrate (His design) on earth, nor have they protectors besides Allah! Their penalty will be doubled! They lost the power to hear, and they did not see!
Fransızca:
Ceux-là ne peuvent réduire (Allah) à l'impuissance sur terre ! Pas d'alliés pour eux en dehors d'Allah et leur châtiment sera doublé. Ils étaient incapables d'entendre; ils ne voyaient pas non plus.
Almanca:
diese machten ALLAH auf Erden nicht zu schaffen und hatten anstelle von ALLAH keine Wali. Ihnen wird die Peinigung verzweifacht. Sie pflegten nicht zuzuhören und sie pflegten nicht einzublicken.
Rusça:
Они не смогут спастись на земле, и не будет у них покровителей и помощников вместо Аллаха. Их мучения будут приумножены, ведь они не могли слышать и не видели.
Arapça:
أُولَٰئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ۘ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ ۚ مَا كَانُوا يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar yeryüzünde (herkesi) yıldıracak değillerdir. Kendilerini koruyacak Allah'dan başka kimseleri de yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Üstelik onlar hakkı işitmeye tahammül edemiyorlardı ve de görmüyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Onlar yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değillerdir; onların Allah'tan başka (yardım isteyecekleri) dostları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) ne görebiliyorlar ne de kulak veriyorlardı.

Pages

011. Hûd - (Hud) Hud – هود beslemesine abone olun.