Kur'an Ayetleri

chapter_number: 

7

Ayah_chapter_number: 

94

Ayahid: 

1048

Sayfa No: 

162

Nüzûl Yeri: 

content_ar: 

وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا أَخَذْنَا أَهْلَهَا بِالْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ لَعَلَّهُمْ يَضَّرَّعُونَ

Çeviriyazı: 

vemâ erselnâ fî ḳaryetim min nebiyyin illâ eḫaẕnâ ehlehâ bilbe'sâi veḍḍarrâi le`allehüm yeḍḍarra`ûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkınıyalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.

Diyanet İşleri: 

Biz hangi kente (ülkeye) bir peygamber gönderdikse, ora halkını, yalvarıp yakarsınlar diye, darlık ve sıkıntıya uğratmışızdır.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Hiçbir şehre peygamber göndermedik ki oranın halkını, yola gelsinler de yalvarıp yakarsınlar diye can ve malca bir sıkıntıya, bir azaba uğratmayalım.

Şaban Piriş: 

Biz, hangi ülkeye bir nebi göndermişsek, halkını yalvarıp yakarmaları için yoksulluk ve hastalıklarla cezalandırdık.

Edip Yüksel: 

Her ne zaman bir ülkeye bir peygamber gönderdiysek, yalvarsınlar diye halkını darlık ve sıkıntıya uğrattık.

Ali Bulaç: 

Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.

Suat Yıldırım: 

Biz hangi ülkeye peygamber gönderdiysek, (mutlaka ilkin oranın halkını, gafletten uyarsın,) Allah'a yönelip yalvarsınlar diye yoksulluğa, hastalık ve musîbetlere duçar ederiz.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Bir memlekete bir peygamber göndermedik ki, illâ onun ahalisini fakr ile ve hastalık ile yakaladık. Tâ ki yalvarıp yakarsınlar.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Biz bir ülkeye bir peygamber gönderdiğimizde, onun halkını zorluk ve darlıkla mutlaka sıktık ki, sığınıp yakarsınlar.

Bekir Sadak: 

Onlar Allah´in duzeninden guvende miydiler?Allah´in duzeninden ancak mahvolacak millet guvende olur. Sahiplerinden sonra yeryuzune mirasci olan kimselere hala su acikca anlasilmadi mi ki Biz dileseydik onlari da suclarinin cezasina ugratirdik.*

İbni Kesir: 

Biz, hangi kasabaya bir peygamber gönderdiysek

Adem Ugur: 

Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını, (peygambere baş kaldırdıklarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.

İskender Ali Mihr: 

Ve Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkını darlık ve sıkıntıya uğratmadığımız ülke yoktur ki

Celal Yıldırım: 

Hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek mutlaka oranın halkını, yalvarıp yakarsınlar (gafletten uyansınlar) diye bir takım sıkıntı, darlık ve şiddete (tâbi) tutup (hırpalamışızdır).

Tefhim ul Kuran: 

Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.

Fransızca: 

Nous n'avons envoyé aucun prophète dans une cité, sans que Nous n'ayons pris ses habitants ensuite par l'adversité et la détresse afin qu'ils implorent (le pardon).

İspanyolca: 

No enviamos a ningún profeta a ciudad que no infligiéramos a su población miseria y desgracia -quizás, así se humillaran-,

İtalyanca: 

Non inviammo mai un profeta in una città senza colpire i suoi abitanti con disgrazie e carestie, affinché fossero umili.

Almanca: 

Und WIR haben in keine Ortschaft einen Propheten entsandt, ohne daß WIR ihre Bewohner durch Not und Krankheit geprüft haben, damit sie in Demut (um Hilfe) bitten.

Çince: 

我-派遣一个先知到一个城市去,(而他被人否认),我总要以穷困和患难惩治其居民,以便他们谦逊。

Hollandaca: 

Wij hebben nimmer een profeet in eene stad gezonden; doch wij hebben hare inwoners met tegenspoed en rampen getroffen, dat zij zich zouden vernederen.

Rusça: 

В какое бы селение Мы не отправляли пророка, Мы непременно подвергали его жителей невзгодам и напастям, дабы они стали смиренны.

Somalice: 

Magaalo Kasta oon Nabi u dirraba waxaan ku Qabanay EhelkeedaCudurro iyo Dhibaato inay Khushuueaan (oo Baryaan Eebe).

Swahilice: 

Na hatukumtuma Nabii yeyote katika mji ila tuliwapatiliza wakaazi wake kwa taabu na mashaka ili wapate kunyenyekea.

Uygurca: 

بىز مەيلى قايسى شەھەرگە بولسۇن، بىرەر پەيغەمبەر ئەۋەتكەن بولساق (شەھەر ئەھلى ئۇنى ئىنكار قىلغان بولسا)، ئۇلارنىڭ اﷲ قا يالۋۇرۇشلىرى (تەۋبە قىلىشلىرى) ئۈچۈن، ئۇلارنى نامراتلىققا، كېسەللىككە گىرىپتار قىلدۇق

Japonca: 

われは一つの町に,預言者を遺わす度に,謙虚になるように,何時も不幸と受難でそこの民を襲った。

Arapça (Ürdün): 

«وما أرسلنا في قرية من نبي» فكذبوا «إلا أخذنا» عاقبنا «أهلها بالبأساء» شدة الفقر «والضرَّاء» المرض «لعلهم يضَّرَّعون» يتذللون فيؤمنون.

Hintçe: 

और हमने किसी बस्ती में कोई नबी नही भेजा मगर वहाँ के रहने वालों को (कहना न मानने पर) सख्ती और मुसीबत में मुब्तिला किया ताकि वह लोग (हमारी बारगाह में) गिड़गिड़ाए

Tayca: 

“และเรามิได้ส่งนบีคนใดไปในเมืองหนึ่งเมืองใด นอกจากเราได้ลงโทษชาวเมืองนั้น ด้วยความแร้นแค้น และการเจ็บป่วย เพื่อว่าพวกเขาจะได้นอบน้อม”

İbranice: 

ולא היינו שולחים נביא לעיר מן הערים (והכחישו את השליחות) אלא היינו מענים את תושביה באסון וצרה למען ישובו אל אלוהים ויבקשו סליחה (וכך יוצלו מהגיהינום)

Hırvatça: 

I Mi nijednog vjerovjesnika u neko naselje nismo poslali, a da stanovnike njegove bolešću i neimaštinom nismo kaznili da bi se pokajnički molili.

Rumence: 

Noi nu am trimis nici un trimis în vreo cetate fără să nu-i lovim pe locuitorii săi cu urgii şi nenorociri. Poate se vor smeri!

Transliteration: 

Wama arsalna fee qaryatin min nabiyyin illa akhathna ahlaha bialbasai waalddarrai laAAallahum yaddarraAAoona

Türkçe: 

Biz bir ülkeye bir peygamber gönderdiğimizde, onun halkını zorluk ve darlıkla mutlaka sıktık ki, sığınıp yakarsınlar.

Sahih International: 

And We sent to no city a prophet [who was denied] except that We seized its people with poverty and hardship that they might humble themselves [to Allah].

İngilizce: 

Whenever We sent a prophet to a town, We took up its people in suffering and adversity, in order that they might learn humility.

Azerbaycanca: 

Biz hansı bir məmləkətə peyğəmbər göndərdiksə, onun əhalisini (peyğəmbərləri tanımadıqları üçün bir müddət) müsibətə və bəlaya (xəstəlik, yoxsulluq, qıtlıq, aclıq və s.) saldıq ki, bəlkə, (günahlarını başa düşərək Allaha) yalvarıb-yaxarsınlar!

Süleyman Ateş: 

Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkını -yalvarıp yakarsınlar diye- mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.

Diyanet Vakfı: 

Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını, (peygambere baş kaldırdıklarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.

Erhan Aktaş: 

Hangi beldeye bir Nebi gönderdiysek, o beldenin halkını darra’î(1) etsin diye sıkıntı ve zorlukla yakaladık.

Kral Fahd: 

Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını, yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.

Hasan Basri Çantay: 

Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdi isek onun halkını (peygamberlerini tanımamaları yüzünden) yalvarıb yakarsınlar diye mutlakaa fakirlikle, şiddetle, hastalıkla (sıkıb) yakaladık.

Muhammed Esed: 

BİZ hiçbir topluma peygamber göndermemişizdir ki belki kibirlerinden sıyrılırlar diye onları darlıkla, sıkıntıyla denemiş olmayalım.

Gültekin Onan: 

Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun ehli (halkı) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.

Ali Fikri Yavuz: 

Biz herhangi bir memlekete bir peygamber gönderdikse, önce halkını (peygamberlerini tanımadıklarından) şiddet ve zaruretle sıkmışız ki, yalvarıp yakarsınlar.

Portekizce: 

Jamais enviamos um profeta a cidade alguma, sem antes afligirmos os seus habitantes com a miséria e adversidade, a fimde que se humilhem.

İsveççe: 

VI HAR aldrig sänt en profet till ett land utan att sätta dess folk på prov genom olyckor och elände, för att få dem att ödmjuka sig [och ångra sina synder].

Farsça: 

هیچ پیامبری را در شهری نفرستادیم مگر آنکه اهلش را [پس از تکذیب آن پیامبر] به تهیدستی و سختی و رنج و بیماری دچار کردیم، باشد که [به پیشگاه ما] فروتنی و زاری کنند.

Kürtçe: 

ئێمە بۆ ھەر گوند و شارێک پێغەمبەرێکمان ڕەوانە کردبێت دانیشتوانیمان تووش کردووە بەنەبوونی و کەم دەرامەتی (بەزیان و نەخۆشی) تا لە پەروەردگار بپاڕێنەوە و پەشیمان ببنەوە

Özbekçe: 

Қайси бир қишлоққа Пайғамбар юборсак, албатта, унинг аҳлини тазарруъ қилишлари учун зарарлар ва мусибатлар ила тутганмиз.

Malayca: 

Dan (Tuhan berfirman): Kami tidak mengutus dalam sesebuah negeri seorang Nabi (yang didustakan oleh penduduknya), melainkan Kami timpakan mereka dengan kesusahan (kesempitan hidup) dan penderitaan (penyakit), supaya mereka tunduk merendah diri (insaf dan tidak berlaku sombong takbur).

Arnavutça: 

Na nuk kemi dërguar asnjë pejgamber – në ndonjë vendbanim, e që të mos i kemi dënuar banorët e tij, me skamje dhe sëmundje (për shkak të padëgjueshmërisë), për t’u përulur.

Bulgarca: 

И не изпращахме в никое селище пророк, без да притиснем жителите му със злочестие и беда, за да се смирят.

Sırpça: 

И Ми ниједног веровесника у неко насеље нисмо послали, а да његове становнике болешћу и неимаштином нисмо казнили да би се покајнички молили.

Çekçe: 

A neposlali jsme nikdy do žádného města proroka, aniž bychom předtím byli postihli obyvatele jeho neštěstím a bídou, doufajíce, že snad stanou se pokornými.

Urduca: 

کبھی ایسا نہیں ہوا کہ ہم نے کسی بستی میں نبی بھیجا ہو اور اُس بستی کے لوگوں کو پہلے تنگی اور سختی میں مبتلا نہ کیا ہو اس خیال سے کہ شاید وہ عاجزی پر اتر آئیں

Tacikçe: 

Ва мо ҳеҷ паёмбареро ба ҳеҷ деҳае нафиристодем, магар он ки сокинонашро ба сахтиву беморӣ гирифтор кардем, бошад, ки зорӣ кунанд.

Tatarca: 

Шәһәрләргә һич пәйгамбәрләр җибәрмәдек, мәгәр җибәрсәк тә инкяр иткәннәре өчен ул шәһәр кешеләрен бәла-каза белән мөбтәлә кылдык, шул эшебезне белсәләр, шаять Аллаһ хөкемнәрен инкяр итүдән туктарлар, түбәнчелек илә Аллаһуга кайтырлар.

Endonezyaca: 

Kami tidaklah mengutus seseorang nabipun kepada sesuatu negeri, (lalu penduduknya mendustakan nabi itu), melainkan Kami timpakan kepada penduduknya kesempitan dan penderitaan supaya mereka tunduk dengan merendahkan diri.

Amharca: 

በከተማ አንድንም ነቢይ አልላክንም ሰዎችዋን ይዋደቁ ዘንድ በድህነትና በጉዳት የያዝናቸው ብንኾን እንጂ፡፡

Tamilce: 

நாம் எந்த ஒரு நபியையும் ஓர் ஊரில் (வசிக்கும் மக்களுக்கு) அனுப்பவில்லை, - அதில் வசிப்பவர்கள் (அந்த தூதரை நிராகரித்தால் அவர்கள்) பணி(ந்து, திருந்தி நம்மிடம் வரு)வதற்காக வறுமையினாலும், நோயினாலும் அவர்களை நாம் பிடித்தே தவிர.

Korece: 

하나님이 고을에 예언자를 보냈을 때 그의 백성들로 하여금 고난과 역경을 맛보도록 했으니 이는 그들이 겸손함을 배우도록 했노라

Vietnamca: 

Không một thị trấn nào (phủ nhận) vị Nabi được TA cử phái đến với họ mà TA lại không bắt dân cư của nó nếm trải đau khổ và bệnh tật, mong là (qua sự việc đó) họ biết hạ mình (thần phục TA).