
ḳul in küntüm tüḥibbûne-llâhe fettebi`ûnî yuḥbibkümü-llâhü veyagfir leküm ẕünûbeküm. vellâhü gafûrur raḥîm.
Türkçe:
De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici, çok merhametlidir."
İngilizce:
Say: "If ye do love Allah, Follow me: Allah will love you and forgive you your sins: For Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful."
Fransızca:
Dis : "Si vous aimez vraiment Allah, suivez-moi, Allah vous aimera alors et vous pardonnera vos péchés. Allah est Pardonneur et Miséricordieux.
Almanca:
Sag: "Wenn ihr (wirklich) ALLAH liebt, dann folgt mir, damit ALLAH euch liebt und euch eure Verfehlungen vergibt." Und ALLAH ist allvergebend, allgnädig.
Rusça:
Скажи: "Если вы любите Аллаха, то следуйте за мной, и тогда Аллах возлюбит вас и простит вам ваши грехи, ведь Аллах - Прощающий, Милосердный".
Arapça:
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

ḳul eṭî`ü-llâhe verrasûl. fein tevellev feinne-llâhe lâ yüḥibbü-lkâfirîn.
Türkçe:
Şunu da söyle: "Allah'a ve resule itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanları sevmez.
İngilizce:
Say: "Obey Allah and His Messenger": But if they turn back, Allah loveth not those who reject Faith.
Fransızca:
Dis : "Obéissez à Allah et au Messager. Et si vous tournez le dos... alors Allah n'aime pas les infidèles !
Almanca:
Sag: "Gehorcht ALLAH und dem Gesandten!" Und sollten sie sich abwenden, so liebt ALLAH doch nicht die Kafir.
Rusça:
Скажи: "Повинуйтесь Аллаху и Посланнику". Если же они отвратятся, то ведь Аллах не любит неверующих.
Arapça:
قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ ۖ فَإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.
Diyanet Vakfı:
De ki: Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kafirleri sevmez.

inne-llâhe-ṣṭafâ âdeme venûḥav veâle ibrâhîme veâle `imrâne `ale-l`âlemîn.
Türkçe:
Allah; Âdem'i, Nûh'u, İbrahim Ailesi'ni, İmran Ailesi'ni seçerek âlemlere üstün kılmıştır;
İngilizce:
Allah did choose Adam and Noah, the family of Abraham, and the family of 'Imran above all people,-
Fransızca:
Certes, Allah a élu Adam, Noé, la famille d'Abraham et la famille d'Imran au-dessus de tout le monde.
Almanca:
Gewiß, ALLAH erwählte Adam, Nuh, die Familie Ibrahims und die Familie Imrans vor allen Menschen aus.
Rusça:
Воистину, Аллах избрал над мирами Адама, Нуха (Ноя), род Ибрахима (Авраама) и род Имрана.
Arapça:
۞ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَىٰ آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu âlemler üzerine seçkin kıldı.
Diyanet Vakfı:
Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmran ailesini seçip alemlere üstün kıldı.

ẕürriyyetem ba`ḍuhâ mim ba`ḍ. vellâhü semî`un `alîm.
Türkçe:
Birbirinden gelen soylar halinde. Allah, hakkıyla işiten, gereğince bilendir.
İngilizce:
Offspring, one of the other: And Allah heareth and knoweth all things.
Fransızca:
En tant que descendants les uns des autres, et Allah est Audient et Omniscient.
Almanca:
Sie waren eine Nachkommenschaft, die einen von ihnen sind von den anderen. Und ALLAH ist allhörend, allwissend.
Rusça:
Одни из них были потомками других. Аллах - Слышащий, Знающий.
Arapça:
ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِن بَعْضٍ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her şeyi işitendir, bilendir.
Diyanet Vakfı:
Bunlar birbirinden gelme bir nesillerdir. Allah işiten ve bilendir.

iẕ ḳâleti-mraetü `imrâne rabbi innî neẕertü leke mâ fî baṭnî müḥarraran feteḳabbel minnî. inneke ente-ssemî`u-l`alîm.
Türkçe:
Hani, İmran'ın karısı şöyle demişti: "Rabbim, karnımdakini özgür bir biçimde sana adadım; onu benden kabul et! Kuşkusuz,sen, evet sen, her şeyi duyan, her şeyi bilensin!"
İngilizce:
Behold! a woman of 'Imran said: "O my Lord! I do dedicate unto Thee what is in my womb for Thy special service: So accept this of me: For Thou hearest and knowest all things."
Fransızca:
(Rappelle-toi) quand la femme d'Imran dit : "Seigneur, je T'ai voué en toute exclusivité ce qui est dans mon ventre. Accepte-le donc, de moi. C'est Toi certes l'Audient et l'Omniscient".
Almanca:
(Erinnere daran), als die Frau von Imran sagte: "HERR! Ich habe Dir das gelobt, was ich in meinem Bauch trage - nur für den Gottesdienst (zu weihen), so nimm es von mir an! Gewiß, DU bist Der Allhörende, Der Allwissende.
Rusça:
Вот сказала жена Имрана: "Господи! Я дала обет посвятить Тебе одному того, кто находится в моей утробе. Прими же от меня, ведь Ты - Слышащий, Знающий".
Arapça:
إِذْ قَالَتِ امْرَأَتُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي ۖ إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımdakini tam hür olarak sana adadım, benden kabul buyur, şüphesiz sen işitensin, bilensin." demişti.
Diyanet Vakfı:
İmran'ın karısı şöyle demişti: "Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin."

felemmâ veḍa`athâ ḳâlet rabbi innî veḍa`tühâ ünŝâ. vellâhü a`lemü bimâ veḍa`at. veleyse-ẕẕekeru kel'ünŝâ. veinnî semmeytühâ meryeme veinnî ü`îẕühâ bike veẕürriyyetehâ mine-şşeyṭâni-rracîm.
Türkçe:
Onu doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bildiği halde- şöyle dedi: "Rabbim, onu kız olarak doğurdum ve erkek, kız gibi değildir. Adını Meryem koydum onun. Onu ve soyunu, kovulmuş şeytandan sana sığındırıyorum!"
İngilizce:
When she was delivered, she said: "O my Lord! Behold! I am delivered of a female child!"- and Allah knew best what she brought forth- "And no wise is the male Like the female. I have named her Mary, and I commend her and her offspring to Thy protection from the Evil One, the Rejected."
Fransızca:
Puis, lorsqu'elle en eut accouché, elle dit : "Seigneur, voilà que j'ai accouché d'une fille"; or Allah savait mieux ce dont elle avait accouché ! Le garçon n'est pas comme la fille. "Je l'ai nommée Marie, et je la place, ainsi que sa descendance, sous Ta protection contre le Diable, le banni"
Almanca:
Und als sie es (zur Welt) gebracht hatte, sagte sie: "HERR! Ich habe es als Mädchen (zur Welt) gebracht - und ALLAH weiß besser, was (sie zur Welt) brachte - und der Junge ist nicht gleich dem Mädchen, ich habe es Maryam genannt und ich suche ja für sie und ihre Nachkommenschaft bei Dir Schutz vor dem verfluchten Satan!"
Rusça:
Когда она родила ее, то сказала: "Господи! Я родила девочку, - но Аллаху было лучше знать, кого она родила. - А ведь мальчик не подобен девочке. Я назвала ее Марьям (Марией) и прошу Тебя защитить ее и ее потомство от сатаны изгнанного и побиваемого".
Arapça:
فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنثَىٰ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْأُنثَىٰ ۖ وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu doğuruncaAllah onun ne doğurduğunu bilip dururkenşöyle dedi: "Rabbim, onu kız doğurdum; erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu koğulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum".
Diyanet Vakfı:
Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.

feteḳabbelehâ rabbühâ biḳabûlin ḥaseniv veembetehâ nebâten ḥasenev vekeffelehâ zekeriyyâ. küllemâ deḫale `aleyhâ zekeriyye-lmiḥrâbe vecede `indehâ rizḳan. ḳâle yâ meryemü ennâ leki hâẕâ. ḳâlet hüve min `indi-llâh. inne-llâhe yerzüḳu mey yeşâü bigayri ḥisâb.
Türkçe:
Allah, onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi besleyip büyüttü. Onu, Zekeriyya'nın korumasına verdi. Zekeriyya, mihrapta onun yanına her girdiğinde, orada bir rızık bulur ve sorardı: "Meryem, bu sana nereden?" Meryem de "Bu, Allah katındandır; çünkü Allah dilediğini hesapsızca rızıklandırır." derdi.
İngilizce:
Right graciously did her Lord accept her: He made her grow in purity and beauty: To the care of Zakariya was she assigned. Every time that he entered (Her) chamber to see her, He found her supplied with sustenance. He said: "O Mary! Whence (comes) this to you?" She said: "From Allah: for Allah Provides sustenance to whom He pleases without measure."
Fransızca:
Son Seigneur l'agréa alors du bon agrément, la fit croître en belle croissance. Et Il en confia la garde à Zacharie . Chaque fois que celui-ci entrait auprès d'elle dans le Sanctuaire, il trouvait près d'elle de la nourriture. Il dit : "ô Marie, d'où te vient cette nourriture ? " - Elle dit : "Cela me vient d'Allah". Il donne certes la nourriture à qui Il veut sans compter.
Almanca:
So nahm sie ihr HERR in angenehmer Weise an, ließ sie in angenehmer Weise heranwachsen und ließ Zakaria sie in Obhut nehmen. Jedesmal wenn Zakaria zu ihr ins Mihrab eintrat, fand er bei ihr Rizq. Er sagte: "Maryam! Woher hast du dies?" Sie sagte: "Es ist von ALLAH. Gewiß, ALLAH gewährt Rizq, wem ER will, ohne Berechnung."
Rusça:
Господь принял ее прекрасным образом, вырастил ее достойным образом и поручил ее Закарийи (Захарие). Каждый раз, когда Закарийа (Захария) входил к ней в молельню, он находил возле нее пропитание. Он сказал: "О Марьям (Мария)! Откуда у тебя это?" Она ответила: "Это - от Аллаха, ведь Аллах дарует пропитание безо всякого счета, кому пожелает".
Arapça:
فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا ۖ كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقًا ۖ قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّىٰ لَكِ هَٰذَا ۖ قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللَّهِ ۖ إِنَّ اللَّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyya'nın himayesine verdi. Zekeriyya ne zaman kızın bulunduğu mihraba girse, onun yanında yeni bir yiyecek bulurdu. "Meryem! Bu sana nereden geldi?" deyince, o da: "Bu, Allah katındandır." derdi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
Diyanet Vakfı:
Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mabede her girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi.

hünâlike de`â zekeriyyâ rabbeh. ḳâle rabbi heb lî mil ledünke ẕürriyyeten ṭayyibeh. inneke semî`u-ddü`â'.
Türkçe:
Zekeriyya orada Rabbine yakarmıştı: "Rabbim, demişti, katından bana tertemiz bir soy bağışla!Sen yakarışı en iyi duyansın!"
İngilizce:
There did Zakariya pray to his Lord, saying: "O my Lord! Grant unto me from Thee a progeny that is pure: for Thou art He that heareth prayer!
Fransızca:
Alors, Zacharie pria son Seigneur, et dit : "ô mon Seigneur, donne-moi, venant de Toi, une excellente descendance. Car Tu es Celui qui entend bien la prière".
Almanca:
Da richtete Zakaria an seinen HERRN Bittgebete, er sagte: "HERR! Schenke mir von Dir aus eine (gottgefällig) gute Nachkommenschaft. Gewiß, DU bist Der Erhörer des Bittgebets."
Rusça:
Тогда Закарийа (Захария) воззвал к своему Господу, сказав: "Господи! Одари меня прекрасным потомством от Себя, ведь Ты внимаешь мольбе".
Arapça:
هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ ۖ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً ۖ إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاءِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil ver. Şüphesiz sen, duayı hakkıyle işitensin" dedi.
Diyanet Vakfı:
Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi.

fenâdethü-lmelâiketü vehüve ḳâimüy yüṣallî fi-lmiḥrâbi enne-llâhe yübeşşiruke biyaḥyâ müṣaddiḳam bikelimetim mine-llâhi veseyyidev veḥaṣûrav venebiyyem mine-ṣṣâliḥîn.
Türkçe:
Zekeriyya mihrapta durmuş dua ederken/namaz kılarken, melekler ona şöyle çağırmıştı: "Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik, hayır ve barışı sevenlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor."
İngilizce:
While he was standing in prayer in the chamber, the angels called unto him: "Allah doth give thee glad tidings of Yahya, witnessing the truth of a Word from Allah, and (be besides) noble, chaste, and a prophet,- of the (goodly) company of the righteous."
Fransızca:
Alors, les Anges l'appelèrent pendant que, debout, il priait dans le Sanctuaire : "Voilà qu'Allah t'annonce la naissance de Yahya, confirmateur d'une parole d'Allah . Il sera un chef, un chaste, un prophète et du nombre des gens de bien".
Almanca:
Dann haben ihn die Engel - während er im Mihrab stand und betete, gerufen: "Ja! ALLAH schickt dir die frohe Botschaft von Yahya, er wird sein ein Bestätiger eines Wortes von ALLAH, ein Gebieter, ein Asket und ein Prophet von den gottgefällig Guttuenden."
Rusça:
Когда он стоял на молитве в молельне, ангелы воззвали к нему: "Аллах радует тебя вестью о Йахйе (Иоанне), который подтвердит Слово от Аллаха и будет господином, воздержанным мужем и пророком из числа праведников".
Arapça:
فَنَادَتْهُ الْمَلَائِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ أَنَّ اللَّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَىٰ مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِّنَ اللَّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona: "Allah sana, Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler." diye ünlediler.
Diyanet Vakfı:
Zekeriyya mabedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler.

ḳâle rabbi ennâ yekûnü lî gulâmüv veḳad beleganiye-lkiberu vemraetî `âḳir. ḳâle keẕâlike-llâhü yef`alü mâ yeşâ'.
Türkçe:
Dedi ki: "Rabbim, benim nasıl çocuğum olur? İhtiyarlık tam bir biçimde üstüme binmiş, karım ise kısır!" Allah cevap verdi: "Allah, dilediği şeyi işte böyle yapar!"
İngilizce:
He said: "O my Lord! How shall I have son, seeing I am very old, and my wife is barren?" "Thus," was the answer, "Doth Allah accomplish what He willeth."
Fransızca:
Il dit : "ô mon Seigneur, comment aurais-je un garçon maintenant que la vieillesse m'a atteint et que ma femme est stérile" ? . Allah dit : "Comme cela ! ", Allah fait ce qu'Il veut.
Almanca:
Er sagte: "HERR! Wie kann ich einen Sohn haben, während das Alter mich bereits ereilte und meine Frau unfruchtbar ist?!" ER sagte: "Solcherart tut ALLAH, was ER will."
Rusça:
Он сказал: "Господи! Как может у меня родиться сын, если старость уже настигла меня и жена моя бесплодна?" Он (Аллах) сказал: "Так Аллах вершит, что пожелает!"
Arapça:
قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ ۖ قَالَ كَذَٰلِكَ اللَّهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zekeriyya: "Ey Rabbim, benim nasıl oğlum olabilir? Bana ihtiyarlık gelip çattı, karım ise kısırdır." dedi. Allah: "Öyledir, fakat Allah dilediğini yapar." buyurdu.
Diyanet Vakfı:
Zekeriyya: Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir; Allah dilediğini yapar.
Pages
