Al-Maarij—المعارج

illâ `alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânühüm feinnehüm gayru melûmîn.

Türkçe:
Ancak onlar, eşleriyle, akitlerinin sahip olduğu şeyler konusunda kınanamazlar.
İngilizce:
Except with their wives and the (captives) whom their right hands possess,- for (then) they are not to be blamed,
Fransızca:
et n'ont pas de rapports qu'avec leurs épouses ou les esclaves qu'ils possèdent car dans ce cas, ils ne sont pas blâmables,
Almanca:
außer vor ihren Ehepartnern oder vor denen, die ihnen gehören, denn dann gewiß sind sie nicht zu tadeln,
Rusça:
кроме своих жен и невольниц, которыми овладели их десницы, за что они не заслуживают порицания,
Arapça:
إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar.
Diyanet Vakfı:
Ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz;

femeni-btegâ verâe ẕâlike feülâike hümü-l`âdûn.

Türkçe:
Kim bunun ötesini isterse, işte böyleleri sınırı aşanların ta kendileridir.
İngilizce:
But those who trespass beyond this are transgressors;-
Fransızca:
mais ceux qui cherchent [leur plaisir] en dehors de cela, sont des transgresseurs;
Almanca:
und wer darüber hinaus etwas anstrebt, so sind diese die wirklichen Übertretenden,
Rusça:
тогда как желающие сверх этого являются преступниками;
Arapça:
فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bundan ötesini isteyenler, var ya işte onlar haddi aşanlardır.
Diyanet Vakfı:
Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir,

velleẕîne hüm liemânâtihim ve`ahdihim râ`ûn.

Türkçe:
Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar.
İngilizce:
And those who respect their trusts and covenants;
Fransızca:
et qui gardent les dépôts confiés à eux, et respectent leurs engagements scrupuleusement.
Almanca:
sowie denjenigen, die sich um das ihnen Anvertraute und ihre Verträge kümmern,
Rusça:
которые сохраняют доверенное им и соблюдают договоры,
Arapça:
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar emanetlerini ve ahitlerini gözetirler.
Diyanet Vakfı:
Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;

velleẕîne hüm bişehâdetihim ḳâimûn.

Türkçe:
Bunlar, tanıklıklarını tam yaparlar.
İngilizce:
And those who stand firm in their testimonies;
Fransızca:
et qui témoignent de la stricte vérité,
Almanca:
sowie denjenigen, die ihre Zeugnisse standesgemäß ablegen,
Rusça:
которые стойки в своих свидетельствах
Arapça:
وَالَّذِينَ هُم بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şahitliklerinde dürüsttürler.
Diyanet Vakfı:
Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;

velleẕîne hüm `alâ ṣalâtihim yüḥâfiżûn.

Türkçe:
Ve bunlar, namazlarını/dualarını korurlar.
İngilizce:
And those who guard (the sacredness) of their worship;-
Fransızca:
et qui sont régulier dans leur Salat.
Almanca:
sowie denjenigen, die ihre rituellen Gebete zu ihrer Zeit verrichten,
Rusça:
и которые оберегают свой намаз.
Arapça:
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Namazlarına devam ederler.
Diyanet Vakfı:
Namazlarını koruyanlar;

ülâike fî cennâtim mükramûn.

Türkçe:
İşte bunlar cennetlerde ikram göreceklerdir.
İngilizce:
Such will be the honoured ones in the Gardens (of Bliss).
Fransızca:
Ceux-là seront honorés dans des Jardins.
Almanca:
diese sind in Dschannat gewürdigt.
Rusça:
Им будет оказано почтение в Райских садах.
Arapça:
أُولَٰئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُّكْرَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar.
Diyanet Vakfı:
İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.

femâ lilleẕîne keferû ḳibeleke mühti`în.

Türkçe:
O nankörlere ne oluyor ki, sana doğru, o yandan, bu yandan boyunlarını uzatarak geliyorlar;
İngilizce:
Now what is the matter with the Unbelievers that they rush madly before thee-
Fransızca:
Qu'ont donc, ceux qui ont mécru, à courir vers toi, le cou tendu,
Almanca:
Also was ist mit denjenigen, die Kufr betrieben haben, sie kommen zu dir eilend
Rusça:
Что же с теми, которые не уверовали и бегут перед тобой
Arapça:
فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şimdi ne oluyor o inkâr edenlere ki, sana doğru boyunlarını uzatarak koşuyorlar:
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) O kafirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar?

`ani-lyemîni ve`ani-şşimâli `izîn.

Türkçe:
Sağdan ve soldan parçalar halinde.
İngilizce:
From the right and from the left, in crowds?
Fransızca:
de droite et de gauche, [venant] par bandes ?
Almanca:
von der Rechten und von der Linken in Gruppen?!
Rusça:
толпами справа и слева?
Arapça:
عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sağdan ve soldan bölük bölük.
Diyanet Vakfı:
Bölük bölük sağından ve solundan(gelip etrafını sarıyorlar)

eyaṭme`u küllü-mriim minhüm ey yüdḫale cennete ne`îm.

Türkçe:
Onlardan herbiri nimet bahçesine konulacağını mı umuyor?
İngilizce:
Does every man of them long to enter the Garden of Bliss?
Fransızca:
Chacun d'eux convoite-t-il qu'on le laisse entrer au Jardin des délices ?
Almanca:
Hofft etwa jeder Mann von ihnen, daß er in eine Dschanna des Wohlergehens hineingelassen wird?!
Rusça:
Неужели каждый из них надеется, что его введут в Сад блаженства?
Arapça:
أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ أَن يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlardan herbiri, bir nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?
Diyanet Vakfı:
Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?

kellâ. innâ ḫalaḳnâhüm mimmâ ya`lemûn.

Türkçe:
Hayır, ummasınlar! Gerçek şu ki biz onları, bildikleri şeyden yarattık.
İngilizce:
By no means! For We have created them out of the (base matter) they know!
Fransızca:
Mais non ! Nous les avons créés de ce qu'ils savent .
Almanca:
Nein! Gewiß, WIR erschufen sie doch von dem, was sie wissen.
Rusça:
Но нет! Мы сотворили их из того, что им известно.
Arapça:
كَلَّا ۖ إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّمَّا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, biz onları bildikleri şeyden yarattık.
Diyanet Vakfı:
Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler).

Pages

Al-Maarij—المعارج beslemesine abone olun.