
ḫuẕûhü fegullûh.
Türkçe:
"Tutun onu, derhal bağlayın onu!"
İngilizce:
(The stern command will say): "Seize ye him, and bind ye him,
Fransızca:
"Saisissez-le ! Puis, mettez-lui un carcan;
Almanca:
"Nehmen sollt ihr ihn, sogleich fesseln,
Rusça:
Схватите его и закуйте,
Arapça:
خُذُوهُ فَغُلُّوهُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Zebanilere şöyle denir): "Onu yakalayın da bağlayın."
Diyanet Vakfı:
Onu yakalayın da, (ellerini boynuna) bağlayın;

ŝümme-lceḥîme ṣallûh.
Türkçe:
"Sonra cehenneme sallayın onu!"
İngilizce:
And burn ye him in the Blazing Fire.
Fransızca:
ensuite, brûlez-le dans la Fournaise;
Almanca:
dann in die Hölle hineinwerfen,
Rusça:
потом бросьте его в Ад
Arapça:
ثُمَّ الْجَحِيمَ صَلُّوهُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra cehenneme atın onu.
Diyanet Vakfı:
Sonra alevli ateşe atın onu!

ŝümme fî silsiletin ẕer`uhâ seb`ûne ẕirâ`an feslükûh.
Türkçe:
"Sonra, boyu yetmiş arşın olan bir zincirde yollayın onu!"
İngilizce:
Further, make him march in a chain, whereof the length is seventy cubits!
Fransızca:
puis, liez-le avec une chaîne de soixante-dix coudées,
Almanca:
dann in eine Kette, deren Länge siebzig Ellen ist, hineinschlüpfen lassen!
Rusça:
и нанизьте его на цепь длиной в семьдесят локтей!
Arapça:
ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra da boyu yetmiş arşın zincir içerisinde onu oraya sokun.
Diyanet Vakfı:
Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!

innehû kâne lâ yü'minü billâhi-l`ażîm.
Türkçe:
"Çünkü o, yüce Allah'a inanmıyordu."
İngilizce:
This was he that would not believe in Allah Most High.
Fransızca:
car il ne croyait pas en Allah, le Très Grand.
Almanca:
Gewiß, er pflegte den Iman an ALLAH, Den Allerhabenen nicht zu verinnerlichen
Rusça:
Он не веровал в Великого Аллаха
Arapça:
إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü o, büyük Allah'a inanmıyordu.
Diyanet Vakfı:
Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi,

velâ yeḥuḍḍu `alâ ṭa`âmi-lmiskîn.
Türkçe:
"Yoksulu doyurmaya özendirmiyordu."
İngilizce:
And would not encourage the feeding of the indigent!
Fransızca:
et n'incitait pas à nourrir le pauvre.
Almanca:
und zur Speisung des Bedürftigen nicht anzuspornen.
Rusça:
и не призывал кормить бедняка.
Arapça:
وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ الْمِسْكِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksula yedirmeye teşvik etmiyordu.
Diyanet Vakfı:
Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.

feleyse lehü-lyevme hâhünâ ḥamîm.
Türkçe:
"Bugün onun için burada bir sıcak dost yoktur."
İngilizce:
So no friend hath he here this Day.
Fransızca:
Il n'a pour lui ici, aujourd'hui, point d'ami chaleureux [pour le protéger],
Almanca:
So gibt es für ihn hier weder einen engen Freund
Rusça:
Сегодня здесь у него нет любящего родственника,
Arapça:
فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هَاهُنَا حَمِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
Diyanet Vakfı:
Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur.

velâ ṭa`âmün illâ min gislîn.
Türkçe:
"Yıkananların atık sularından başka yemek de yoktur."
İngilizce:
Nor hath he any food except the corruption from the washing of wounds,
Fransızca:
ni d'autre nourriture que du pus,
Almanca:
noch Speise außer von Wasser voller Eiter,
Rusça:
и нет пищи, кроме кровавого гноя.
Arapça:
وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir irinden başka yiyecek de yok.
Diyanet Vakfı:
İrinden başka yiyecek de yoktur.

lâ ye'külühû ille-lḫâṭiûn.
Türkçe:
"Ki o atık suyu sadece günahkârlar yer."
İngilizce:
Which none do eat but those in sin.
Fransızca:
que seuls les fautifs mangeront".
Almanca:
die niemand ißt 3 außer den Verfehlenden."
Rusça:
Едят его только грешники.
Arapça:
لَّا يَأْكُلُهُ إِلَّا الْخَاطِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu günahkârlardan başkası yemez.
Diyanet Vakfı:
Onu (bile bile )hata işleyenlerden başkası yemez.

felâ uḳsimü bimâ tübṣirûn.
Türkçe:
Hayır, sandıkları gibi değil! Yemin ederim gördüklerinize,
İngilizce:
So I do call to witness what ye see,
Fransızca:
Mais non... Je jure par ce que vous voyez,
Almanca:
Also schwöre ICH bei dem, worin ihr Einblick habt,
Rusça:
О да! Клянусь тем, что вы видите,
Arapça:
فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun gördüklerinize,
Diyanet Vakfı:
Görebildikleriniz üzerine yemin ederim,

vemâ lâ tübṣirûn.
Türkçe:
Ve görmediklerinize!
İngilizce:
And what ye see not,
Fransızca:
ainsi que par ce que vous ne voyez pas,
Almanca:
und bei dem, worin ihr keinen Einblick habt,
Rusça:
и тем, чего вы не видите!
Arapça:
وَمَا لَا تُبْصِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve görmediklerinize..
Diyanet Vakfı:
Ve göremediklerinize ki,
Pages
