Kur'an Ayetleri

chapter_number: 

11

Ayah_chapter_number: 

28

Ayahid: 

1501

Sayfa No: 

224

Nüzûl Yeri: 

content_ar: 

قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَآتَانِي رَحْمَةً مِّنْ عِندِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنتُمْ لَهَا كَارِهُونَ

Çeviriyazı: 

ḳâle yâ ḳavmi era'eytüm in küntü `alâ beyyinetim mir rabbî veâtânî raḥmetem min `indihî fe`ummiyet `aleyküm. enülzimükümûhâ veentüm lehâ kârihûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Nuh dedi ki; "Ey kavmim! Peki şu söyleyeceğime ne diyeceksiniz? Ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana kendi tarafından bir rahmet bahşetmişse, size de onu görecek göz verilmemişse biz, istemediğiniz halde onu size zorla mı kabul ettireceğiz?"

Diyanet İşleri: 

Nuh: "Ey milletim! Rabbimin katından bir delilim bulunsa ve bana yine katından bir rahmet vermiş de bunlar sizden gizlenmiş olsa, söyleyin bana, hoşlanmadığınız halde zorla sizi bunlara mecbur mu ederiz?" dedi.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Nuh, ey kavmim dedi, ya ben Rabbimden apaçık bir delille gelmişsem ve katından bana bir rahmet vermişse, fakat bunu, siz görmüyorsanız. İstemediğiniz halde kabul etmeniz için de sizi zorlayacak mıyım ki?

Şaban Piriş: 

"Ey Halkım! Söyleyin bakalım?" dedi. "Eğer ben, Rabbim tarafından açık bir delil ile gelmişsem ve katından bana, bir rahmet vermiş ise siz de ona karşı kör kalmışsanız, (o rahmeti) istemediğiniz halde sizi ona zorlayacak mıyız?"

Edip Yüksel: 

Dedi ki: "Ey halkım, ya ben Rabbimden gelen kesin bir kanıta sahip isem ve bana bir rahmet vermiş de bunlar gözünüze görünmüyorsa? Siz onu istemezken sizi ona biz mi zorlayacağız?"

Ali Bulaç: 

Dedi ki: "Ey kavmim, görüşünüz nedir söyleyin? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve Rabbim bana Kendi Katından bir rahmet vermiş de (bu,) sizin gözlerinizden saklı tutulmuşsa? Siz bunu istemiyorken biz sizi buna zorlayacak mıyız?"

Suat Yıldırım: 

Nuh şöyle cevap verdi: “Ey benim halkım! Düşünün bir kere: Ya ben Rabbimden gelen çok âşikâr bir belgeye, kesin delile dayanıyorsam, ya O, bana tarafından bir nübüvvet vermiş, bunlar size gizli kalmış da siz görememişseniz?Ne yapalım, istemediğiniz o rahmete girmeye sizi zorlayabilir miyiz?”

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Dedi ki: «Ey kavmim! Bana haber veriniz, eğer ben Rabbimden bir açık bürhan üzere oldum ise ve kendi cânibinden bana bir rahmet vermiş ise, sizin üzerinize ise gizli kalmış ise artık siz onu kerih gördüğünüz halde onu size ilzam mı edeceğiz?»

Yaşar Nuri Öztürk: 

Nûh dedi ki: "Ey toplumum! Bir düşünün! Ya ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeysem; katından bana bir rahmet vermiş de o rahmet sizin gözlerinizden saklanmışsa! Siz ona tiksintiyle bakarken, biz sizi ona zorla mı ulaştıracağız?"

Bekir Sadak: 

(33-34) «ncak Allah dilerse onu basiniza getirir, siz O´nu aciz birakamazsiniz. Allah sizi azdirmak isterse, ben size ogut vermek istesem de faydasi olmaz. O, sizin Rabbinizdir, O´na donduruleceksiniz» dedi.

İbni Kesir: 

Nuh dedi ki: Ey kavmim

Adem Ugur: 

(Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbim tarafından (bildirilen) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?

İskender Ali Mihr: 

Dedi ki: “Ey kavmim! Sizin reyiniz (görüşünüz) bu mu? Eğer ben, Rabbimden bir beyyine üzerinde isem ve bana Kendi katından bir rahmet verdi ise ve artık o, size gizli tutulduysa ve siz onu kerih görüyorken, sizi ona mecbur mu edelim (zorlayalım mı)?”

Celal Yıldırım: 

Nûh : «Ey kavmim !» dedi, «ne dersiniz, eğer ben Rabbimden gelen açık bir kanıt üzere isem ve O kendi katından bana bir rahmet vermiş de o size kapalı kalmışsa, ondan tiksinip hoşlanmadığınız halde sizi ona zorlayabilir miyim ?»

Tefhim ul Kuran: 

Dedi ki: «Ey Kavmim, görüşünüz nedir söyleyin? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve Rabbim bana kendi katından bir rahmet vermiş de (bu), sizin gözlerinizden saklı tutulmuşsa? Siz bunu istemiyorken biz sizi buna zorlayacak mıyız?

Fransızca: 

Il dit : "ô mon peuple ! Que vous en semble ? Si je me conforme à une preuve de mon Seigneur, si une Miséricorde, (prophétie) échappant à vos yeux, est venue à moi de Sa part, devrons-nous vous l'imposer alors que vous la répugnez ?

İspanyolca: 

Dijo: «¡Pueblo! ¿Qué os parece? Si yo me baso en una prueba clara venida de mi Señor -que me ha hecho objeto de una misericordia venida de Él-, y que vosotros, en vuestra ceguera, no percibís, ¿deberemos imponérosla a despecho vuestro?

İtalyanca: 

Disse: «Cosa direste, gente mia, se mi appoggiassi su una prova proveniente dal mio Signore e se mi fosse giunta da parte Sua una miseri cordia che è a voi preclusa a causa della vostra cecità? Dovremmo imporvela nonostante la rifiutiate?

Almanca: 

Er sagte: "Meine Leute! Wie seht ihr es? Wenn ich über ein eindeutiges Zeichen von meinem HERRN verfüge und ER mir Gnade von Ihm erwies, die euch verborgen blieb, sollen wir diese euch etwa zur Pflicht machen, wenn ihr demgegenüber abgeneigt seid?

Çince: 

他说:我的宗族啊!你们告诉我吧,如果我是依据从我的主降示的明证的,并且曾受过从他那里发出的慈恩,但那个明证对于你们是模糊的,难道你们憎恶它,而我们强迫你们接受它吗?

Hollandaca: 

Noach zeide: O mijn volk: zeg mij: Indien ik eene duidelijke verklaring van mijnen Heer heb ontvangen en hij mij zijne genade heeft geschonken, en deze voor u verborgen is, willen wij u die dan opdringen, terwijl gij er afkeerig van zijt?

Rusça: 

Он сказал: "О мой народ! А что, если я опираюсь на доказательство от моего Господа, и Он даровал мне милость от Себя, которая недоступна вашим взорам? Неужели вы полагаете, что мы стали бы принуждать вас к этому при том, что вам это ненавистно?

Somalice: 

wuxuuna yidhi Qoomkayow ka warrama haddaan Xujo (cad) oo Eebahay ku sugnahay uu ina siiyey naxariis Xaggiisa oo Laydinka indho tiray miyaao idinkii laasimin karraa idinkoo nici.

Swahilice: 

Akasema: Enyi watu wangu! Hebu fikirini! Ikiwa mimi ninayo hoja wazi iliyo toka kwa Mola wangu Mlezi, na amenipa rehema kutoka kwake, nayo ikakufichikieni; je, tukulazimisheni kuikubali hali nyinyi mnaichukia?

Uygurca: 

نۇھ ئېيتتى: «ئى قەۋمىم، ئېيتىڭلارچۇ، مەن پەرۋەردىگارىم تەرىپىدىن نازىل بولغان (دەۋىتىمنىڭ توغرىلىقىنى ئىسپاتلايدىغان) ئېنىق دەلىلگە ئاساسلانسام ۋە ئۇنىڭ رەھمىتىگە (يەنى پەيغەمبەرلىككە) سازاۋەر بولغان بولسام، ئۇ دەلىل سىلەر ئۈچۈن مەخپىي بولسا، ئۇنى يامان كۆرسەڭلار، ئۇنى قوبۇل قىلىشقا سىلەرنى مەجبۇرلامدۇق؟

Japonca: 

かれは言った。「わたしの人びとよ,あなたがたは考えてみなさい。もしわたしが主からの明証の上に立ち,かれが御許からわたしに慈悲を与えられても,それがあなたがたの目に不明瞭だというならば,それほど嫌っているのに,あなたがたにそれを強いることが出来ようか。

Arapça (Ürdün): 

«قال يا قوم أرأيتم» أخبروني «إن كنت على بينة» بيان «من ربي وآتاني رحمة» نبوة «من عنده فَعَميتْ» خفيت «عليكم» وفي قراءة بتشديد الميم والبناء للمفعول «أنُلزمُكُموها» أنجبركم على قبولها «وأنتم لها كارهون» لا نقدر على ذلك.

Hintçe: 

(नूह ने) कहा ऐ मेरी क़ौम क्या तुमने ये समझा है कि अगर मैं अपने परवरदिगार की तरफ से एक रौशन दलील पर हूँ और उसने अपनी सरकार से रहमत (नुबूवत) अता फरमाई और वह तुम्हें सुझाई नहीं देती तो क्या मैं उसको (ज़बरदस्ती) तुम्हारे गले मंढ़ सकता हूँ

Tayca: 

เขา(นุห์) กล่าวว่า “โอ้หมู่ชนของฉันเอ๋ย ! พวกท่านเห็นแล้วใช่ไหมว่า หากฉันมีหลักฐานอันแจ้งชัดจากพระเจ้าของฉัน และพระองค์ทรงประทานแก่ฉันซึ่งความเมตตาจากพระองค์ แล้วได้ถูกทำให้มืดมนแก่พวกท่าน เราจะบังคับพวกท่านให้รับมันทั้ง ๆ ที่พวกท่านเกลียดชังมันกระนั้นหรือ?

İbranice: 

(נוח אמר ,) 'הוי, בני עמי! מה תאמרו אם יש לי הוכחה ברורה מריבוני, והעניק לי רחמים מאתו שנסתרו מכם, האם חושבים אתם שנכפה אותה עליכם ואתם בה מואסים

Hırvatça: 

"O narode moj", reče on, "recite mi, ako mi je Gospodar moj jasan dokaz dao i ako mi je On od Sebe milost-vjerovjesništvo dao, a vi to ne vidite, da li vas možemo prisiliti na to kad vam to po volji nije?!

Rumence: 

El spuse: “O, popor al meu! Ce părere aveţi? Dacă mă sprijin pe o dovadă de la Domnul meu — ce mi-a dăruit milostivenia Sa — şi care vă rămâne vouă ascunsă din pricina orbirii voastre, ar trebui să vă silim la ceea ce urâţi?

Transliteration: 

Qala ya qawmi araaytum in kuntu AAala bayyinatin min rabbee waatanee rahmatan min AAindihi faAAummiyat AAalaykum anulzimukumooha waantum laha karihoona

Türkçe: 

Nûh dedi ki: "Ey toplumum! Bir düşünün! Ya ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeysem; katından bana bir rahmet vermiş de o rahmet sizin gözlerinizden saklanmışsa! Siz ona tiksintiyle bakarken, biz sizi ona zorla mı ulaştıracağız?"

Sahih International: 

He said, "O my people have you considered: if I should be upon clear evidence from my Lord while He has given me mercy from Himself but it has been made unapparent to you, should we force it upon you while you are averse to it?

İngilizce: 

He said: "O my people! See ye if (it be that) I have a Clear Sign from my Lord, and that He hath sent Mercy unto me from His own presence, but that the Mercy hath been obscured from your sight? shall we compel you to accept it when ye are averse to it?

Azerbaycanca: 

(Nuh) dedi: “Ey camaatım! Bir deyin görək. Əgər mən Rəbbimdən açıq-aydın bir dəlilə (mö’cüzəyə) istinad etsəm, Rəbbim mənə Özündən bir mərhəmət (peyğəmbərlik) bəxş etsə və o sizə gizli qalsa (sizin bəsirətsiz gözünüz onu görməyə qadir olmasa), istəmədiyiniz halda, biz sizi ona (iman gətirməyə) məcburmu edə bilərik?!

Süleyman Ateş: 

Dedi ki: "Ey kavmim, bakın, ya ben Rabbimden bir delil üzerinde isem ve (O), kendi katından bana bir rahmet vermiş de, o (rahmet) sizin gözlerinizden gizli bırakılmış ise? Şimdi siz onu istemezken, biz sizi o(Tanrı rahmeti)ne zorla mı sokacağız?"

Diyanet Vakfı: 

(Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbim tarafından (bildirilen) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?

Erhan Aktaş: 

Dedi ki: “Ey halkım! Bakın! Ya ben Rabb’imden açık bir kanıt üzerinde isem ve O’nun katından bana bir rahmet verilmişse ve siz de bunu görmüyorsanız; istemediğiniz halde, onu size zorla kabul ettirebilir miyim?”

Kral Fahd: 

Nûh da onlara demişti ki: "Ey kavmim! Şimdi bana söyleyin, Rabbimden apaçık bir delile sahip olsam ve bana kendi katından bir de rahmet verse, bunlar da size gizli kalsa, siz istemediğiniz halde bunları size zorla mı kabul ettiririz?"

Hasan Basri Çantay: 

(Nuh) dedi ki: «Ya ben (da´vâmın sıdkına şâhid olmak üzere) Rabbimden (gelen) apaçık bir bürhan üzerinde isem? O, bana kendi katından bir rahmet vermiş de bunlar siz (in kör gözleriniz) den gizli bırakılmışsa? Söyleyin bana ey kavmim? Sizi ona, kendiniz hoş görmeyib dururken de zorlayacak mıyız (sanki)»?

Muhammed Esed: 

(Nuh:) "Ey kavmim!" dedi, "Ne dersiniz, ya benim, Rabbimin katından apaçık bir kanıta dayandığım; Onun katından bana (aydınlatıcı) bir rahmetin, (bir vahyin) bahşedildiği doğruysa ve siz de buna karşı kör kalmışsanız, söyleyin, hoşunuza gitmediği halde onu görüp fark etmeniz için sizi zorlayabilir miyiz?"

Gültekin Onan: 

Dedi ki: &quot

Ali Fikri Yavuz: 

Nûh şöyle dedi: “-Ey Kavmim! Söyleyin bakayım, fikriniz nedir? Eğer ben Rabbimden verilen açık bir burhan (mûcize) üzerinde isem (Bu benim Peygamberlik dâvamı doğruluyorsa), bir de Allah bana kendi katından bir Peygamberlik vermiş de, size, onu görecek göz verilmemişse, istemediğiniz halde onu size zorla mı kabul ettireceğiz?

Portekizce: 

Respondeu-lhes: Ó povo meu, se possuo a evidência de meu Senhor que me agraciou com a Sua misericórdia - a qualvos foi vedada (por tal merecerdes) - posso, acaso, obrigar-vos a aceitá-la, uma vez que a aborreceis?

İsveççe: 

[Noa] sade: "Vad anser ni, mitt folk? Om jag har ett klart vittnesbörd från min Herre som jag stöder mig på och Han stärker mig med Sin nåd, men [budskapet] ändå förefaller er dunkelt - kan vi då tvinga er att godta det mot er vilja?

Farsça: 

نوح گفت: ای قوم من! مرا خبر دهید: اگر من بر دلیل روشنی از سوی پروردگارم متکی باشم و مرا از نزد خود رحمتی عطا کرده باشد که بر شما مخفی مانده [باز هم نبوّت مرا تکذیب می کنید؟] آیا [در صورتی که اجباری در پذیرش دین نیست] می توان شما را به پذیرش آن دلیل روشن در حالی که آن را خوش ندارید، وادار کنیم؟

Kürtçe: 

(نوح) ووتی ئەی گەلەکەم ھەواڵم بدەنێ ئەگەر من بەڵگەی ئاشکرام ھەبێت لەلای پەروەردگارمەوە و ڕەحمەتێکی پێ بەخشیبم لەلایەن خۆیەوە بەڵام ئەوە لەئێوە شاردرابێتەوە ئایا بەزۆر پابەندتان بکەین پێیەوە لە کاتێکدا ئێوە حەزی لێ ناکەن و پێتان ناخۆشە

Özbekçe: 

У: «Эй қавмим, айтинг-чи, агар мен Роббимдан аниқ ҳужжатга эга бўлган бўлсам ва У менга Ўз ҳузуридан раҳмат берган бўлса-ю, сизга махфий қолган бўлса, уни сизга, агар ёқтирмасангиз ҳам, мажбурлаймизми?!

Malayca: 

Nabi Nuh berkata: "Wahai kaumku! Jika keadaanku berdasarkan bukti yang nyata dari Tuhanku, serta Ia mengurniakan pangkat Nabi kepadaku dari sisiNya, kemudian bukti yang nyata itu menjadi kabur pada pandangan kamu (disebabkan keingkaran kamu yang telah sebati), maka adakah kamu nampak ada gunanya Kami memaksa kamu menerima bukti itu sedang kamu tidak suka kepadanya?

Arnavutça: 

Ai (Nuhu) tha: “O populli im, ç’mendoni ju, nëse unë i përmbahem dokumentit të qartë të Zotit tim, madje Ai më ka dhënë nga Vetja mëshirë – e ju jeni të verbër për të, a mund t’jua imponojmë juve atë, kur ju nuk e dëshironi?”

Bulgarca: 

Рече: “О, народе мой, ако имам ясен знак от моя Господ и ми е дал от Себе Си милост, скрита за вас, смятате ли, че ще ви я натрапим, щом й се противите?

Sırpça: 

„О мој народе“, рече он, „реците ми, ако ми је Господар мој дао јасан доказ и ако ми је дао веровесништво као милост Своју, а ви тога нисте свесни, да ли можемо да вас присилимо на веровање ако вам оно није по вољи?!

Çekçe: 

Noe odvětil: 'Lide můj, což nechápete? Řídím-li se jasným důkazem od Pána svého, jenž uštědřil mi milosrdenství Své, vůči němuž vy slepí jste, mám snad zapotřebí vám je vnucovat, když k němu odpor cítíte?

Urduca: 

اس نے کہا "اے برادران قوم، ذرا سوچو تو سہی کہ اگر میں اپنے رب کی طرف سے ایک کھلی شہادت پر قائم تھا اور پھر اس نے مجھ کو اپنی خاص رحمت سے بھی نواز دیا مگر وہ تم کو نظر نہ آئی تو آخر ہمارے پاس کیا ذریعہ ہے کہ تم ماننا نہ چاہو اور ہم زبردستی اس کو تمہارے سر چپیک دیں؟

Tacikçe: 

Гуфт: «Эй қавми ман, чӣ мегӯед, агар аз Парвардигорам ҳуҷҷате ба ҳамроҳ дошта бошам ва Ӯ маро раҳмати хеш арзонӣ карда бошад ва шумо аз дидани он нотавон бошед, оё дар ҳоле, ки худ намехоҳед, шуморо ба зӯрӣ ба қабули Ӯ водорем?

Tatarca: 

Нух әйтте: "Ий каумем, беләсезме, әгәр сөйләгән сүзләремнең хаклыгына Аллаһудан куәтле дәлилләрем булса, янә Аллаһ сезгә бирмәгән нигъмәт вә рәхмәтне миңа бирсә, инде сез хак динне мәкруһ күрә торып, мин аны сезгә көчләп кабул иттерергә кадир булырмынмы?

Endonezyaca: 

Berkata Nuh: "Hai kaumku, bagaimana pikiranmu, jika aku ada mempunyai bukti yang nyata dari Tuhanku, dan diberinya aku rahmat dari sisi-Nya, tetapi rahmat itu disamarkan bagimu. Apa akan kami paksakankah kamu menerimanya, padahal kamu tiada menyukainya?"

Amharca: 

«ሕዝቦቼ ሆይ! ንገሩኝ ከጌታዬ በግልጽ ማስረጃ ላይ ብሆን ከእርሱም ዘንድ የሆነን ችሮታ (ነብይነት) ቢሰጠኝና በእናንተ ላይ ብትደበቅባችሁ እናንተ ለርቯ ጠይዎች ስትሆኑ እርቯን (በመቀበል) እናስገድዳችኋለን» አላቸው፡፡

Tamilce: 

(நூஹ்) கூறினார்: “என் மக்களே! நீங்கள் (எனக்கு) அறிவியுங்கள், என் இறைவனிடமிருந்து (கொடுக்கப்பட்ட) ஒரு தெளிவான அத்தாட்சியின் மீது நான் இருக்கிறேன். இன்னும், அவன் தன்னிடமிருந்து அருளை எனக்கு அளித்திருக்கிறான். ஆக, இவை (எல்லாம்) உங்களுக்கு மறைக்கப்பட்டுவிட்டால், நீங்களும் அவற்றை வெறுப்பவர்களாக இருக்கும் நிலையில் அவற்றை (நீங்கள் ஏற்றுக் கொள்ளும்படி) உங்களை நாம் நிர்ப்பந்திப்போமா?”

Korece: 

그가 이르되 백성들이여 내 가 주님으로부터 계시를 받고 그 분으로부터 내게 은혜가 있어 너 희가 그것을 준수케 하려하나 너 희는 눈이 어두어 그것을 증오하 려 하도다

Vietnamca: 

(Nuh) nói: “Này hỡi người dân của Ta, các ngươi có xem xét: nếu Ta có bằng chứng rõ ràng từ nơi Thượng Đế của Ta và Ngài ban cho Ta lòng thương xót nơi Ngài (khi chọn Ta làm Sứ Giả) nhưng các ngươi lại không nhận thấy (hồng phúc đó), thì lẽ nào Ta lại ép buộc các ngươi chấp nhận nó trong khi các ngươi không thích điều đó?”

Ayet Linkleri: 

Rubu tag: 

Hizb tag: